Kendini beğenmişlik şehvetli bir duygudur. Farkında olmadan insanın ruhuna bir zehir gibi sızar, öylesine bir hal alır ki kişi, artık herhangi bir uyarı, bilgi, olgu, olay hakkında başka kimseye gereksinim duymaz. Seçilmiş olduğunu düşünür ve eleştiri karşısında giderek daha sert tepki verir, gerçeklik duygusunu yitirir. Siyasal iktidar elde etmek için girişilen kavgada bu duygular alabildiğine ortaya saçılır.

Dalkavukların hep olduğunu yazdık. Tek adam kültü üzerine inşa edilmiş yapılarda tepeden aşağı inen kibir bundan kaynaklanır. İktidarı elinde tutan kişi ‘ben olmasam hepiniz hiçsiniz’ der, buradan pay koparmış olanlar da ona ‘eyvallah eder’, sonra altındakini ezer ve o da ‘ben olmasam siz hiçsiniz’ der. Salgın bir kibirden söz ediyoruz. Mutlak gücü elinde tutan kişinin ruh hali önce yakın çevreyi, sonra da etki altında olan, güç devşiren herkesi esir alır.

Bizim siyasal tarihimiz çoğulcu, kurallı bir dönemi pek yaşamadı. Kişiler üzerinden girişilen kavgalar, düşünsel gelişimi engelledi. Hep önder arandı, popülizm bataklığında çırpındı toplum. Hal böyle olunca, ölçüsüz ilgi, sevgi ve ardından başarı şımarıklığı getirdi. Devir devir kimi siyasilerin aile fotoğrafları yayınlanırdı. Aile dediğimiz; bildiğin çıkar çeteleri aslında. Devlet olanaklarıyla elde edilmiş güç, servet ve onun çirkin tablosu… Bütün yüzlerden taşan, kusulan kibir fark edilir hemen…

Siyasal İslamcı çevrelerin giderek “buralar bizden sorulur”, “bu mahallenin kabadayısı biziz” tavrı kibrin göstergesidir. Tarihi kendisiyle başlatmak hep ‘öteki’ yaratmak ve nefret dilini bilerek yaygınlaştırmak bundan kaynaklıdır. İş o halde ki artık; açıktan gazeteci kovdurmalar, adalet saraylarında avukat dövmeler, bayağı yalan söylemekten çekinmemek, vatandaşa tekme tokat girişmek sıradan olaylar haline geldi. Kibrin net görüntüsü budur işte.

Geçen bir medya sahibi; devletin başı olan kişiyle arasındaki duyguyu aşk olarak tarif etti. İki muhafazakâr erkeğin, kolay kavranamayacak derinlikte bir tanrısal aşkı nasıl paylaştıklarına şahit olduk. Her duygunun sulandığı dönemde, bu dalga geçme hali, bu yaranma dili de kibrin ifadesidir. Esasen bir mehdiden söz edecek ama dili varmıyor, işi oraya götüremiyor medya patronu. Kendinden kaynaklı olmayan bir gücün tetikçisi olmayı seçiyor ve sözünü tartma gereği duymuyor…

Badem bıyık, belli biçimde türban takmak ve benzeri işaretlerle birbirlerini tanıyan ve egemenliklerini her tür simgeyle göstermeye çalışan bu sarhoş kitle artık çılgınlık boyutuna varan bir kibrin esiri altında. İhtişam, şatafat, görgüsüz bir zenginlik hep kibrin işareti! Tepeden bakan o alaycı ifade, herhangi bir farklılığı hemen dışlayan dil ve nihayetinde bir lütuf olduğuna inanan baş ‘kibirli’ ve onun tilmizleri…

İşte bu sürecin sonuna geliyoruz. Artık kimse bu yükü daha çok taşımak istemiyor. Bunun en belirgin örneğini Özal döneminde yaşadık. Dağılma sürecinin hızını da biliyoruz, belleğimizde. Çıkar birliktelikleri, bir yenisi oluşunca uçar gider. Kibirli iktidar sahibi bir başına kalır. Kahredici bir yalnızlıktır bu. Tarihin çöp sepetine yol almanın acısı, sancısı… Çok kimse tanıdım; gücünü yitirip kimse ondan söz etmeyince kafayı sıyıran. Her gün bir gazeteciyi arayıp üç beş cümle kendinden söz edilsin diye yalvaran…

Bu kibirli büyük kitle, bir tür Nazi dönemi tavrıyla topluma korku salıyor, hayatı daraltarak egemenliğini güçlendiriyor. Kaynağını sadece yüksek bir kendini beğenmişlik ve geçici iktidardan aldığını unutarak saldırgan bir halde her yanı açık hava hapishanesine çeviriyor. Oysa içinden hep gücünü kaybetme korkusu duyuyor birer birer hepsi… Önderleri o yüzden daha çok bağırıyor, daha çok sertleşiyor… O yalnızlık günleri yakın olduğu için…

Bunca kibirli hallerin sonunda, elbet bir gün karizma çizilecekti. “Gezi Dirilişi” somut ve etkili ilk adım oldu. Bir türlü unutamaması iktidarın ve tetikçilerin/çıkar çevresinin bundandır o günleri! Yine aynı duygu hâkim. İşçiler korkmuyor, direniyor. Şiddete, baskıya karşı; onurları için, çocukları için, gelecekleri için… Artık bir eşik aşıldı. Şımarıklığın, had bilmezliğin, saygısızlığın en bayağı hallerini gördü insanlar. Evine ekmek götürmek için alın teri döken işçiyle dalga geçenlerin aile fotoğrafı açığa çıktı…

Kibirli olmak, elbet sağlıksız bir ruh hali ve yaygınlaşır hızla. Salgındır. Hele ki bu dalkavuklar çağında. Yalnız özgürlük tutkusu da bulaşıcı bir hastalıktır. Vazgeçemez insan. O da hızla yayılır ve önünde durmak mümkün değildir… Bunu anımsatayım istedim!