Bir Anadolu yolculuğuydu, laf lafı açtı…

Aramızda babası ‘yasadışı faaliyetlerden’ tutuklanan da vardı, annesini, Marmara depreminde çürük bir binanın altında bırakan da! Birinin derdi bitmemişti daha, atanamayan öğretmen kardeşinden yana mutsuzdu. Diğeri öğrencilik yıllarına döndü. Polis baskınlarını, gözaltılarını anlattı. Bu yüzden ailesiyle arasının açıldığından söz etti!

‘Mağdur edebiyatıydı’, çok güldük konu kapandı!

• • •

Tartışılacak bir tarafı bile yok da…

Laf olsun diye işte… ‘12 Eylül görüntüleri’ diye verildi… İşçileri yere yatırmış, soruyor; “Ne yaptı lan bu devlet size?” diye.

Sorunun kendisi trajikomik!

• • •

Devlet dediğin kim?

“Devlet ve AKP ayrı kefelerde demesinler” diye…

1950’lerden gel bugüne… Devlet dediğin, kâh askerle, kâh kontrgerillayla harmanlanmış, sığ, sağ bir gelenek işte!

O pişkinliğin, o resmin, kılcal damarlardan tepeye sızmış, tepeden kılcal damarlara inmiş hali!

• • •

Devlet… Soma’da madenciyi suçlama noktasına gelen, ‘barış istiyoruz’ diyen halka ‘hayır, ille de savaşacağız’ tehdidiyle açık açık saldıran bir ibret abidesi!

Suruç’ta, Torunlar inşaatta ambulanstan önce TOMA yollayan, o ambulanslarla da, 20 kâğıda sınıra cihatçı taşıyan arsızlık ve hoyratlığın cismi!

• • •

Erdal Eren’den, Uğur Kaymaz’a, Berkin’den Ali İsmail’e çocuk mezarı yaratan ‘ölümsüzlüğün’ resmi!

Ne trajik; anneleri bir kemiğe mahkûm eden, enkazdan kurtulan depremzedeye biber gazı püskürten, bir resmi aymazlığın ismi!

• • •

Saydıkça kahroluyor insan…

Devlet…

Bir Anadolu yolculuğuydu… Laf lafı açtı…

Devlet dört kişilik bir arabanın içinde bile yaralı insanlar bırakmıştı.

Mağdur edebiyatıydı, çok güldük konu kapandı!

Ne yaptı lan bu devlet size?

Sahi… Devlet bize ne yaptı?

Çivisi çıktı, artık gülünecek tarafı da kalmadı!