Barış Akademisyenleri’nin yedi yılı aşan ihraç hukuksuzluğu bitmedi. İhraç hukuksuzluğunun sona erdiği, herkesin görevine döndüğü algısı gerçeği yansıtmıyor. OHAL Komisyonu imzacıların hiçbiri hakkında iade kararı vermezken idari yargı sürecinde ise hukuksuzluklar katlanarak devam ediyor.

İhraç hukuksuzluğu sürüyor!
Dr. Mehmet Fatih Traş, her yıl ölüm yıldönümünde görev yaptığı fakültede anılıyor. (Fotoğraf: Evrensel)

Dün  Dr. Mehmet Fatih Traş’ın ölüm yıl dönümüydü. Dr. Traş doktorasını bitirdikten kısa bir süre sonra Barış Bildirisi imzacısı olduğu gerekçesiyle Çukurova Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Ekonometri Bölümündeki görev süresi uzatılmayarak üniversite yönetimi tarafından işten çıkarıldı. Dahası bazı "meslektaşları" tarafından ihbar edildi. Başka üniversiteler tarafından da işe kabul edilmedi. Yedi yıl önce, 25 Şubat 2017’de yıldırma, mobing, baskı ve ayrımcılık yüzünden hayattan koparıldı, intihar etti. Barış Bildirisi’ni imzalayan akademisyenlerin önemli bir bölümü işsiz ve gelirsiz kaldı, “sivil ölüme” mahkum edildi, büyük sıkıntılar ve eziyetler çekti…

Yedi yılı aşan OHAL ve ihraç hukuksuzluğu henüz bitmedi. 15 Temmuz 2016 darbe girişimi bahane edilerek darbe girişimi ile hiçbir ilişkisi olmadığı halde sırf Barış Bildirisi imzası olduğu için veya muhalif siyasi kimliği veya sendikal örgütlülüğü nedeniyle üniversitelerden ihraç edilen akademisyenlere yönelik hukuksuzluk katlanarak devam ediyor.

HUKUKSUZLUK SÜRÜYOR

Kamuoyunda ihraç hukuksuzluğunun sona erdiği, herkesin görevine döndüğü algısı yaygın olsa da bu algı gerçeği yansıtmıyor, tersine perdeliyor. Uzun yıllar devam eden OHAL Komisyonu imzacıların hiçbiri hakkında iade kararı vermedi. Komisyonun görev süresinin bitiminden sonra devam eden idari yargı sürecinde ise hukuksuzluklar daha da derinleşiyor. İhraç edilen Barış Akademisyenleri ve diğer akademisyenler ile ilgili hukuki süreçler de tüm keyfiliği ile sürüyor. Göreve iade taleplerinin önemli bir bölümü idare mahkemelerince reddediliyor.

Bildiriye imza atmanın yanı sıra, daha önce beraat ve takipsizlikle sonuçlanmış eski tarihli soruşturma ve davalara konu olan olaylar, tümü ifade ve örgütlenme özgürlüğü kapsamına giren sosyal medya paylaşımları ya da yasaya uygun olarak kurulmuş ve faaliyet yürüten bir derneğe üyelik gerekçe gösterilerek veya ihraç edildikleri sırada ileri sürülmemiş olan gerekçelerle idari mahkemeler ret kararı veriyor. Bölge idare mahkemeleri ise tümüyle çelişkili ve birbiriyle tutarsız kararlar vermekte ısrar ediyor. Bazı mahkemeler, iade kararıyla birlikte üniversitedeki görevine başlamış akademik ve idari personel lehine verilmiş yargı kararlarını bozarak ikinci kez ihraç edilmelerine yol açıyor.

Bazı akademisyenler hakkında ise göreve iade kararı veriliyor. İdare mahkemelerinin iade kararı verdiği davalarda ise bu kez Bölge İdare Mahkemeleri (istinaf) iade kararlarını bozuyor. İdare ve bölge idare mahkemeleri tarafından iade kararların verildiği bazı durumlarda ise bu kez bazı üniversiteler tümüyle keyfi ve hukuksuz biçimde mahkeme kararlarını uygulamayı reddediyor.

