Türkiye 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılacak Cumhurbaşkanı ve Milletvekilliği Genel Seçimleri için pür dikkat propaganda çalışmalarını izliyor.

Gazeteler ve televizyonların çoğunluğu AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kontrolünde bulunuyor. Dikkat edilirse AKP’nin elinde demiyorum. İktidar demek eşittir Erdoğan’dır! Onun dışında gündemi belirleyecek bir televizyon programına katılan AKP önderi bulunmuyor. Erdoğan bütün propaganda çalışmalarını “tek başına” götürüyor. Ondan başkasına gerek yok!

Zaten seçim kararı alınmadan önce de o “tek başına” son derece yaygın bir propaganda çalışması sürdürüyordu. Ülkenin her hangi bir yerinde her hangi bir açılış, temel atma, doğalgaz bulma, insansız hava aracı uçurma ve benzeri gibi etkinliklerde o konuşmaya başlayınca ülkede bulunan televizyon kanallarının alayı (yani hepsi) kendi programlarını keserek Erdoğan’ın konuşmasını ekranlarına getiriyorlar. Akşamları da bu kanalların değişmeyen köşe taşları Erdoğan’ın o günkü konuşmasının ne kadar anlamlı, özel, güzel, sözel ve tüzel yanları varsa detaylı olarak anlatmaya başlıyorlar.

Bu kanallar da Erdoğan’ı cilalayan bir içerik olmazsa o zaman muhalefet partilerinin liderleri ince kıyım doğranabiliyor. Ekranın ortasına doğranacak liderin portresi ya da videosu konuluyor, dört bir tarafına yerleşen “siyaset kasapları” cevap hakkı olmaksızın ver yansın gidiyorlar.

***

Bu operasyonlar yeterli etkiyi yapmadığına kanaat getirilirse Erdoğan’ın evine kurulan televizyon stüdyosunda canlı yayınlar yapılıyor. Tırnak içinde gazeteciler (!) Erdoğan’ın cevaplarına göre hazırlanmış sorularını ona yöneltiyorlar.

Siyaseti medya-propagandası üzerinden tasarlayanlara göre “her şey iyi gidiyor” şeklinde yorumlanıyor.   

İlk bakışta Erdoğan büyük bir avantaja sahip “gibi” görünüyor.

Ama bu kadar sık ekranlara çıkmak izleyici açısından ilgi çekici özelliğini yitirmiş oluyor. Hatta bazılarına göre “sıkıcı” bile olabiliyor. Geçenlerde yine böylesi bir yayın sırasında –aynı anda birçok kanalda- sosyal medya üzerinden şöyle bir paylaşım yapıldı:

-Boşuna kanal değiştirmeyin, her kanalda o var. En iyisi kitap okumak, kitaba giremiyor!

Bu metni yazıp paylaşan büyük olasılıkla genç bir beyin… Televizyon konuşmaları 1990’lardaki gibi etkileyici değil artık. Bir de şu var: Çok sık televizyona çıkmak arzu edilen sonucu vermiyor. Genellikle madde bağımlıları için söylenen aşağıdaki saptama “bıktırıcı siyasi propaganda” için de geçerlidir:

-Dozu arttıkça etkisi azalıyor!

***

Bir politikacının gizemi zor röportaj verir olmasında saklıdır. Bu alanın en parlak örneği Küba Devriminin önderi Fidel Castro olarak gösterilir. İki senede bir röportaj verirdi. O da “olay” olurdu.

Bu kadar “medyatik” lider ile seçimler çantada keklik olabiliyor mu?

Soruyu AKP’nin ilk seçimleri üzerinden çok doğru bir örnekle yanıtlayabiliriz. 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri sırasında medyanın yüzde 90’nına hâkim olan Doğan ve Bilgin Gruplarının söz etmedikleri iki parti vardı: AKP ve CHP!

Sonuçları biliyorsunuz Parlamento’ya sadece bu iki parti girebilmişti. Aradan yirmi bir yıl geçti. İki ünlü medya grubu sahiplerinden alındı ve iktidarın emrine verildi. Devamlı Erdoğan’ı överek yayıncılık yapıyorlar.

Şimdi yazının başına dönebiliriz:

-Herkes geldiği gibi gider!