Gazetecilik alanından söz etmeye başladığımızda ilk olarak “Basın Özgürlüğü” akla geliyor. Sonra, özgürlükleri taarruz altında olan tüm meslektaşlar… Nasıl gelmesin ki… Cumhuriyet ve OdaTV yazarı Barış Pehlivan, yaptığı haber nedeniyle Silivri’ye konuldu. TELE1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ tutuklanarak Silivri’ye kapatıldı. Kürt gazetecilerin yaygın medya açısından bir “ayrıcalığı” var: Onlar tutuklanmaları sırasında değil, serbest kaldıklarında “haber” olabiliyorlar. 

Bir de başka gündemleri olan farklı yayın organlarında yaşamını sürdüren “magazin gazeteciliği” var. Orada çalışanların da sağlam güvenceleri bulunmuyor. Güç sahibi bir zevat hakkında yaptıkları tek haberle hayatları ters dönebilir. Ancak şimdi söz edeceğim dergi ve kapak konusu için her hangi bir tehlike yok. 

Bu türün parlak örneğini oluşturan Vogue ICON son sayısını Türkiye’nin Süper Starı Ajda Pekkan’a “ithaf” ederek derginin tamamını ona ayırmış. 

Çok uzun zamandır Ajda Pekkan röportajı okumadığımdan marketten peynir ekmek alırken, peynir ekmek gibi satılmayan 79 TL fiyatı olan Vogue ICON da aldım. Ajda Pekkan bunca yılın ardından “fikirsel” olarak ne kadar değişmiş, diye merak ediyordum. Kolay değil o dünyaya geldiğinde İkinci Dünya Savaşı henüz bitmişti. Savaş sırasında dünyanın kaderini ellerinde bulunduran bütün liderler hayattaydılar. Sadece Adolf Hitler ölmüştü! 1946 yılından söz ediyorum. Ajda o yılın 12 Şubat günü doğmuştu. 

Türkiye tek parti dönemini yaşıyordu. Ajda yaşamı boyunca Demokrat Parti’yi, Kore Savaşı’nı, 27 Mayıs’ı, Küba Devrimini, Çekoslovakya’nın işgalini, ABD’nin Vietnam’da yenilmesini, Kıbrıs Barış Harekâtı’nı, 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbelerini, Şah Rıza Pehlevi’nin İran’da devrilmesini, en sonunda da yirmi yılı aşkın süreyle tarihimizdeki en iktidarını icra eden AK Partili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı gördü! 

Bütün bunların arasından süzülüp gelen “tarihi” bir kişiliği var. Vogue ICON’un sayfalarını bu gözle çevirdim. Ajda ne diyor? 

Söyleşi boyunca uzun sanat yaşamını, bu yoldaki köşe taşlarını detaylı olarak anlattıktan sonra son soruyu yanıtlarken şöyle diyor: 

-Ben geçmişten ve gelecekten konuşmayı sevmem!.. 

Haydaaa! Hanımefendi sizin sayfalar dolusu anlattığınız, başarıdan başarıya koştuğunuz hayatınız sizin geçmişiniz değil mi? Hemen klasik “artık yaşlandı” falan denilmesin. Hem fizik olarak zihin olarak hâlâ pek çok genci geride bırakır. 

Hayata bakışı ve ifadesi bakımından da gençlik yıllarından farksız! Mesela 19 Ağustos 1971 tarihli Hayat Dergisi’nin kapak yıldızı olarak Edibe Dolu Kırdar’ın sorularını cevaplamış. Fotoğraflarını da Erol Dernek çekmiş. 1971’deki fiziği şimdiki kadar güzel değil! 77 yaşındaki Ajda, 25’inden daha güzel. 

Ajda Pekkan 1970’lerde sadece popüler müzik yapan bir şarkıcı olarak kenarda durmayı seçti. Etliye sütlüye karışmadı. Oysa 1970’ler Türkiye’de politika ile ilgilenmeyenin kalmadığı yıllardı. Birini aşağılamak için “bırak onu” denilirdi: 

-O ne sağcı ne solcu, futbolcu! 

Son yıllarda Türkiye o kadar savruldu ki, Ajda Pekkan’ın 1975’te söylediği; sözlerini Ülkü Aker’in yazdığı bestesi Philippos Nilolaou’ya ait olan “SANA NE KİME NE” şarkısı bile politik hale geldi. Kadınların isyan şarkısı oldu. 8 Martlarda İstiklal Caddesinde yapılan “Feminist Gece Yürüyüşü” eylemlerinde on binlerce kadın bir ağızdan haykırdılar: 

“Hiç rahat yok mu bana şu yalancı dünyada 

Kimin ne hakkı var ki karışır hayatıma” 

*** 

“Hür doğdum hür yaşarım kime ne kime ne 

Köle miyim sana ben sana ne sana ne” 

Eğer Ajda Pekkan eski yıllardaki gibi tavırsız kalıp kadınların özgürlük mücadelesini sessizce uzaktan izleseydi, feminist genç kadınlar (sadece bu şarkısı nedeniyle) onu Ana Tanrıça Kbele katında bir mevkie oturtabilirlerdi. 

Ama o tam tersi yöne saptı. Savaş alanlarında görünmeyi tercih etti. Olsun… Şarkılar da şiirler gibi yazanın söyleyenin değil, ihtiyacı olanındır. O yanlarında olmasa da feministler alanları 1975 model Ajda şarkısıyla çınlatmaya devam edecekler: 

-Hür doğdum hür yaşarım!