Eğitim-Sen İstanbul 6 nolu şubesi tarafından yapılan açıklamaya göre bu keyfi tutumun ve hukuk tanımazlığın çarpıcı örneklerinden biri Marmara Üniversitesidir. Marmara Üniversitesi, Haziran 2023'te yargı kararıyla görevine iade edilen ve iade kararı Kasım 2023'te Bölge İdare Mahkemesinde onanan Eğitim-Sen üyesi Hülya Dinçer'in göreve başlamasını ve haklarının iadesini sekiz ay keyfi biçimde geciktirdi. Sonrasında ise, hiçbir yasal temeli olmadan talep ettiği arşiv araştırması sonucunu bahane ederek Dinçer'i göreve başlatmayı reddetti.

"Bu suça ortak olmayacağız" bildirisine imza atan akademisyenlere yönelik yedi yıldır sürdürülen eziyet ve hukuksuzluk son dönemde peş peşe verilen birbiriyle çelişkili ve hukuksuz yargı kararları nedeniyle giderek derinleşiyor. Bildiriye imza atan yüzlerce akademisyen görevlerine devam ederken, yüzlercesi aynı fiil nedeniyle hukuksuz biçimde mesleklerinden ve üniversiteden koparıldı. Sınırlı sayıda göreve iade kararı olsa da yüzlerce akademisyen için ihraç gerçeği değişmedi.

AKADEMİSYEN İHRAÇLARI

Bilindiği gibi 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından 20 Temmuz 2016’da ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında çok sayıda Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarıldı. Bu KHK’ler ile 125 bin 678 kamu görevlisinin ihracı başta olmak üzere, 3 bin 213 rütbe alma, 270 yurtdışı öğrencilikle ilişiği kesilme, 2 bin 761 kurum ve kuruluş kapatma da dahil olmak üzere toplam 131 bin 922 işlem gerçekleştirildi.

Bu KHK’lerle yapılan ihraçlar büyük ölçüde darbe teşebbüsü gerekçesiyle yapılmasına rağmen darbe teşebbüsü ile ilgisi olmayan ve 11 Ocak 2016 tarihinde yayınlanan “bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bir bildiriyi imzalayan 406 akademisyen de kamu görevinden ihraç edildi. Bu ihraçlar ilgili üniversitelerin rektörlükleri/yönetimleri tarafından yapıldı.

KHK yoluyla yapılan ihraçların isim listesi ve üniversiteleri Resmi Gazete’de yayımlandı. Bu ihraçlara ilgili üniversitelerin kendi yönetimleri/rektörlükleri tarafından karar verildi. YÖK’e ihraç listelerini üniversite yönetimleri sundu. Bazı üniversiteler ise YÖK’e ihraç listesi sunmadı. 109 üniversitenin 5’i kamu ve 6’sı vakıf olmak üzere sadece 11'inde rektörlükler, bünyelerindeki “Barış Bildirisi” imzacıların isimlerini YÖK’e listelemediler ve böylelikle bu imzacılar KHK’li olmaktan, ihraç edilmekten kurtuldu.

İhraçları takiben bu kez bildiriyi imzalayan 822 akademisyen hakkında ceza davaları açıldı. Bu davalarda verilen bazı cezalar nedeniyle konu bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine (AYM) taşındı. AYM 2018/17635 sayılı başvuruyu 26 Temmuz 2019 tarihinde karara bağladı ve karar 19 Eylül 2019 tarih ve 30893 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak kesinleşti. AYM, bildiriyi imzalayanlara verilen cezaların hak ihlali olduğuna ve yeniden yargılama yapılarak hak ihlalinin ortadan kaldırılmasına hükmetti.

Anayasa Mahkemesinin söz konusu kararını takiben çeşitli ceza mahkemeleri “bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildiriye imza atan ve haklarında ceza davası açılan tüm akademisyenlerin beraatine karar verdi. Ceza mahkemelerinin vermiş olduğu kararlarda “Terör örgütü propagandası yapmak suçundan cezalandırılmaları istemiyle mahkememizce kamu davası açılmış ise de sanığın üzerine yüklenen suçun yasal unsurlarının oluşmadığı, bu haliyle sanık için yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olduğu anlaşıldığından sanığın beraatine karar verilmiştir” denmektedir.

Ancak gerek Anayasa Mahkemesinin hak ihlali kararına gerekse ceza mahkemelerinde verilen beraat kararlarına rağmen Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu tüm bildiri imzacılarının başvurularını reddetti. Komisyonun ret kararlarında Anayasa Mahkemesinin hak ihlali ve ceza mahkemelerinin beraat kararları dikkate alınmadı. Oysa Anayasanın 153. maddesine göre Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Yine Anayasanın 138. maddesine göre yasama ve yürütme organları ile idare mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez. Ancak bu açık Anayasal hükümlere rağmen idari nitelikli bir organ olan Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Anayasa Mahkemesi ve ceza mahkemelerinin kararlarını yok sayarak işlem tesis etmekte beis görmedi.

