8-9 yıl oluyor, Aydınlık İçin Yurttaş Girişimi'nin her biri görsel kültürle de yakından ilgili üyeleri olarak küçük çaplı bir sinema işine de el atmaya karar vermiştik...

8-9 yıl oluyor, Aydınlık İçin Yurttaş Girişi-mi'nin her biri görsel kültürle de yakından ilgili üyeleri olarak küçük çaplı bir sinema işine de el atmaya karar vermiştik: Warner Bros, gibi küresel sinema tekelleriyle bağlantıya girmek istemeyen bir sinema sahibi arkadaşımız, Girişim aracılığıyla dünya sinemasından örnekler göstermek istiyordu. Bu gösterimlere film sağlamak amacıyla bağlantıya geçtiğimiz büyükelçilik ve konsolosluklar projemize büyükyakınlık göstermişlerdi ve bunlar arasında İran, şaşırtıcı biçimde projemizi en çok destekleyen ülkeydi. Fakat İslam devrimi öncesi filmlerini de göstermek istediğimizi öğrendiklerinde karşı çıktılar ve bir süre sonra da bağlantımız tümüyle koptu. Anlaşılan İran, tarihini DÖ-DS (devrimden önce-devrimden sonra) şeklinde ikiye bölmüştü ve DÖ'yü tümüyle reddediyordu; bugünün Kiarostami, Makhmalbaf gibi ustalarını doğuran zengin damarın tam da orada yattığı diyalektik gerçeğini umursamadan...

Ne yazık ki gerçekleştiremediğimiz bu 'sürekli festival' işiyle uğraştığımız sırada İran'ın cumhurbaşkanı Hatemi'ydi ve ülkede bir reform dalgası yayılıyordu: Genç kızlar saçlarını en azından yarı açarak dolaşabiliyor, toplumsal hayatta kadının yeri değişiyor, bu değişim rüzgârı kendini İran sinemasında da gösteriyordu. Kadın yönetmen Tahmine Milani, 2001 tarihli "Gizli Yarı" ve 2003 tarihli "Beşinci Reaksiyon" adlı filmlerinde mollaların şeriat kökenli aile yasalarına cesurca karşı çıkan, özgürlükçü, aktivist, feminist ve entelektüel İran kadınının portresini çiziyor, Abbas Kiarostami 2002 tarihli müthiş biçimsel denemesi "On"da eşinden ayrılmış ve oğluyla yaşayan bir genç kadının taksi şoförlüğü yapmasını, değişmeye başlamış İran'a dair 10 ayrı bölüm üzerinden anlatıyordu. Hatemi döneminde İran'dan çıkan birçok belgesel filmde ülkenin yaşamakta olduğu değişime neredeyse birinci elden tanıklık edebiliyordunuz.

Mollalar da bu güçlü ve berrak özgürlük çığlıklarını duymuş olmalılar ki, İran, çıkıyormuş gibi göründüğü çukura gerisin geri inmeye başladı, Cumhurbaşkanı Ahmedinecad'ın öğretmeninin elini öpmesini bile cinsel içeriğe bağlayacak denli ilkel molla zihniyeti birdenbire zirve yaptı. 8 Mayıs tarihli habere göre, bundan böyle TV dizileri ve filmlere dua ve namaz sahneleri yerleştirilecek, içinde namaz sahnesi bulunmayan yapımlar İran Devlet Televizyonu'nda gösterilmeyecek. Ama neyse ki, her ne kadar fundamentalist ve anti-semitik çıkışlarıyla o muhteşem ülkenin imajını iyice çirkinleştiren Ahmedinecad'ı yine İran halkı seçtiyse de, ülkenin kültürel ve felsefi damarı o kadar sağlam ki, bu tür uygulamalardan yılmayıp özgürlük ve demokrasi arayışını sonuna dek sürdürecek genç kuşaklar kısa sürede etkisini gösterecek. Eğer Amerika önce davranıp ülkeyi mahvetmezse tabii...

Her şeye rağmen İran halkı, basitçe iyi ile kötü arasına sıkışıp kalmış durumda olduğu için yine de şanslı... Hiç olmazsa, Türkiye gibi, belki de dünyanın en basiretsiz politikacılarına sahip olduğu için kötü ile kötünün iyisi seçenekleri arasına sıkışıp kalmıyorlar. Hele söz konusu olan laiklikse, İranlılar kesinlikle daha şanslı görünüyor, çünkü onlar beyazı beyaz, siyahı siyah olarak tanımlayabiliyorlar şu anda... Oysa Türkiye, gerçek anlamda hiçbir zaman laik olamamış, 'güya laik' okullarında namaz ve duanın, ürkütücü bir şehadet kültürünün öğretildiği zorunlu din dersleriyle, iyice belirsizleşmiş işlevi kesinlikle laiklikle bağdaşmayan imam-hatip okulları ve İslam'dan başka din tanımayan ilahiyat fakülteleriyle, 'güya laik' devletinde Sünni İslam'ı koruyup kollamak ve yaymakla mükellef Diyanet İşleri Başkanlığı'yla -düşünsenize, bu 'laik' devletin bir görevlisi sürekli cübbeyle dolaşıyor!-, bu uygulamaları nedense olduğu gibi koruyup özenle gözeten Anayasa Mahkemesinden 'peygamber ocağı'na kadar 'güya laik' tüm kurumlarıyla, milliyetçilik ve İslami düşünceyle sürekli flört eden 'güya sol ve laik' partileriyle, misyonerliği Hıristiyan yaptığında 'tu kaka', Müslüman yaptığında normal gösteren ve Ramazan'da mide bulandırıcı bir din ticareti yapan 'güya laik' medyasıyla, tüm kavramların temel karakterinden soyularak sisler arasında kaybolup gittiği, aslında laikliğin ne anlama geldiğini bilmeyen tuhaf bir ülke konumunda...

Sonra da bazıları şaşırıyor, bu AKP'ye kim oy veriyor diye!