Zor günlerden geçiyoruz. Sapla saman birbirine girince ortaya anlamlı bir fikir ya da tümce çıkması zordur...

Zor günlerden geçiyoruz. Sapla saman birbirine girince ortaya anlamlı bir fikir ya da tümce çıkması zordur. İnsanlar konuşarak anlaşır madem, öyleyse doğru sözcükler ve kavramlar seçilmemesi halinde ya konuşmadığımızı düşünmeliyiz veya anlaşamadığımızı.

Başbakan hemen tüm adımlarıyla bize muhafazakar bir dünya önerdiğini, belki yarattığını demeliyiz, gösteriyor. En sert ve bence ilkel milliyetçilik diline sarılıyor önce, bakıyor burada fazla durursa kamuoyu tepkisi artacak, aldığı galibiyetin hemen ardından bir barış ortamı kurulsun istiyor. Nerede? Balkonda…

Artık birileri tarafından iyice pazarlanan ‘Balkon Konuşması’nın ne anlama geldiğini biliyoruz. İtaat ederseniz eğer, ben de size yaşam şansı veririm dememin güler yüzlü yolu bu. Başbakan galip geldiği sürece sorun yok. Eğer bir kez gücü azalsa, ama yine de iktidara elinde bulundursa siz o vakit seyreyleyin gümbürtüyü. Başbakan kendi sesini ve resmini seviyor. Ötesine katlanması olası değil!

Bu tepeden yapılan, otoriter konuşmanın sonucunda yeni bir yaklaşım getirdi başbakan. ‘Helalleşelim’ dedi. Hemen tartışma başladı, başbakan el uzattı işte, davaları da geri çekti, daha ne istiyorsunuz, diye koptu yaygara.

İyi, güzelde, helalleşme ne demek, düşündünüz mü?

‘Helal’ kavramı dini! Birincil anlamı ‘dine uygun olan’ demek. Demem o ki, başbakan bize kendi kavramlarını dayatıyor ve biz buna bile itiraz edemiyoruz. Nedeni ne? Korku. Sanıldığı gibi salt iktidarın hezeyanlarına uğrama korkusu değil. ‘Laikçi’, ‘Anti-demokrat’, ‘Çağdışı’, ‘Gerici’ sayılma korkusu. Biri kalkıp; ‘Kardeşim ben bu kavrama itiraz ediyorum. Sövüp sayacaksın, ardından da iktidarının zirve olduğu günde, dini bir kavramla işi çözmeye kalkacaksın. İtirazım var.’ diyemiyor. Ya da ‘Uygar dünya böyle durumlarda, eğer hukuk yoluyla sorunlar çözülmek istenmiyorsa, özür gibi bir yöntem var, bunu kullanıyor’ denemiyor. Neden? Yazdım…

Ben demokrasi için laikliğin ekmek, su olduğunu düşünenlerdenim. Yapılan tüm tartışmalar bu eksenden çıkarsa yanlıştır. Nedeni açık. Bugün Ortadoğu din, mezhep savaşlarının eşiğinde. Bizi ancak gerçek laiklik ayakta tutar. Otoriter eğilimlerin önüne geçmek ve dini, muhafazakar baskı yöntemlerine karşı laiklik panzehirdir adeta. Bunu söylemek yasak değilse de ayıp sayılıyor artık! Ama helallik kavramı meşru ve geçerli…

Popülizm bataklıktır. Çırpındıkça içine çeker kişiyi. Siyasetçilerimiz bu bataklığa iman etmiş durumdalar ve gerçeği görmekten uzaklar. Tayyip bey her türlü popülist yöntemi uyguluyor, ancak ideolojisine uygun olarak yol alıyor. Milliyetçi, dinsel kavramları kullanmak popülisttir, doğru. Ancak Tayyip beye aykırı değildir. Eğer hem ideolojinden ödün verir, hem de aslı varken taklidi olmaya razı olursan, sonuç çok kötü olur!

Diyeceğim; benim ‘helalleşmek’ kavramına itirazım var. Bu dil, eğer bu hızla yerleşirse, ki öyle görünüyor, buradan ‘Öteki’ne yaşam hakkı veren bir yönetim asla doğmaz. Tersine ‘Tahammül’ kültürü yerleşir. Yani demokratik olmayan, en kötü hal… ‘Ben izin verdikçe sen yaşayabilirsin…’ diye özetlenebilecek hal! Otoriter, baskıcı…

Kavramlar ve sözcükler önemlidir!

ÖLÜM İÇİN İKİ SATIR
Ben İbrahim Çeşmecioğlu’nu çok yakın tanımadım. Ama BirGün ailesinden, devrimci yoldaşlarından gördüğü sevgiden ve daha önemlisi o güzel fotoğrafındaki çelebi gülüşünden sevilen, sevilesi olan biri olduğunu gördüm.

Birini yürekten sevebilmek ve birilerinin sevgisini kazanarak ‘eyvallah ben gidiyorum’ demek ne güzel!

Her ölüm erkendir.

Ama sevgiyle haykıran yürekler varken gitmek koymaz sanırım kimseye.

Yıldızlarda olmak mümkün mü bilmiyorum.

Biz de öylece avunuruz. Gökyüzü özgürlük gibi gelir.

Keşke oradan gülsen hepimize!

Özgürce!