Komisyon tarafından göreve iade talepleri kabul edilmeyen akademisyenlerin idari yargı sürecinde de hukuksuzluklar devam ediyor. Bazı idare mahkemeleri Anayasa Mahkemesi tarafından verilen hak ihlali ve ceza mahkemeleri tarafından verilen beraat kararlarını dikkate almadan hukuksuz ve çelişkili kararlar vererek adeta anayasal düzene ve Anayasaya meydan okumaktadır.

HAKLARI ÇİĞNENİYOR

İhraçlar nedeniyle yaşanan hukuksuzluk sadece ifade özgürlüğü ile sınırlı değil. Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararına, ağır ceza mahkemelerinin beraat kararlarına rağmen idare mahkemelerinin veya bazı üniversite yönetimlerinin keyfi kararlarıyla mesleklerine dönüşü engellenen akademisyenlerin çalışma hakları, sosyal güvenlik hakları, bilimsel faaliyet hakları ve çeşitli özlük hakları çiğnenmeye devam ediyor.

KHK ile ihraç edilen akademisyenler çalışma hakları ile ilgili çeşitli ihlallerle karşı karşıya kaldı ve çeşitli ciddi hak kayıpları yaşadı. İşsiz kaldılar, yaşamlarını sürdürecek gelirden yoksun kaldılar. İhraç edilen kamu görevlilerinin, Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarına, “Kamu görevinden çıkarıldı” ifadesi eklendi. Böylece bu kişiler iş gücü piyasası açısından “damgalı” hale geldi. Getirilen kısıtlamaların bazıları akademisyenlerin mesleklerine devam edebilmelerinin önünde ağır bir engel oluşturdu.  Devlet üniversitelerinden ihraç edilenlerin vakıf üniversitelerinde istihdamı engellendi. Yurt dışında akademik çalışmalara devam edebilmeleri ise pasaportlarına konulan iptal şerhleri ile engellendi. Pasaportlarındaki iptal şerhleri 2019’da Pasaport Kanunu’nda yapılan değişiklik ile kaldırılmış olsa da iade kararı olmaksızın yeşil pasaport almaları mümkün olmamaktadır.

Akademisyenlerin mesleki gelişmelerini engelleyen bir diğer kısıtlama ise ihraç edilen akademisyenlerin doçentlik başvurusu yapmalarının engellenmiş ve yapılmış başvurularının iptal edilmiş olmasıdır. İhraç edilen akademisyenlerin önündeki doçentlik başvurusu yapma ve vakıf üniversitelerinde çalışma engellerinin kalkabilmesi ancak kamu görevine iade edilmeleri ile mümkündür. Mesleği gereği başka alanlarda çalışma imkânı bulunan akademisyenler açısından da farklı engeller çıkarıldığı görülebilmektedir. Örneğin hukukçu olan ihraç edilmiş akademisyenler noterlik, avukatlık gibi uzmanlıklarını kullanabilecekleri alanlarda çalıştırılmamışlardır. Dahası ihraç edilen akademisyenlerin bazı üniversiteler tarafından yayımlanan kitaplarda yer alan çalışmaları bu kitaplardan çıkartılmıştır.

İfade özgürlüğü ihlali yanında çok sayıda sosyal hakkın da ihlali anlamına gelen akademik ihraçlarla ilgili iade başvurularında idari yargının AYM ve ceza mahkemesi kararlarını dikkate alarak göreve iade kararı vermesi gerekir. Üniversitelerin de yargı kararlarına derhal uyması gerekiyor. Yedi yılı aşkın süredir devam eden ihraç ve OHAL hukuksuzluğu artık sona ermelidir.

∗∗

Not: Bu konudaki ayrıntılı bir değerlendirme için Dr. Murat Özveri ile birlikte kaleme aldığımız ve Çalışma ve Toplum dergisinin 79. Sayısından yayımlanan “Anayasa Mahkemesi Kararı Işığında Çalışma Hakkı ve Ayrımcılık Yasağı Açısından ‘Barış Akademisyenleri’ İhraçları” başlıklı makalemize bakılabilir. tinyurl.com/2xzh5s2a