2008Yılı Katılım Öncesi Ekonomik Program’ın (KEP) Türkiye ekonomisinin 2009 yılında küçüleceği öngörüsüne geçtiğimiz günlerde ...

2008Yılı Katılım Öncesi Ekonomik Program’ın (KEP) Türkiye ekonomisinin 2009 yılında küçüleceği öngörüsüne geçtiğimiz günlerde iki önemli destek geldi. Bunlardan ilki IMF’ye, ikincisi ise Avrupa Komisyonu’na ait.
IMF’nin yayımladığı, Nisan 2009 tarihli “Dünya Ekonomik Görünümü” başlıklı raporda Türkiye ekonomisinin 2009 yılında küçüleceği öngörülüyor. Yani IMF, KEP’le ekonominin küçüleceği konusunda hem fikir. Ancak küçülmenin boyutu konusunda, bu iki belgenin tahmini arasında önemli bir farklılık bulunuyor. KEP’te yüzde 3,6 olan küçülme rakamı, IMF raporunda 5,1 olarak öngörülmüş. Yani IMF, küçülmenin boyutu konusunda KEP’e göre daha kötümser.
Avrupa Komisyonu’nun yayımladığı “2009 Bahar Ekonomik Tahminler” başlıklı raporda da benzer şekilde Türkiye ekonomisinin 2009 yılında küçüleceği öngörülüyor. Ayrıca raporun küçülmenin boyutuna ilişkin öngörüsü, KEP’le bire bir örtüşüyor. Raporda öngörülen küçülme yüzde 3,7.
IMF ile bir anlaşma yapılması durumunda, hiç kuşkusuz IMF’nin yüzde 5,1 küçülme öngörüsünün gerçekleşme olasılığı bir hayli yüksek. Çünkü ümük sıkıcı politikaların devreye girmesiyle, KEP’te belirlenen bütçe giderlerinde aşağı doğru bir revizyon kaçınılmaz hale gelecek ve bunun doğrudan sonucu olarak da küçülme yukarıya doğru sapmalı olacaktır.
Bunu en iyi bilecek ve kestirecek kurum, herhalde bu politikaları bizzat dayatan IMF’den başkası olmayacaktır. Dolayısıyla IMF’nin yüzde 5’lik küçülme öngörüsü daha gerçekçi gözüküyor.
Sorulması gereken soru, küçülmenin kaçınılmaz olup olmadığıdır. Dünya ekonomisinin 2009’da küçülecek olması her ülkede büyümenin negatif olacağı anlamına gelmiyor.
 Nitekim IMF’nin sözü edilen raporunda da bazı ülkeler için pozitif büyüme öngörüleri yapılmaktadır. Örneğin Endonezya, Hindistan ve Çin’de büyümenin sırasıyla yüzde 2,5, 4,5 ve 6,5 olacağı öngörülüyor. Görülüyor ki, büyümenin pozitif veya negatif yönde ve hangi boyutta olacağı büyük ölçüde o ülkenin uygulayacağı politikalara bağlıdır. Demek ki, her ülkenin önünde bu tür ortamlarda pozitif büyümeyi sağlayabilecek bir politika demeti mümkün olabilmektedir.
Böyle bir seçenek Türkiye için de söz konusudur. Türkiye’de kamu öncülüğünde bir yatırım politikası ve onunla uyumlu bir iç talebi genişletici politikalar kümesi devreye sokulabilse, (iç talebin daraldığı bir ekonomide zaten yapılması gereken de budur.
Nitekim Türkiye ekonomisi de böyle bir konumdadır) 2009 yılında pozitif bir büyümenin gerçekleştirilebilmesi mümkün olabilecektir.
Sosyal altyapı harcamaları arttırıldığında ve çökme noktasına gelmiş bazı sanayi alanlarında KİT’ler yeniden yatırım yapar hale getirildiğinde, bu tür harcamalar ve yatırımlar öze sektörü de uyaracak ve onu yeniden yatırım yapar bir konuma getirecektir.
Böyle bir ortamda, hiç kuşkusuz ekonomi de pozitif bir büyüme gerçekleştirilebilecektir.
Yeter ki, bu tür politikaları bir kalkınma planı çerçevesinde öngörebilecek ve uygulayabilecek bir siyasi irade sergilenebilmiş olsun. “İnadına büyüme” diyebilmek ve bunu gerçekleştirebilmek ancak o zaman mümkün olabilecektir.