Emre Belezoğlu Fenerbahçe’ye geldiği gün canlı yayına çıkıp; “Bu adam takımdan gitmediği sürece maçlara gitmeyeceğim” demiştim. Telefonlar kilitlenmiş bir kısım taraftar ‘Helal olsun’ derken, bir kısmı da ‘Sen gelme. Senin gibi taraftar olmaz olsun!’ demişti. Esasen Fenerbahçe hakkında ekranda konuşmanın ne denli zor olduğunu o gün bir kez daha kanıtladı. Gerçekten de o günden beri maça gitmedim. Kombinemi iade ettim.

Emre Belezoğlu sorununu ‘Futbolun sadece futbol değildir’ gerçeğinden hareketle yaklaşmalıyız. Çocukluğumun en güzel günleridir babamla maça gittiklerim. O heyecanı maç öncesi ve sonrası Bağdat Caddesi yürüyüşlerini mutlulukla anarım. Her dönem şike, siyasi etkiler futbolda vardı. Biz taraftarlar da bu yokmuş gibi davranmaya çabalar, temiz duygularla takımlarımızı desteklerdik. Sonra endüstriyel futbol diye acayip bir kavram çıktı. Zaten pek de mertçe oynanmayan oyun, iyice kirlendi.

FATİH TERİM’İN ÇOCUKLARI
Bu ülkede nasıl başarılı olunduğu artık önemli değil. Eğer gücü ele geçiriyorsanız, bir iktidar sahibiyseniz bunu nasıl elde ettiğinizi kimse sormaz. Soramaz. Güçlüye boyun eğme, iman etme çağındayız. Mehmet Ağar-Haluk Ulusoy-Fatih Terim üçlüsünün ülkeye yaydığı havayı anımsayın. Futbolun derebeylerinden söz ediyorum. Kimseden çıt çıkmadı. Galatasaray ezdi, geçti. Nasıl? Sorulmadı. İşte o dönemin ahlakının ürünüdür Emre Belezoğlu! Sahada saldırgan, saygısız, küfürbaz, kindar bir adam! Ayıpları, günahları birileri tarafından hep örtüldü. Milli takım kaptanıyken yaptığı saldırılara ses çıkarılmadı. Çünkü Terim’in istediği buydu; vur, kır, parçala…

Emre Belezoğlu kinine sahip çıkan bir adam. Piyasada adı dindara çıkmış. O halde küfür etmesi ve kafirlerin hakkından gelmesi hakkıdır! İyi bir Türk! Yurtdışına gittiğinde hem cihat için görevli, hem de bayrağı gavurların böğrüne dikmekle! Siyahi oyunculara hakaret edebilir, dilediği ırkçı dili kullanabilir, arabasıyla insanları ezebilir, basın mensuplarına el hareketi yapabilir. Nasılsa ağabeyleri var. Devletin içinde yerleşmiş ve özel koruma kalkanı oluşturmuş ağabeyleri. Bir futbol maçını kinle, intikamla, nefretle yaşayan bir adam! Karşı takım oyuncusunu düşman olarak gören… ama hep kazanan tarafta olmak zorunda olan bir adam! Takımı kaybederken bile o hep kazanmış… Fatih Terim’lerin, Haluk Ulusoy’ların, Mehmet Ağar’ların izinden gidecek elbet…

Kindar bir genç!

LEFTER SEVGİSİ…
Meselenin özü kaçıyor ve tartışma takımlar üzerinde sürüyor. Büyük yanlış. Şu önemli; Bir insan hem Lefter’i sevip, hem Emre’yi sevemez! Bir karar vermek durumunda her Fenerbahçe’li. Emre koyu bir milliyetçi, kendince yaptığı bir din yorumuna göre de dindar! Oysa ben sadece nefret dili kullanan, kendi gibi olmayan herkese saldıran, tipik yararcı, şımarık, terbiye yoksunu bir adam görüyorum. Giydiği her formayı kirleten bir adam!

Bir televizyon programında Fenerbahçe Stadı’nın adı “Lefter Küçükandonyadis oldun” dedim. İnanılmaz destek geldi. Unutmayalım Lefter milli formayı giydiği yıllarda ona nasıl ırkçı saldırılar olmuştu. Hatta Türkiye-Yunanistan milli maçında oynamaması gerektiği yazılmıştı. Lefter en güzel yanıtı attığı gollerle, takımdaşlık ruhuyla ve yaşadığı coğrafyaya ihanet etmeyen sporcu kimliğiyle verdi.

Hangisi Fenerbahçe Emre mi, Lefter mi?

UTANDIRAN YÖNETİM
Şike davası boyunca Fenerbahçe taraftarı dik durdu. Tüm saldırılara direndi. Güçlü bir aidiyet duygusu olduğunu gösterdi. Herkesin gönlünü kazandı. Adalet, diye haykırdı. Ama gel gör ki, yönetim Yobo’yu Emre gibi bir adam için kurban etti. Daha önce kendine nefret sözleriyle saldıran Emre’yi savunmak için kullandı. Suça ortak oldu. Yakışanı yapamadı. Aykut Kocaman’a da baskı yaptılar ve yine utandırdılar.

Koskoca Fenerbahçe Emre gibi bir adamın esiri oluyorsa yazıklar olsun! O takıma gönül veren milyonları bu suça ortak etmek kimsenin hakkı da değil, haddi de! Kendinize gelin orası babanızın çiftliği değil. Hele Emre’nin hiç değil.