Bu ülkede kadınlara tecavüz fazla yadırganan bir olay değil; oldukça sık rastlanıyor.

Endişeli modernlerden sonra

Endişeli kadınlar!

 
Birinin derdi mahalle baskısı

ötekinin, dekolte giyim ve tecavüz


Oysa yanıtlar verilmiş çoktan!

Örtün, Özgürleş, Kendini koru 
 

Bu ülkede kadınlara tecavüz fazla yadırganan bir olay değil; oldukça sık rastlanıyor. Ancak İlahiyat Profesörü Orhan Çeker, dekolte giyinen kadının bu tür çirkinliklerle (yani tecavüz) karşılaşmasının sürpriz olmayacağını söyleyince, film koptu. Ondan sonra da yazılar, televizyon programları, twitter notları, bloglar derken her yeri dolaşan ve türlü türlü yorumlara yol açan bir heyecan fırtınası yaşadık. Ve tabii ki, öncelikle kadınlar, kadın kuruluşlarından yükselen şaşkınlık, öfke ve tepki.

Anlıyorum; bu sözler karşısında susmak olmaz, susmak bu mantığı kabul etmek anlamına gelir; olamaz. Bu ülkenin  “medeni” , “modern”, “çağdaş”, “özgürlükçü” (artık daha fazla ne denirse) kadınları ve erkekleri olarak bu eril mantık, bu saldırgan üsluba karşı baltaları çıkarmaktan başka yol yok. Anlıyorum!

Bu arada, örneğin, kadınlara tecavüzün bu kadar çarpıtılmasına dayanamayıp, sığınma evindeki kadınlarla birlikte tesettürlü olanların da tecavüze uğradığını söyleyen, üstelik Türkiye’deki binlerce tecavüz ve tacizin yarısının çocuklara yapıldığını haykıran Şefkat-Derneği başkan yardımcısını, örtülü olsa da bu yaklaşıma isyan eden kadınları anlamanın ötesinde, “işte budur” diyerek sevgiyle selamladığımı da söyleyeyim.  

Ancak anlamadıklarım var; kusura bakmasınlar. Örneğin bu ülkede kadınlarının farklı biçimlerde de olsa  % 60-70’inin başını örttüğü söyleniyor; siyasal iktidar kadının örtünmesini savunuyor, bunu temsil ediyor; ilahiyat liseleri almış başını gidiyor, mezunları da din işlerinden başka her yerde; imamlara aile danışmanlığı görevi veriliyor; türbana özgürlük ise, en önemli özgürlük haline gelmiş durumda!

Bu durumda, kuşkusuz tecavüz kısmı değil, ama “örtünme” kısmı, genel bir kabulün daha “çıplak” bir ifadesinden başka nedir? Yani Çeker’in sözlerinde, hazır yeri gelmişken kadınları “doğru yola “çağırmak amacı yok mu? 

Bakın, Ali Bulaç ne kadar iyi yorumlamış! Önce şunu söyleyeyim; fikirlerini hiç paylaşmasam da, Bulaç’ın yazılarını ilgiyle okuyorum. Bir kere, İslamî bakışı açısından çok şey öğreniyorum; ikincisi de, lafı dolandırmadan dosdoğru söylemesini takdir ediyorum.

Konuya gelirsek, Bulaç, önce Çeker’e kıyameti koparanlardan, demokrasiyi ve bilimsel özgürlüğü savunanlara ifade özgürlüğünü hatırlatıyor, modern bakış açısının etkisindeki muhafazakâr yazarlara da usulsüz içtihatlarda bulunmayın diyor. Sonra da modern psikolojiden dem vurarak, dış uyarıcılar karşısında organizmanın tepki vermesinin  kaçınılmazlığına, buradan da “erkek” organizmasının çıplak kadın bedeni karşısında cinsel arzu duymasının önlenemeyeceğine geliyor. Uzatmayayım; tahrik tecavüzün mazereti olmasa da “sebebidir”  diyor.

Konuyu bağladığı nokta da, hakkını vermek gerek, işin püf noktasına ışık tutmakta. Başörtüsü ile ilgili bir ayete atıfta bulunarak şöyle diyor: “başörtüsü hükmüne gösterilen iki illet’ten biri ‘Müslüman kadınların öyle (başörtülü) tanınmaları’ diğeri ‘eziyet görmemeleri’ değil mi? Tecavüz veya cinsel taciz tam da ayetin ‘eziyet’ dediği şeydir.”

Açık değil mi?

Bence açık. Ancak bu ülkede kadının örtünmesi konusunda bir şey söylemeye kalkanlar “laikçi, statükocu, Kemalist, jakoben” filan olduğundan, konuya buradan bakmak tercih edilmiyor. Tabii böyle diyerek, konunun tecavüz kısmıyla ilgili söylenecek söz yok demiyorum; burada da söylenecek çok şey var.

Örneğin Çeker’e veya Bulaç’a, örtülü kadınlara, çocuklara yönelik taciz ve tecavüzü nereye koyacağız, diye sorulabilir. Daha geçen yıl bir yatılı ilköğretim okulundaki kız çocukların, üstelik 60-70 kişi tarafından ve iki yıl boyunca cinsel istismarını öğrenip, nasıl kahrolduğumuz hatırlatılabilir.  Bunun gibi yüzlerce olay okul ve yetiştirme yurtlarında yaşanırken, oldukça yaygın tecavüz eğilimiyle uğraşmak yerine, bunları münferit vakalar olarak kapatmaya çalıştığımızın nedenleri konuşulabilir.

Ya da modern psikolojiden söz açılmışken, tecavüzlerin, cinsel açlık kadar, kadını kendi tasarrufunda gören ve “hem zevkine hem hizmetine” sunulmuş bir varlık olarak bakan “erkek egemen ahlakın” bir sonucu, erkeğin kadın üzerindeki hakimiyetini tescil etmek arayışı olarak da yorumlanışına konusunda fikirleri öğrenmek istenebilir.

Ya da, kadın, hangi yaşa gelirlerse gelsin evlenmedikçe “bakir” kalacak, kendini sakınmak için de örtülerin altına girecek; erkeğin yapacağı ise, nefsini kısıtlamak değil (haşa, organizması bu), yalnızca daha terbiyeli kullanmayı öğrenmek olacak diyen, yani erkeğin organizmasını bu kadar önemseyen bir anlayışa, kadının organizmasının günahı ne diye sormayı deneyebiliriz.

İyi de, bunlar, kadının örtünmesini tartışılmaz bulan, kayıtsız şartsız kabulünü isteyen bir inanış açısından işe yarar mı?

Erkekler bir yana, kadınlar da aynı inanışta. Erkekten gelecek eziyetten (taciz, tecavüz) kurtulmak adına kadının örtünmesi isteniyor, örtünen kadınlar de, neden erkeğin değil, kendilerinin denetlenmesini sormuyorlar. Sonra da, özgürlükten yan olan kadınlar olarak  (erkek adına) kısıtlanmalarını inanç özgürlüğü olarak savunuyorlar.

Üstelik birçok ilahiyatçı farklı yorumları gündeme getirir ve savunurken. Ne demeli!

Aslında yanıt da açık;  yukarıdaki soruları sormuyor, bu çerçevede tartış(a)mıyorsak, kadın meselesini tecavüzdü, şiddetti gibi konuların ötesine götüremüyorsak, ki öyle: zaten geçmiş olsun!