Anayasa değişikliği için yapılacak 16 Nisan 2017 Referandumu şimdiye kadar yaşanan bütün oylamalardan daha farklı bir gelişme gösteriyor.

Bu bir seçim değil.

Bir partinin kazanıp, diğerlerinin kaybetmesi hiç değil.

Bir ülkenin, bir devletin, bir cumhuriyetin ortadan kaldırılıp kaldırılmaması üzerine yapılacak halk oylaması!

Eski devlet yapısının işleyişinden memnun olmayanlar hiç de az değildir. Ama bu “yeni” yapılanma tasarısı onu bile aratacak düzeyde bir geriliği ifade ediyor.

•••

Geçen günler içinde Tayyip Erdoğan “Ben halkımızın henüz Cumhurbaşkanlığı sistemini anlama konumuna geldiğine ihtimal vermiyorum” dedi.

Bu açıklamayı şimdiye kadar yapılan kamuoyu anketlerinde, değişikliğe HAYIR diyeceklerin fazla olduğu yolundaki “söylentilere” karşılık olarak yaptı.

Oysa karşısında oturan gazetecilerden hiç biri ona böyle bir soru sormamıştı. Zaten kendisine sinir bozucu sorular sormaya da cesaret edemeyeceklerden oluşturulmuş bir medya delegasyonu ile birlikte yolculuklara çıkıyor.

Kenan Evren de böyle yapardı. Sorulmamış soruların yanıtlarını verirdi. Baskı dönemlerinde oluyor böyle şeyler. Evren “darbeci” idi, Erdoğan ise “demokrat” bir lider!

Demokrasinin avantajlarından istifade ederek, belediye başkanı, başbakan ve cumhurbaşkanı oldu.

Ama fikir değiştirdi.

•••

Demokrasinin zararlı yanlarını görüp, cumhurbaşkanlığı makamı için –katiyen kendisi için değil- daha garantili ve sağlam bir rejim inşa edilmesine caba harcıyor. Ne yazık ki halk bu güzel çabayı yeterinde anlayacak düzeye gelmemiş!

Bu bakış açısı iki şekilde yorumlanabilir.

a) Halkımız biraz zor anlar.

b) Biz yeterince anlatamadık.

İkinci şıkta AKP’ye ve bizzat kendisine karşı yapılmış bir “haksızlık” var!

Çünkü 7 Haziran 2015 Seçimlerinden itibaren AKP nasıl bir Türkiye istediğini çok ama çok iyi anlattı. Bu anlatma başarısı sonunda 1 Kasım 2015 Seçimlerinden de zaferle çıktı.

Sadece biraz eksiklik kaldı. Kesin bir dille söylemişti, 400 milletvekilini verin bu işi güzellikle halledelim diye. Halkımız 400 milletvekilini vermeyince “güzellikle halledilme” imkânı da ortadan kalkıverdi.

O tarihten bu yana neo-AKP kendisini ve fikriyatını gayet güzel anlatıyor. Bilançoya ihtiyaç yok.

Olanlar ortada.

•••

Şimdi son adım atılıyor.

Cumhuriyet ile Türkiye’nin yolları ayrılma noktasına doğru ilerleniyor. Referandum bunun için yapılacak. Bu yüzden en eğitimlisinden en bilgisizine, en zengininden en fakirine, en yaşlısından en gencine kadar halk bu değişikliklerin ne anlama geldiğini gayet açık ve net bir şekilde anladı.

Onun için de bütün siyasi partilerin üstünde ve ötesinde bir çaba ile bilgilendirme, örgütlenme, propaganda çalışmalarına yönelmiş durumda. Eski büyük-yaygın-ulusal medya yok artık. Hükümet medyası var. İstatistiksel olarak yüzde 90’ları geçiyorlar. Ama etki gücü bakımından yüzde 10’ların altındalar. Bütün yalanlarını tükettiler.

Şimdi ters yola girip, eski söylediklerinin tam tersini anlatıyorlar.

Aylardır yıkanmamış bedene deodorant sıkmak gibi oluyor. Daha kötü kokuyorlar. Yalan, iftira, tehdit, şantaj, korku, kan, kusmuk, dışkı karışımı mönüleri servis ediyorlar.

Doğal olarak da kimse yemiyor!

Halk öğrendi referandumun özünü.

»Cumhuriyete veda edelim mi?

#HAYIR!

***

hayir-cumhuriyet-e-veda-etmeyelim-246612-1.

1000 kitaplı dinozor

Amblemi dinazor olan Ayrıntı Yayınları 2017’de 30. yılına girdi. Yayıncılık faaliyetinin, mayın tarlasında koşu yapmak gibi olduğu Türkiye’de kesintisiz 30 yıl bu alanda ilerlemek, sürekli olarak yenilenip büyümek insanüstü bir çabayı gerektiriyor.

Zaten Ayrıntı da insan değil, bir Dinazor!

Peki bu dinozor ne ifade ediyor?

İstanbul İstiklal Caddesindeki Karşı Sanat Galerisinde açılan ve 8 Mart’a kadar da sürecek olan Ayrıntı Yayınlarının 30 Yılı sergisinde şöyle deniliyor:

“Geçmiş ile gelecek arasında bağ kuran fikirler, tarihsel köklere işaret eden yaklaşımlar bir dönem “dinazor” diye küçümsendi.

Dinozor bu çerçevenin dışına çıktı, canlı tartışmayı temel aldı.

Geçmişi geleceğe bağlayan Dinozor, doğa ve toplum bütündür dedi. Sömürünün olmadığı, insanların doğayı yok etmediği, kimsenin kimseyi ezmediği bir dünya çağrısı yaptı.

Yapmaya da devam ediyor!”

Ayrıntı Yayınlarının 30 Yılı sergisini iki genç küratör Ezgi Bakçay ve Ezgi Öz hazırladılar. Benzersiz bir estetik düzey sergiliyorlar. İstanbullular ve yolu İstanbul’dan geçen kitapseverler mutlaka gezip görmeliler.

Ayrıntı’nın 1000. kitabı “Zamanın İzinde” adını taşıyor. İki güzel insan, iki değerli sanatçının ortaklaşa çalıştıkları bir eser… Belgesel sinemacı Enis Rıza’nın fotoğraf arşivinden seçtiklerine sinema sanatçısı, yazar, klinik psikolog Ercan Kesal’ın yazdığı metinleri vermesiyle oluşan bir kitap…

Eeee dünya hali işte…

Kimi 1000 odalı eviyle övünür, kimi de yayınladığı 1000. kitabıyla!..

(Not: İlbay Kahraman ve Burhan Sönmez’siz bir Ayrıntı yazısı oldu. Bunu da ancak ben yapabilirdim. Af ola! Başta her ikisi olmak üzere yayınevinin diğer bütün emekçilerini, onu 30 yaşına getiren tüm dostları kutluyoruz.)