Avrupa’da sınırları, rejimi, bayrağı, dili, inancı, yurttaşları tartışılan galiba tek ülke, Türkiye Cumhuriyeti… Henüz kuruluşunun 100’üncü yılını doldurmadan Türkiye Cumhuriyeti’ni tüm değerleriyle yok etmeye çalışan bir anlayış karşımızda. Cumhuriyet’in aydınlanma devrimlerine kin duyan, büyük bir hırsla “cahiliye dönemini yaşamak” isteyen din tacirleri, ülkenin kurtarıcı ve kurucularına alenen saldıramadıkları için; diline, yurttaşının farklı kimliğine, inancına, kurumlarına, yüzyıllık mirasına ve çağdaşlığına saldırıyorlar. Ele geçirdikleri devleti 20 yıl boyunca böylesine soyan bir iktidara ne biz ne de dünya tanık olmadı! Amaçları, emperyalist ağababalarının talimatı olan “ılımlı İslam” düzenini kurmak… Yani kadını yok sayan, halkı ‘kul’laştıran, eğitimi dine bağlayan, şerri hukuku uygulayan, akıl yerine hurafelerle insanları kandıran, hilafet isteyen diktatörleri iş başına getirmek…

***

Bu nedenle son beş yılda yasama, yürütme ve yargı erklerini tek adama verdiler. Sansür yasasıyla da “4’üncü güç” olan medya/basını tek adama bağladılar. Düşünmeyen, sorgulayamayan, ifade edemeyen, talepkâr olamayan bir toplum yaratmanın temellerini oluşturdular. Bu nedenle pervasızca ülkenin değerlerini aşağılıyorlar; insanların inançlarını yok sayıyorlar ve en önemlisi hak, hukuk ve adaletin oluşmasını engelliyorlar.

***

Çok kısa da olsa Kültür Bakanı bile olan şimdiki AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal, yaptığı bir konuşmada “Cumhuriyet bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, düşünmemizi yok etmiştir” dedi. Bu konuşma aslında, Cumhuriyet’e karşı duyduğu nefret duygularının dışa vurumunun yanı sıra, devletin egemenliğinin de tartışılmasını isteyen bir açıklamadır!

***

Nitekim AKP Sözcüsü Ömer Çelik, tam da seçime gidilirken böyle duyarlı bir konuda boş boğazlık eden Ünal’ı göstermelik de olsa; “Cumhuriyet’imiz ve demokrasimiz milletimizin büyük tarihi içindeki en büyük kazanımlarımızdandır. Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” diyerek tekzip etti. Bu düzeltmeye inandık mı? Hayır!

AKP, 20 yıldır benzeri sözler eder, şayet toplumdan tepki gelirse, hemen düzeltme yoluna gider. Bazı aymazlar bu stratejiyi “mehter takımının” yürüyüşüne benzetirler… “Bir adım ileri, bir adım geri” diye düşünürler ve belki tedirginlik duygusundan da vazgeçerler. Oysa bilinmeli ki: “Mehteran, hiçbir zaman geri adım atmaz!” Bir sağa, bir sola döner ama hep ileriye gider. Ünal’ın konuşması, Cumhuriyet’in 100’üncü yılında ağababalarının çizdikleri hedefe kitlendiklerinin erken beyanıdır. Tehlike büyüktür!

***

Türk sözcüğünden hoşlanmayan AKP’liler için “Oxford Languages” sözlüğündeki bazı kavramları paylaşalım. Belki Oxford Dil Sözlüğü olunca kavrayabilirler! İngiliz sözlüğü; “Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan, kendisine özgü yasaları olan ve ancak bu yasalar çerçevesinde gelişen seslerden örülmüş bir anlaşma sistemidir” der.

***

Canlı ve sosyal bir varlık olan dil, aynı zamanda insanların ortak yaşamının temeli ve zekâ ile düşüncenin göstergesidir. Dil birliği, milleti oluşturan özellikleri yani tarihi, kültürü diniyle iç içedir. Oluşan ortak duygu ve düşünceleri bireylerle paylaşan, maddi ve manevi değerleri saklayan, toplumun yaşam biçimlerini gelecek kuşaklara aktaran, birlik ve beraberliği sağlayan en güçlü bağdır.

***

Anadolu’da kadim diller konuşulur. Türkçe, Kürtçe, Arapça, Çerkezce, Boşnakça gibi bilinen yaklaşık 27 dil! Bugün bazılarının yok olmak üzere olduğunu biliyoruz… Cumhuriyet kurulduğunda anadillerin konuşulması engellenmedi. Uyduruk bir dil olan Osmanlıcanın tahakkümünden Türkçe kurtarılmaya çalışıldı. Yurttaş kavramını geliştiren, halkın yaşamında birlik ve beraberliği sağlayacak olan ortak dilin yani “devletin resmi dilinin” Türkçe olduğu benimsendi. Oysa 12 Eylül faşist idaresi, tüm anadilleri yasaklayan, insan oluşumuna aykırı olan “anadil Türkçe’dir” yasasıyla vahşi bir anlayış sergilemişti! Genel Sekreterliğini yaptığım SHP zamanında bu yasa değiştirilmiş, anadil özgürleştirilmişti… “Lügat, alfabe, dil, kültür ve düşünce setlerimiz değişti” aldatmacası aslında, 12 Eylül anlayışının, hatta daha vahim gericiliğin, Mahir Ünal’ın diliyle tekrarlanmasıdır!

***

Geçtiğimiz 30 Ağustos Zafer Bayramı öncesi AKP’li İsmail Kahraman, Kurtuluş Savaşı’yla ilgili yalan beyanlarda bulunmuş, 9 Eylül İzmir’in kurtuluş zaferini aşağılamaya çalışmıştı. Şimdi Cumhuriyet Bayramı öncesi AKP’li Mahir Ünal, Cumhuriyet’in kazanımlarını yok sayan düşman bir anlayışı sergiliyor. İşin aslı; Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını yok etmek… Bu oyuna gelmeyeceğiz!

***

Umarım boş boğazlık edip “başörtüsü(!)” konusunu dile getirenler, AKP’lilere ne tür imkânlar sunduklarını şimdi daha iyi anlamışlardır!