2004 yılıydı. AKP, Ankara’da gündüz vakti atılan havai fişeklerle, Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne soktuğunu müjdeliyordu. İşsizliğin ortasında inleyen, ekonomik kaygıların çukurunda boğulan halkın rüyası gerçek olacaktı. Türkiye Avrupa’yı fethedecekti!

İlk kez 2007’de dillendirildi. 2010’da referanduma gidildi. Yargıda reform yapılacak, siyasi parti kapatmak zorlaşacak, Adalet Bakanının rolü sınırlandırılacak, temel hak ve özgürlükler güçlendirilecek, 12 Eylül paşaları yargılanacak, vesayet kalkacaktı!

2012’nin son ayıydı. O zaman başbakandı. Kürt sorununu çözmek için, hükümetin İmralı’da hapiste olan Abdullah Öcalan’la görüşmeler yaptığına dikkat çekti. Bu görüşmeler, ‘çözüm süreci’ olarak adlandırıldı. Doğuda ve batıda, gençlere ait tabutlar sırtlanmayacak, analar ağlamayacaktı.

Sonra… 2013 yılının da son ayıydı. Yine başbakandı, ‘paralel evrene’ geçiş yaptı. Savcı, polis derken… Ergenekon’dan, Balyoz’dan boşalan cezaevleri Cemaatçilerle doldu taştı. Amenna günahları çoktu… Ancak onların günahlarıyla ‘kimileri tarafından’ AKP aklandı. Kadrolaşma bitecek, ‘kumpasçılar’ cezasını çekecekti!

Şimdi… 2015’in ortası işte… Şiddet tırmanırken… Milliyetçi pusuda… Bunu da AKP çözecek. Kol kola dağlar bombalanıp, kol kola HDP kapatılacak!

Moda bir jargon var: “Hepimiz sorumluyuz!” diye!

Hayır, yok öyle yağma, AKP kimseyi kandırmadı. İtiraf edin…

“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” dediniz.

Bireysel olarak yırtmanın mümkün olabileceğini düşündünüz!

Kendinizi “Şimdilik demokrasinin bu kadarı yeter” deyip avuttunuz!

Öncelik sıralarken, canı yanan diğerlerini görmezden geldiniz!

İmparatorluklar batıran “Düşmanımın düşmanı dostumdur” sözüne uygun davranıp, memleketi deli yatağına çevirdiniz!

Sırası gelen; bir ayağıyla çimenleri ezip diğer ayağıyla onları düzelten filin ağırlığı altında debelenmekte ısrar ediyor! Oysa AKP’den kurtulmanın yolu, başından beri iki temel felsefe üzerinden geçiyordu: Vicdan ve koşulsuz muhalefet!

Sosyologlara bırakmayalım… ‘Şimdilik’, ‘şimdiki’ muhaliflere… Basit bir soru soralım!

Sahi; o Haziran ruhunu, o cıvıl cıvıl parkı ‘acısıyla tatlısıyla’ neden çok sevdiniz?

Kalabalık… Bir tabutu milyonlarca kişi taşıdı!

O çocuklar; “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!” diye bağırdı!

Bir şehir çelebisiydi… Dünyanın en kısa ama en anlamlı cümlesini kurdu:

“Kaderin, kaderimdir”

Peki; Rönesans olarak söz edilen Gezi’nin Michelangelo’su, taraftar grubunun felsefesi neydi?

“çArşı, her şeye karşı!”

Yani…

Kandırdı, kandırıyor, kandıracak… Sonra bir paçavra gibi atacak.

Kahrolsun ‘Bağzı şeyler’, sen anlamadın mı hâlâ?

***

Kaos kurgusu

Son bir haftadır; her yerde bomba ihbarı var. Gezi Parkı’nda, Taksim’de fünyeyle boş çantalar, kutular patlatılıyor. Dikkat etmişsinizdir; duraklarda, kalabalık yerlerde sakallı, sarıklı adam sayısı arttı. Peki; bunların amacı ne? Psikolojik bir harp yürütüyorlar. ‘Neden Taksim ve Gezi’; bunun üzerinde düşünmek lazım. AKP, bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Muhaliflere; “Bizden korkacaksınız” diye bağırırken, halka; “Oy verin yeniden istikrarı sağlayalım” demek istiyor. Derin işler, bu sıcakta hiç çekilmiyor!

***

Oyuna devam

>>AKP’nin yapmak istediği

Anket yaptırıp kaos ölçmeye kalkıyor ardından da Demirtaş’a dönüp, “savaşı bitir” diye bağırıyorlar. Oysa bu savaşı, Demirtaş’ın başlatmadığını ‘aklı başındaki’ her yurttaş biliyor. Araştırma şirketleri, AKP’nin oylarının artmakta olduğu konusunda birleşiyor. Açıkça nasıl bir yol izlendiği anlaşılıyor. AKP’nin ‘kutlu yürüyüşü’ bir kan gölü içinde bata çıka devam ediyor.

>>‘Açıkça’ söyleyemediği

İşlerin buraya nasıl geldiği Yalçın Akdoğan’ın basit cümlesinde gizli: “Süreci biz yürüteceğiz, oyu HDP alacak!” Sürecin bittiğini açıklayan Erdoğan’ın ise “Ver, 400’ü bu iş sorunsuz çözülsün!” lafında ne kadar ciddi olduğu anlaşılıyor. Açıkça söyleyemiyor… Ancak şimdi bulunduğu nokta ve içinde bulunduğu ruh hali Neyzen Tevfik’in bir şiiri kadar açık okunuyor:

“Bana yar olmayan devr-i devranın, izzet-i ikramını s…m. Yansın i…r alayı, su veren itfaiyenin hortumunu s…m.”

>>Net olarak anladığımız

Aslında matematiğin çok basit olduğu ortada! 17-25 dosyaları, AKP’nin hiçbir zaman çıkamayacağı, bizi de orada tutmak için çaba göstereceği korku tünelinin derinliğini gösteriyor. On gün içerisinde şiddete kurban verilen insan sayısının 53 olduğunu bilmek durumun vahametini gösteriyor. İnsanlar oylara bölünüyor; 17, 25 daha trajik bir ülke ediyor!

>>Gözden kaçırdıkları

Bir askerin kız arkadaşı bağırıyor: “Artık vatan sağ olmasın!” Yine öldürülen bir polisin eşi Erdoğan’a; “Kocam günlerce çocuklarını göremezken, o altın kaşıklarda yemek yiyor” diye tepki gösteriyor. AKP’liler cenazelerden kovuluyor. Oy hesapları üzerine kan kurgusu yapanlar… ‘Yapılanlar’ kaç kez geri tepti… İşte bunu da anlamak istemiyorlar.