‘Boyun eğmek’ insan doğasına uygun bir davranış! ‘itiraz etmek’, ‘isyan etmek’ güç olduğu için insana pek uygun değil. Oysa eğitim sorunu deyip, ailelerden kaynaklı bir bahane bulup gölgeliyoruz bu kolaycılığı, tembelliği. Soru sormak, araştırmak, düşünmek ve nihayetinde bir dünya görüşü edinip, etik bir ölçü sahibi olup bunu yaşama taşımak yük.

Havaalanlarında insanların her tür gecikmeyi olağan karşılaması beni hep şaşkınlığa düşürür. Saatinde kalkması gereken bir uçağın gecikmesi, ancak olağandışı koşullarda kabullenilebilir, elbet bir açıklama dahilinde. Kuralsızlık kurala dönünce; beklemek, itilip kakılmak, horlanmak günlük sıradan tutuma dönmüş halde. Demek gerçekçi bakarsak, bu uygulamayı yapanlar elde ettikleri kârdan, düzendeki paydan ve güçten bir şey yitirmedikleri için, kuralsızlığın kural olduğu bu süreç doğal hale geliyor. Çünkü ‘boyun eğmek’ kolay! Sanılanın aksine tercih nedeni…

‘İtiraz etmek’ eyleminin ruhsal ve sosyal maliyeti var. Genellikle kalabalık bir ortamda, birlikte bir haksızlığı yaşayan kimseler, bir başkası öne çıksa da, bir laf etse, belki ben peşinden giderim kurnazlığıyla bekliyor. E herkes birbirinin gözünün içine bakıp, ‘biri öne atılsa’ diye bekleyince, düzen hiçbir değişime uğramadan, aynı bozuk ritmiyle devam ediyor. Çünkü görünür olmak, kendi sesinle ortaya çıkmak mimlenmek demek. Ki bu en büyük korku; “ya başıma bir şey gelirse” kaygısı alabildiğine esir almış ruhları, düşünceleri…

Memleketi dolaşma olanağı bulduğum günlerdeyim. Nereye gitsem, biri yanıma sokulup kulağıma bir şey fısıldıyor. Genellikle siyasal iktidarın halkı rüşvetle kandırdığı, yolsuzluk yaptığı yönünde ihbarlar bunlar. Erdoğan için toplanan kalabalıkların bindirme kıtalar olduğu, alkışçılara para verildiği ve aşırı güvenlik önlemleri adı altında, o günlerde kentlerin esir alındığı söyleniyor. Bir de seçim güvenliği kaygısı alabildiğine. Neredeyse usulsüzlük yapıldığından ve yapılacağından emin herkes. Çünkü bu durum da doğal algılanıyor artık. Tıpkı ‘boyun eğmemek’ türü bir yük bindiriyor insanın sırtına mücadele. İhbar yapan, “benim yerime sen dövüş” diyor. Bir çeşit kurnazlık hali…

Önümüzdeki seçime dair çok ilginç ve bu güne dek rastlanmayan bir hava var. Toplum birbirine “ne görüyorsun?” diye soranlarla dolu. Her yerde insanlar artık bağıran, saldırgan dil kullanan ve tüm kentleri kendi fotoğraflarıyla abartılı biçimde doldurmuş iktidardan bıkmış halde. Düne dek bu siyasal partinin koalisyon ortağı olan çevreler de dertli!

Geçende bir Cemaatçi yanıma geldi: “fena yanılmışız, siz haklıymışsınız, artık ne ticaret yapabiliyoruz, ne yaşam alanı kaldı, fişlendik hepimiz” dedi. Benim toplum önünde olduğumdan ve sorunlarını dile getirmem gerektiğinden söz açtı. Geçmişte hata yaptıklarını söylüyor ve bir tür günah çıkarıyordu bana. Ne diyeceğimi şaşırdım. Yalvarır halde bakan gözlere, çaresiz sıkışmış adama ‘oh olsun’ demek fıtratımda yok. Bedel ödemenin ne anlama geldiğini anlamış ve ilk kez faşizm üstüne düşünmüş. Bana Alevileri hiç tanımamış olduğundan, sosyalistlerin ahlakından söz etti. “Dert etme, geçer” dedim. Ne olsa biz deneyimliyiz…

Samsun’da tatlı dilli bir taksici; “abi daha ben burada AKP’ye oy verdim diyene rastlamadım” dedi. “Ne açık hava toplantılarına kimse katılıyor, ne halkın ilgisi var, ama sandık açılıyor AKP çıkıyor” diye ekledi. Bir başkası; halkın giderek yararcılığa alıştığından söz etti. “Bu kez farklı olacak gibi” diyor herkes, ama tedirgin. Fuarda imzaya gelen okurlar hep aşırı endişeli. Doğrusu Samsun son derece güzel, aydınlık ve yaşanası bir kent… Deli gömleğini yırtmak istiyor belli.

Ama işte hep dönüp dolaşıp ‘boyun eğme’ hali üstüne düşünüyorum. Çevresinde olup bitene karşı bunca tepkisiz kalmak, salt korkuyla açıklanamaz. Kolay olanı seçmek bu! Uçak gecikmişse açıklama istemek gerekir. Eğer Samsun havaalanı klimaları bozulmuş, insanlar nefes alamaz hale gelmiş ve çıtları çıkmıyorsa bunu neyle açıklayacağız?

Durumu neden kabullenir toplum ve isyan etmez? İşin garibi, ben sorunca, itiraz edip biraz işin üstüne gidince kibirli yöneticiler “kime şikayet edersen et” diyor. Ahali bana hak veriyor ama güçlünün yanında durup, gizleniyor. Hukuk çöktüğü için hak arama makamı yok nasılsa. Oysa toplu, örgütlü ses versen, gürültü büyüse, karşındaki yalnız kalsa hesap vermek zorunda hissedecek kendini

İnsan boyun eğmeyi bile isteye tercih ediyor.

Hukuksuzluk, hırsızlık, arsızlık meşru ve doğal nasılsa!