Bergama’ya doğru yolculuk ediyoruz. ‘Aykırı Kumpanya’ ekibiyle Susurluk’ta mola verdik. Hemen ardımızdan bir otobüs yanaştı, içinden yorgun, dirençli insanlar indi. Hemen seçtik Gülsüm Elvan’ı aralarından. Abdocan’ın sürgüne gönderilen davasından dönüyordu güzel insanlar. Adalet arıyorlardı. Adalet? Evlatları çalınmış anaların acısını dindirir mi adalet? İtiraf edeyim inancım yoktur bu adalete…

Rahatsız etmemek için yanlarına gitmedim önce. Belki bu kanayan yüreğe pansuman yapacak gücüm olmadığından ya da artık çok geç kaldığımız için, hepimiz… Genç bir kadın geldi yanıma. Uyardı sanki. Haklıydı gitmeliydim Gülsüm Ana’ya… Kucaklaştık. Kara gözleri kocaman olmuş, acısıyla sulanmış ve keder taşıyordu. Hırs, öfke ve acı iç içe geçer bazen. Bir ana, başka bir ananın acısına ortak olmak için düşmüş yollara. Soluksuz konuştu kadın. Sözcükler kendi sıralarını bularak aktılar. Yerli yerinde…

Abdocan’ın anasını tanıdım. Antakya’da onunla da kucaklaştık. Mahkemeye gelecek ne dermanları kaldı, ne bu yükü taşıyacak parası var artık ailenin. Abdocan’ın ağabeylerine 17 dava açıldı. Sanki katil onlar! Memleketi terk etti eve ekmek getirecek olan gençler. Kardeşlerinin sızısı yüreklerinde, gurbete gittiler. Bilerek kaçırıyorlar davaları. Pes etsin diye aileler. Kasıtlı dövüyor, dava açıyorlar… Vazgeçsin diye aileler… Mahkemede defalarca izlettiriyorlar çocuklarının ölüm görüntülerini… Bilerek, isteyerek katillerin pişmiş kelle gibi gülen suratlarını gösteriyorlar analara. Oracıkta solukları kesilsin, ölsünler diye!

Katiller birbirinin ardına gizleniyor. Biri açığa çıkınca, hepsi birbirini ele verecek. O yüzden sımsıkı tutmuşlar ellerini. Zincirleri çözülürse; cinayetler aydınlanacak ve itirafçı olacak, birbirilerini gammazlayacaklar hemen. Az kaldı hissediyorum. Devlet olarak işlenen suçlarda sessizlik uzun ve derindir. Bir kez patlarsa balon, ortalık toz duman olur…

Tiranlar bilir bunu. Hep güçlü kalacaklarını sanırlar. Yanılgıdır bu. Hele ki bu analar onun yakasını bırakacak türden değiller... Anlasa iyi olur… Ayaklarına kapansa, af dilese; “ben ettim, siz etmeyin” dese... Bu analar kindar neslin çocukları değil ki... Yürekleri yumuşak... Belki “defol” derler ona... Yüzüne bakmazlar belki bir daha… Ama o analar tirana bile kıyamaz... Aklımdan bunlar mı geçti? Bilmem... Yoğun bir keder işte!

Hatice Ana mahkeme çıkışı haykırıyor. Neler gördük şu korkulu, kahrolası yıllarda! Antakyalı kadın. Arapça konuşuyor, anadilinde… Öfkesini, hüznü ve çaresizliği ancak anadilinde söyleyebiliyor. Kulağım alışık, tanıdık bana o tını. Gözyaşları bir yanda, dağlanmış yürek, paramparça bir aile ve dünyanın en güzel gülen çocuğu toprağa düşmüş işte… Bir de tehdit edip, dava açıyorlar analara… Ne davası bu? Kimin? Hakaret ha… Dua edin bu insanlar kindar nesilden gelmiyor… Ama bilesin bedduası tutar Hatice Ana’nın…

Ölü çocukların analarında hep aynı ifade… Dünyadan beklentisi kalmamış, korku çoktan silinmiş zihinden; hatta “Azrail gelse de bitse bu öykü” der gibiler… Evlatlarının peşinden koşuyor gibi dayanıyorlar mahkeme kapılarına. Şaşarım kürsüde oturan hâkimlere! Hangi delili beklerler karar vermek için. Hüküm vicdanlarda çoktan verildi haberiniz olsun… Ne Kabataş’ta saldırı vardı, ne camide içki içildi, ne darbe girişimi oldu… Tek bir sanık ve gerçek var. Katil bellidir hâkim bey!

Gülsüm Ana: “Berkin yaşasaydı, bugün karne alacaktı” dedi. Uzaklara daldı gitti. Berkin karne alacaktı… İşte yaşadığımız düzenin özeti. Abdocan da anasına ekmek getirecekti belki, tencere kaynayacaktı. Elinden öpecek, başını koynuna sokacaktı. Ana kokusu şifadır be! Bilmez mi hâkimler evlatsız kalan anaların gözlerini… Peki, karne günü evlat gözleyen anaların bakışlarını tanımak çok mu güç? Hüküm verildi beyler vicdanlarda… Siz yok saysanız bile, dövseniz, sövseniz bile… Bu analar vazgeçmez, pes etmez…

Çocuk katilleri aramızda özgür dolaşırken nasıl rahat oluruz. Bu üç-beş kişinin davası değildir ki! Hepimiz lanetliyiz… Bu acı üstünde uyunmaz. İstanbul’da her köşe başında, elindeki kağıda; “Açız” diye yazmış, korkuyla bakan Suriyeli çocuklar var artık hayatımızda. Hepsi bir. Bu çocuklar göz göre göre ölüyor… Sınırımıza dayanmış, sapık katillerin elinden kurtulmak için yalvararak bakan çocuk gözleri var artık hayatımızda…

İşte bunun kararıdır vereceğimiz. Hâkim beyler, ya vicdan kazanacak, ya zalim! Dedimse;

iranlar, kendini dev aynasında gören korkakların kazandığı hiç görülmemiştir… Suça ortak olmayın hâkim beyler, olmayın…

Ha koalisyon meselesine gelince…

Aklından geçirenler iyi düşünsün…

Ya çocuklarını toprağa vermiş analarla yapacaklar koalisyonu, ya da…

Neyse…