Geçen hafta kaldığımız yerden devam ediyoruz... Yeni yasa ile bazı hizmetlerin işletmelerin dışına çıkarılarak taşeronlaştırılmasının yolu açılıyor. İşte size örnekler...

Geçen hafta kaldığımız yerden devam ediyoruz... Yeni yasa ile bazı hizmetlerin işletmelerin dışına çıkarılarak taşeronlaştırılmasının yolu açılıyor. İşte size örnekler:

•50’den fazla işçi istihdam eden işyerlerinde işveren gerektiğinde hekim ve iş güvenliği hizmetlerini dışardan satın alabilecek.

•150’den fazla kadın işçi istihdam eden işyerlerinde işverenin emzirme odaları veya kreş hizmetlerini işyeri bünyesinde kurma sorumluluğu esnetiliyor.

Bunlardan ilki, hekim ve iş güvenliği hizmetlerinin piyasalaştırılması anlamına geliyor. Böylece işyerlerinin işçi sağlığı ve iş güvenliği riske sokulmuş oluyor. Tuzla tersanelerinde yaşananlar ortada. Anlaşılan her bir işyerinin Tuzla tersaneleri gibi olması öngörülüyor.

İkincisi ise çocuklu kadın işçilerin piyasanın insafına bırakılması demek oluyor. Bunun kadınların çalışma arzusunu kıracağı çok açıktır. Anlaşılan kadının çalışma yaşamını bırakıp evine dönmesi ve Başbakanımızın buyurduğu gibi çocuk yapıp onlara bakması murat ediliyor.

Böylece bu iki düzenlemeyle işverenin sosyal sorumluluğu esnetilmiş oluyor. Yani işverenin bu hizmetleri sağlama yükümlülüğü devam ediyor; ancak bu yükümlülük piyasa üzerinden sağlanmış oluyor.

Bunların dışında bir de bu sorumluluğun tümüyle kaldırıldığı bir başka düzenleme bulunuyor. 500 ve yukarısı işçi istihdam eden işletmelerde spor tesisi kurma yükümlülüğünün kaldırılması bunun tipik bir örneğidir.

Ayrıca bazı düzenlemelerle, İşsizlik Sigortası Fonu’nun (İSF) amaç dışı kullanımının yolu açılmış oluyor. Genç işsizlerin ve kadın işsizlerin istihdamında işveren sigorta prim payının ve GAP yatırımları finansmanının İSF’den karşılanmasını öngören düzenlemeler örnek olarak verilebilir. Oysa, bilindiği gibi İSF sosyal güvenlik sistemi kapsamında işini kaybeden işçiye gelir sağlamak amacıyla oluşturulmuş bir fondur. Herhangi bir kast ve kusuru olmaksızın işini kaybeden işçiye, yasada belirtilen koşulları taşıması halinde işsizlik ödeneği sağlanır. Amaç, işsiz kalınan sürede geçici olarak işçinin gelir kaybını telafi etmektir. Bu işleyişten de görülüyor ki, İSF’nin amacı işsizliği önlemek veya azaltmak değildir. Ama ne yazık ki, bu yeni yasal düzenlemeyle İSF’ye böyle bir yeni görev ve sorumlulukta yüklenmektedir.

Şu ana kadar değerlendirilmesini yaptığımız düzenlemeler ağırlıklı olarak (bazı eklemeler ve çıkarmalar hariç tutulursa) tasarıda da var. Dolayısıyla her bir düzenleme önceden öngörülmüştür. Ancak ilginçtir, çok önemli olan ve sosyal taraflarla enine boyuna tartışılması gereken bir düzenleme tasarıda yok iken hükümetin dayatmasıyla son anda yasaya taşınmıştır. Oysa SSK ve BAĞ-KUR prim affını tanıyan bu düzenlemenin tasarının ruhu ve özüyle yakından uzaktan hiçbir ilişkisi bulunmuyor. Bu düzenleme AKP iktidarında sıkça karşılaştığımız tipik bir çoğunluk sultası örneği olmuştur.

Sonuç olarak şu söylenebilir: Sosyal Güvenlik Yasası ile sosyal devlet tasfiye edilmişti. Bu yasayla da özel sektörün sosyal sorumluluğu tasfiye sürecine sokulmuş oluyor.

Not: Geçen haftaki yazımızda “özel sektörde engelli çalıştırma yükümlülüğü yüzde 6’dan 3’e düştü” diye yazmıştık. Sehven yapılmış bu hatayı düzeltiyoruz. Söz konusu oran zorunlu istihdam oranı olacaktır. Yani özel sektörün zorunlu istihdam oranı ile engelli çalıştırma yükümlülüğü (yüzde 3) birbirine eşit olmaktadır.