Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Şu sıralar “İnci Taneleri” adlı TV dizisinden çok söz ediliyor. Dizinin özellikle pavyon sahneleri herkesin dilinde…

Dizide pavyon dansçısı Dilber karakterini, Kıbrıslı oyuncu Hazar Ergüçlü canlandırıyor. Onu ilk kez, Derviş Zaim’in “Gölgeler ve Suretler” filminde görmüştüm. Kendisi de Kıbrıslı bir yönetmen olan Derviş Zaim’in o filminde, 1963’teki çatışmalar sırasında Karagöz kuklacısı babasından ayrı düşen Kıbrıs Türkü bir genç kızın öyküsü anlatılıyordu...

Kıbrıs’ta bulunduğum dönemde hem Derviş Zaim’le tanışmış hem öğretim görevlisi olduğu Yakın Doğu Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin Radyo -Televizyon ve Sinema Bölümü’ndeki bir dersine katılmış hem de bu filmini izlemiştim.

Gelin görün ki “Gölgeler ve Suretler”in genç oyuncusu Hazal Ergüçlü’nün adı ve yüzü çoktan silinmişti belleğimden. Ta ki “İnci Taneleri”yle yeniden karşıma çıkana kadar… Bu yetenekli oyuncunun son yıllarda Türkiye’de çekilen birçok dizide yer aldığını ve hayli ünlendiğini ben de yeni dizisi gündem olunca öğrendim.

Dizinin senaristi, başrol oyuncusu ve yönetmeni Yılmaz Erdoğan. Kendisi dizide Edebiyat Öğretmeni Azem Yücedağ’ı canlandırıyor. Dizinin benim açımdan en ilgi çekici yönlerinden biri de deneyimli bir yazın öğretmeninin, Türkçenin yanlış kullanımına ilişkin esprili dokundurmaları! Nitekim eğitimci yazarlarımızdan Zeki Sarıhan da sanal ortamdaki yazısında, “İnci Taneleri”nin bu yönüne değinmiş:

“Dizinin önemli sayılacak bir yanı da dildeki yozlaşmaya karşı direnmesi. Bu görev de edebiyat öğretmenine (Yılmaz Erdoğan) veriliyor. “Tabiki” sözcüğünün “tabii ki” olarak yazılıp söyleneceğini güzellikle anlatan ve bunu kabul ettiren sabırlı öğretmenin tutumu, dizinin bir eğitim filmi olma özelliğini güçlendiriyor.”

Azem Öğretmen, dizide gençlerin “tabii ki de…” söylemini sürekli düzeltmeye çalışıyor ama ne yazık ki yetişkinler de buna pek özen göstermiyor. En taze örneği, Burhan Şeşen’in 17 Şubat 2024 tarihli BirGün’deki “Deniz Tekin’in sessiz feryadı” başlıklı yazısından verelim:

“Beni çok üzdü Deniz’in bu kararı. Özellikle kendini yorgun hissetmesi. Bu yorgunluğu fiziksel olarak düşünmüyorum tabii ki de.”

Aziz Naci Doğan ise aynı yanlışın yinelendiği bir başka diziden yakınıyor:

“Show TV’de çarşamba akşamları yayımlanan ‘Sandık Kokusu’ dizisinde Karsu karakterini canlandıran Özge Özpirinçci, iki sözün başında ‘Tabii ki de’ diyerek, son dönemlerin en yaygın dil yanlışlarından birini neredeyse meşrulaştırıyor. Dizi yetkililerinden ve senaristlerinden ricam, buna ivedilikle son vermeleri ve diyaloglara, doğru kullanım olan ‘tabii’, ‘tabii ki’, ‘elbette’ sözcüklerini yerleştirmeleridir.”

∗∗

“İnci Taneleri”nde Dilber’in “lazım” sözcüğünü kalın söylemesi de rahatsız ediyor Azem Öğretmen’i. İkide bir “lazım değil lâzım” diye düzeltiyor onun bu söylemini!

Kıbrıslı Türkler, bizden farklı olarak Arapça kökenli sözcükleri inceltmeden söylerler. Yani pek “şapka” kullanmazlar! “Acil”, “adil” gibi ilk hecesi uzun söylenmesi gereken sözcükleri düz seslendirirler. Sözgelimi “hâlâ” yerine “hala” derler. En çok kullandıkları sözlerden biri de “hala daha”dır. Bir süre Kuzey Kıbrıs’ta yaşamış biri olarak Hazar Ergüçlü’nün “lâzım”ı “lazım” diye söylemesini bu yüzden hiç yadırgamadım…

Yılmaz Erdoğan’ın bir sözcük cambazı olduğu, ta “Mükremin”li  “Bir Demet Tiyatro” günlerinden biliniyor. Sözcüklere dans ettirme yeteneğini bu dizide de başarıyla sergiliyor…

HAFTANIN NOTU

Halkevleri’nin Öyküsü

Köy Enstitüleri ve Halkevleri, Cumhuriyet Aydınlanması’nın devrimci iki kurumuydu. Köy enstitülerini karşıdevrim sürecinde yok ettiler ama oralardan yetişen çocukların Anadolu bozkırında yaktığı çoban ateşlerini büsbütün söndüremediler…

1932 yılında kurulan Halkevlerini de birkaç kez kapattılar. Ne var ki bu direngen kültür-sanat kurumu, her defasında kendi küllerinden yeniden doğmayı başardı. Gerici iktidarlar, tüm çabalarına karşın o parantezi kapatamadılar! Halkevleri, uzun ince bir yoldan geçerek günümüze ulaştı…

Devrim Hacısalihoğlu’nun hazırladığı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bir kültür hizmeti olarak yayımladığı “Kapanmayan Parantez: Halkevleri” adlı kitap, işte bu uzun yolculuğun öyküsünü anlatıyor. Kitapta, Halkevleri’nin tarih içindeki yeri, kültür yaşamımıza etkileri, halkbilim çalışmalarına katkıları; müzik, tiyatro, müzecilik alanındaki etkinlikleri kapsamlı biçimde değerlendiriliyor.

Kuşe kâğıda basılı 400 sayfalık bu kitapta Anıl Çeçen, Işık Kansu, Metin Atuf Kansu, Mustafa Balbay, Mustafa Gazalcı, Ahmet Özer, Arzu Öztürkmen, Doğan Emrah Zıraman, Çağla Yılmaz, Tülay Yıldız Akgül, İsmail Özer, Ümit Doğan, Fikret Bilâ, Ozan Gündoğdu, Altan Öymen ve Haluk Şahin’in Halkevleri’ni çeşitli yönleriyle inceleyen yazıları yer alıyor. Ayrıca Bedia Ener, Cihat Tamer, Halil Ergün, Metin Akpınar, Mustafa Sağyaşar, Şemsi İnkaya, Zihni Göktay gibi Halkevleri’nden yetişmiş önemli sanatçılarla yapılmış söyleşiler, tanıklık bağlamında kitaba ayrı bir değer katıyor.