Attila Aşut
yazievi@yahoo.comKinayenin kesreti
AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “belagat ustası” olduğunu söyleyenlere şaşarım!
Metin yazarları ve “prompter” denen “gâvur icadı” aygıt olmasa, onun belagati, “Ananı da al git” ya da “Kodum mu oturturum” düzeyini geçmez!
Hele günün her saatinde “Eyyy!” seslenişiyle başlayan ve yeri göğü inleten yüksek desibelli ünlemesi yok mu, artık iyiden iyiye alay konusu olmaya başladı.
Oysa Bülent Arınç öyle mi?
Adam tam bir söz sanatı ustası!
Üstelik öyle prompter’dan mrompter’dan değil, düpedüz doğaçlama konuşuyor!
İmam-hatipli Erdoğan’ın Türkçe vurguları genellikle yanlıştır. Sözcükleri, Kuran tilavet eder gibi “kaydeli” seslendirir.
Oysa Bülent Arınç’ın diksiyonu düzgündür; İstanbul Türkçesiyle konuşur. Sözcükleri yerli yerinde ve doğru kullanır. Bazen araya eski sözcükler ve deyimler sıkıştırsa da, renkli bir konuşma biçemi vardır. “Yiğidi öldür, hakkını yeme” demişler. Türkçeyi bu denli akıcı ve düzgün konuşan çok az sayıda siyasetçimiz var bugün…
•••
Bülent Arınç geçenlerde,
AKP’nin trollerini ve troliçelerini yerden yere vuran ve hayli ses getiren bir “tivit” paylaştı; “sahibinin sesi” gibi konuşan yandaş medya tetikçileriyle bir güzel alay etti. Kimine “Küçük maşa”, kimine “Bahçeli’nin ibrikçibaşı” dedi. Bu sözlerin nereye gittiğini anlayan anladı!
Bülent Arınç bu arada, pek bilinmeyen bir deyim de kullandı:
“Kesretten kinaye yapmak”…
Ardından da ekledi:
“Kesretten kinaye diye bir kavramın olduğunu ve hitabette zaman zaman kullanıldığını bilmeyenler olabilir. Normaldir. Bu vesile ile isteyenler sözlüğe bakıp anlamını görebilirler.”
“Kinaye”, söylenmek istenileni dolaylı anlatma sanatıdır. Türkçesi “değinmece” olsa da, gerçekte alay ve sitem içeren eleştirel bir anlatım biçimidir.
Peki, “kesretten kinaye” ne ola ki?
Bülent Bey, “İsteyenler sözlüğe bakabilir” diyor ama bu iş o kadar kolay değil!
Hadi diyelim Türkçe Sözlük’ü açıp Arapça kökenli “kesret” sözcüğünün anlamının “çokluk” olduğunu öğrendiniz. Ama “çokluktan kinaye” sözü, Bülent Bey’in gündeme taşıdığı deyimi açıklamaya yeter mi?
Yetmez elbet. O zaman “Dilin Kemiği” yazarına, Osmanlıca-Türkçe lügatleri devirip bu deyimin anlamını ortaya çıkarmak düşüyor!
•••
Gerçekten, nedir “kesretten kinaye”?
En yalın biçimiyle söyleyecek olursak; gerçeği abartarak, “pireyi deve yaparak” anlatma sanatıdır.
Sözgelimi, “Falanca kişi benim bin yıllık dostumdur” dediğimizde, bu mecazi bir söylemdir. Dostluğumuzun hayli uzun bir geçmişe dayandığını anlatır.
Bir başka örnek:
“Benim ev arkadaşım, muslukta üç bardak yıkarken beş ton su akıtır!”
Bu da su tüketimindeki savurganlığa vurgu yapan abartılı bir anlatım biçimidir ve söz sanatı bağlamında “kesretten kinaye”dir.
“Yüz bin kere söyledim” ya da “milyon kere tövbe ettim” sözleri de böyledir...
•••
Bunun bir de tersi varmış. Ona da “gılletten kinaye” deniyormuş.
Arapça “gıllet” sözcüğünü, bırakın Türkçe Sözlük’ü, Ferit Devellioğlu’nun otuz baskı yapmış 1700 sayfalık Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat’inde bile bulamadım!
Ama mademki dil yazarıyız, pes etmek yok! Bir hayli araştırdıktan sonra öğrendim ki, “gıllet”: “azlık, yokluk” demekmiş. Yani “kesret”in tam karşıtı bir kavram. Bu sözcükle yapılan kinayeye de “gılletten kinaye” deniyormuş. Birinde sayıları olağanüstü abartma söz konusu iken, öbüründe küçültme ve yoksulluk vurgusu var. Sözgelimi, “Meteliğe kurşun atmak” deyimi, “gılletten kinaye”ye örnek gösterilebilir.
Bülent Arınç’ın kullandığı bir söz, bakın nerelere götürdü bizi!
“Erdoğan, belagat, söz sanatı” falan derken, “kinaye türleri” arasında buluverdik kendimizi!
Eh, “Küçük maşa”lar da, “ibrikçibaşılar” da umarım artık öğrenmişlerdir “kesretten kinaye”nin anlamını!
•••
“Konservatuar” değil “konservatuvar”
Güneri Cıvaoğlu’nun “konservatuvar” sözcüğünü yanlış yazdığını belirtmiştik. Daha o yazının mürekkebi kurumadan, Milliyet yazarının aynı yanlışı sürdürdüğünü gördük:
“1992 yılında Konservatuarı Opera Şan Bölümü...” (“Ruh Terapisi”, Milliyet, 24 Aralık 2017)
Hem kurumun adı eksik hem “konservatuvar” sözcüğü yanlış yazılmış…
Aynı yazıdan bir başka tümce:
“Yonca Lodi müziğe lise yıllarında Çağdaş Müzik Merkezi’nde eğitim almaya başlamış. İki yıl boyunca da İstanbul Devlet ve Opera Balesi solistlerinden Mine Mater ve Timur Selçuk’tan şan, solfej ve armoni dersleri almış.”
İlk tümce yanlış kurulmuş, karmakarışık bir söz yığını! İzleyen tümcede ise İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin adı yanlış yazılmış!
Cıvaoğlu’nun yazılarının okurla buluşmadan önce, Türkçe bilen bir editörün denetiminden geçmesinde yarar var.
•••
Troliçenin Türkçesi
“Önce 17 Aralık operasyonundan iki hafta önce önce, Can Dündar’ın şu cümlesini hatırlatalım…” (Hilâl Kaplan, “Can Dündar ne yaptı?”, Sabah, 29 Şubat 2016)
“Önce” sözcüğü, aynı tümcede üç kez yinelenmiş. Üstelik ikisi yan yana…
Sen şimdi bırak “Can Dündar’ın cümlesini” anımsatmayı da, önce düzgün tümce kurmayı öğren
“Akile Hanım”!