Kamuoyunda “İstihdam Paketi” olarak bilinen kanunu geçen hafta özetlemiştik. Şimdi değerlendirmesine geçebiliriz. Hemen belirtelim, bu kanunun, hükümet tarafından yaratılan beklentilerin tersine....

Kamuoyunda “İstihdam Paketi” olarak bilinen kanunu geçen hafta özetlemiştik. Şimdi değerlendirmesine geçebiliriz. Hemen belirtelim, bu kanunun, hükümet tarafından yaratılan beklentilerin tersine, istihdam artırımıyla yakından uzaktan hiçbir ilişkisi bulunmuyor. Çünkü kanunda, istihdam artıracağı varsayılan hiçbir düzenlemeye yer verilmiyor. İstihdamın artmayacağı kesin. Ama bazı kesimlerin işini kaybedeceği, bazılarına ise yeni iş olanakları yaratılacağı da çok açık. Yani istihdamda toplamı sıfır bir oyun söz konusu. İşte size örnekler:

•Özel sektörde eski hükümlü ve terör mağdurları çalıştırma yükümlülüğünün tümüyle kaldırılması.

•18–29 yaş arasındaki gençlerle kadınların istihdamındaki sigorta prim payının İşsizlik Sigortası Fonu’ndan (İSF) karşılanması.

Bunlardan ilki, hükümlülerin ikinci kez cezalandırılması, terör mağdurlarının ise daha da mağdur edilmesi anlamına geliyor. Böylece bu kesimler ya işsiz kalacaklar ya güvencesiz ve marjinal işlerde çalışma zorunda kalacaklar ya da mafyaya katılacaklardır. Bu düzenleme ayrıca halihazırda bu kesimlerden istihdam edilenler için de bir işsizlik tehdidi anlamına geliyor. Bereket versin, son anda verilen değişiklik önergesiyle kamu kesiminde eski hükümlülerin istihdamına yönelik bir yükümlülük getirilmiştir. Böylece sözünü ettiğimiz olası riskler bir ölçüde de olsa azalmış olacaktır. İkinci düzenleme ise 30 yaş üzeri işçiler için istihdam daralması riskini içeriyor. Böylece 30 yaş üzeri işçilerin işten çıkarılıp yerlerine daha ucuz maliyetli genç işçilerin ve kadın işçilerin alınmasının yolu açılmış oluyor. Bu, işçinin işçiye kırdırılmasından başka bir şey değildir. Yani, bu düzenlemeyle işçi sınıfı adeta bölünmeye çalışılıyor. Kadın istihdamına yönelik pozitif ayrımcılığa evet, ancak başkalarına iş kaybettirmemek koşuluyla. Ancak burada öngörülen ise bunun tam tersi olmuştur.

Zorunlu istihdam yükünü hafifleten ve işgücü maliyetlerini düşüren düzenlemeler bunlarla sınırlı değil. Başka düzenlemeler daha var. Örneğin, özel sektörde yüzde 6 olan engelli çalıştırma yükümlülüğü yüzde 3’e düşürülüyor. Ayrıca bunların işveren payı Hazine tarafından karşılanıyor. Yine bir başka düzenlemeyle, tüm sigortalılar için işverenlerin ödedikleri prim miktarında yapılacak 5 puanlık indirimin (işveren prim payı yüzde 19’dan 14’e düşürülüyor) Hazine tarafından karşılanması öngörülüyor. Bu düzenleme yapılırken, yüzde 14.5 olan işçinin prim payının sabit tutulması düşündürücüdür. Oysa, sosyal adalet ve eşitlik ilkesi gereği bu paydada 5 puanlık bir indirim yapılması ve bunun Hazine’ce karşılanması gerekirdi. Ne yazık ki, bu yapılmamıştır. Bu düzenlemeyle sınıfsal tercihin işverenden yana yapıldığı çok açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Ayrıca şurası bir gerçek ki, bu düzenlemeyle kayıt dışı istidamın daralacağını beklemek gerçekçi değil. Oysa doğru yaklaşım işveren sigorta payında tedrici bir indirime gidilmesi olmalıydı. Yani sonuç odaklı bir indirim politikası izlenmesi daha uygun olurdu. Bu tür indirimlerin yapıldığı ülkelerde, indirimlere bir önceki indirimin kayıt dışılığı azaltması koşuluyla devam ediliyor. Şayet kayıt dışılığı azaltmada bir başarı kaydedilemiyorsa, bir sonraki aşamada indirime devam etmekten vazgeçiliyor. Oysa görüyoruz ki, bu düzenlemede bu tür bir süreç işletilmiyor.

Geliniz, diğer düzenlemeleri değerlendirmeye gelecek haftaya bırakalım.