Halep’te Noel kutlaması, İstanbul’da yılbaşı katliamı

Halep’in özgürleştirilmesinin Türkiye’nin siyasal İslamcılarında yarattığı büyük hayal kırıklığı ve travma biliniyor. Halep’e gömülen sadece yeni-Osmanlıcı emperyal hevesler değildi çünkü; “cihadist enternasyonal” de, “bizim çocuklar” diye sahiplenilenler de, mezhepçi manyaklık da Halep’te mezara konulmuştu.

Cihatçılar Halep’ten çekildiğinde devreye giren propaganda makinesinin yalanlarını hatırlayın: Suriye ordusu ve Şii milisler Sünni katliamı yapıyordu, Müslümanları vahşice öldürüyordu, kadınlar, çocuklar, aileler akın akın Halep’ten kaçıyordu. Binlerce video, fotoğraf, sosyal medya paylaşımı sürdüler piyasaya ve bir tanesi, evet bir tanesi dahi doğru çıkmadı bunların. Bilakis, Halep’te bir katliamdan söz edilecekse, cihatçıların kenti terk ederken giderayak yaptıkları katliamlara bakmak gerekiyordu asıl.

Özgür Halep’te hayatın normale döndüğünü gösteren fotoğraflar, görüntüler görmeye başladık sonra. Farklı dinlerden, farklı etnik kökenlerden, farklı mezheplerden Suriye halkı kadınlı erkekli kentin kurtuluşunu kutluyordu Halep sokaklarında. En sembolik görüntülerden biri ise Noel’e ilişkin olandı. Beşer Esad ve eşi Esma Esad bir Katolik kilisesini ziyaret ederek Kilise cemaati ile birlikte Noel ayinine katıldılar ve Noel Baba kılığındaki çocuklarla fotoğraflar çektirdiler.

Suriye’ye ve Halep’e yıllarca Batılı güçlerin desteğiyle saldıran cihatçıların ülkemizdeki destekçileri bu görüntülerden “derin” anlamlar çıkararak, Esad’ı Batının, Hıristiyanların, İslam düşmanlarının adamı, ajanı ilan ettiler. Tarikat vakıflarında, yurtlarında, dershanelerinde çocukların tecavüze uğramalarından, intihar etmelerinden, yanmalarından en ufak bir rahatsızlık duymayanlar, bu fotoğrafa kinlerini, öfkelerini kustular. Çünkü aslında o fotoğraf İslamcılığın Suriye’ye dair hayallerine yönelik en büyük meydan okumalardan biriydi, o fotoğrafta bir arada yaşam istenci, yaşama sevinci ve muazzam bir neşe vardı çünkü.

Beş yıldır korkunç bir yıkım operasyonuna maruz kalan Suriye, yavaş yavaş yaralarını sarmaya çalışırken ve bu görüntüleri verirken, aynı günlerde Türkiye’nin İslamcıları, Noel Baba’nın kafasına silah dayamalı mizansenler, müsamereler sergiliyorlar, “Müslüman yılbaşı kutlamaz” temalı pankartlar asıyor, bildiriler yayınlıyor, manşetler atıyorlardı. Devletin Diyanet’i de bu gericilik dalgasına bir yerinden dâhil oluyor ve imamlar Cuma hutbelerinde Yılbaşı kutlamanın günah olduğunu anlatan vaazlar veriyorlardı.

İşte Reina katliamı tam da böyle bir atmosfer de geldi; Türkiye’ye adeta bütün bir yılı nasıl geçireceği bu katliamla gösterilmiş oldu, dinsel mühendislik projesinin artık rutinleştiği üzere Yılbaşı üzerinden sekülarizme ve laikliğe yoğun bir saldırı dalgası başlattığı günlerde Yılbaşı gecesi eğlenen insanlar hedef alındı. Nasıl ki Rus Büyükelçinin öldürülmesi öncesi Halep üzerinden bir dinsel teyakkuz kampanyası düzenlenmiş ve suikast o atmosferde vuku bulmuşsa, Reina katliamı da Yılbaşı karşıtı kampanyanın belirleyiciliğindeki siyasi atmosferde gerçekleşti, bir kez daha onlarca insan cihadist terörün kurbanı oldu.

Çok değil, daha dört gün öne bu köşede yayınlanan “Türkiye’nin güvenliği Suriye’den başlar ama nasıl” adlı yazıda şöyle demiştik:

“Türkiye’nin güvenliği Suriye’de başlamaktadır ama şu an tam tersi yapılmaktadır. Çünkü, Türkiye’nin güvenliği, Suriye’de sonu bilinmez maceralardan değil, Suriye’nin egemenliğini tanımaktan, cihatçılarla olan bütün ilişkileri koparmaktan ve Kürt sorununda siyasi mekanizmaları devreye sokmaktan geçmektedir. Aksi, daha çok insanımızı kaybetmek, daha çok vahşet videosu izlemek anlamına gelecektir.”

Tam da öyle oldu, El Bab’da çatışmalar derinleşmişken, IŞİD en iyi bildiği işi yaptı, mesajını masum insanları hedef alarak verdi, El Bab bumerangı döndü ve İstanbul’u vurdu. “Suriye bataklığı” ile kastedilen şeyin ne olduğu böylelikle bir kez daha görüldü.

Türkiye İslamcılığının ve yandaşların hastalıklı halet-i ruhiyesi ise bu olayda da bir kez daha ortaya çıktı. Ölenlerin yılbaşı kutladıkları için ölmeyi hak ettikleri inancı ile yedi düvelin birden taşeronları aracılığıyla Türkiye’yi hedef aldığı yönündeki paranoya iç içe geçti ve saldırıya verilen tepkiyi bu hastalıklı ruh hali belirledi. Aynısı Rus büyükelçinin öldürülmesinde de olmuştu: Elçinin vurulması Halep’in intikamı anlamına geldiği için sevindiriciydi ama ”FETÖ” tarafından tertiplendiği için üzücüydü!

Yazıyı bitirirken, bir kez daha tekrarlayalım: Türkiye’ye Yılbaşı gecesi bütün bir yıl yaşayacaklarının provası izletilmek istendi, saldırı yılbaşı üzerinden topluma gerici bir saldırı dalgasının yapıldığı bir atmosferde gerçekleştirildi, İslamcıların ciddi bir bölümünde memnuniyetle karşılandı. Katliamın gösterdiği şey ise bir kez daha Ortadoğu bataklığından hızlıca çıkmanın gerekliliği ve laiklik için mücadele etmenin ise ekmek kadar, su kadar önemli olduğuydu. Bugünün Türkiye’sinde hayatı savunmakla laikliği savunmanın aynı anlama geldiği maalesef bir kez daha bir katliam aracılığıyla görüldü.