Yerel seçimlerin zaferle sonuçlanması bir sanat dalgası yaratabilir mi? CHP Genel Merkezi ve seçilmiş başkanların ülke çapında bir sanat seferberliği başlatması tatlı bir rüya mı yoksa gerçek bir ihtiyaç mı?

Kırmızı dalga ve sanat
Fotoğraf: İBB

Geçen Pazar, ülkemizin 2023 Genel Seçimi sonrası içine düştüğü umutsuzluk girdabından çıkışına tanık olduk. CHP 35 il, 337 ilçe belediyesi kazanarak birinci parti konumuna yükseldi. Bu başarının mimarı CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve görevlerine başlayan belediye başkanları büyük bir sorumluluk üstlenmiş durumdalar. Yeniden yeşeren umutları yaşatma sorumluluğu. Ülkenin dört bir yanında oylarını bilinçle kullanan kitlelerin beklentileri azımsanmayacak boyutlarda. Siyasi iktidarın ranta dayalı politikaları sonucu yoksullaşan halkımızı enflasyona ezdirmemek için alınacak önlemler, eğitimden sağlığa pek çok alanda gerçekleştirilebilecek atılımlar v.b... Büyük kısmını gençlerin oluşturduğu, aralarında ciddi oranda kadınların yer aldığı başkanların pek çoğunun bu atılımları gerçekleştirebilecek bilgi birikimine sahip olduğunu görüyoruz. Önceki yazılarımda adını andığım adayların büyük çoğunluğu seçimi kazandı. Toplumsal tepki sonucu Van’daki hukuksuzluğa geçit verilmemesi sevincimizi perçinledi. Fatih Mahir Polat’ı, Ümraniye Aykut Erdoğdu’yu, Malatya Veli Ağbaba’yı kazanabilseydi, sevincimiz tam olacaktı. Seçim kazanan tüm başkanları kutluyorum. Dürüst ve liyakat sahibi kadrolarla doğru hedeflere ulaşmalarını, Anayasamızda belirtilen sosyal devlet ilkesi doğrultusunda başarılı işler yapmalarını bekliyoruz onlardan.

SANAT LÜKS MÜ?

Halkımızın bu seçim zaferi ile yeniden umuda sarıldığını görüyoruz. Ekonomik sorunların yanı sıra, ifade özgürlüğü ve laiklik gibi konularda yaşanan aşınmanın bu zaferin nedenleri arasında olduğu unutulmamalı. İyileşmenin sürdürülebilirliğini sağlamak için kültür ve sanat alanlarının ihmal edilmemesi gerekiyor. CHP yönetimi ve seçilmiş başkanlar sanat alanını halkın eğlence ihtiyacını karşılayacak bir araç olarak değerlendirme yanlışından uzak durmak, bu alanı özgür ve bilinçli bireylerin yetişmesine katkı sağlayacak bir alan olarak görme sorumluluğunu taşıyor. İnsanca yaşam umudu, çürüyen ahlakımızı onarma, manevi değerlerimizi koruyabilme, laikliği ödünsüz biçimde hayata geçirebilme, kültürel farklılıklarımızı koruyarak birlikte yaşama mutluluğuna kavuşabilmeyi içeriyor. 

İnsanımızın temel beklentisi yaşam kalitesinin yükselmesidir hiç kuşkusuz. Peki, yaşam kalitesinden anlaşılan ne? Belirli bir gelir düzeyine ulaşmak, uygar yaşamın araç-gereçlerine, mümkünse en yeni modellerine sahip olmak… Bu gerçeği bilmemiz, buna teslim olmayı gerektirmiyor. Uygar dünyada yaşam kalitesinin en temel ölçütleri arasında, sanatsal etkinliklere katılım oranı, yani tiyatroya, sinemaya, konsere gitme, kitap okuma oranlarının yer aldığı unutulmamalı. Bugün hala pek çok kentimiz performans sanatlarının ihtiyaçlarına cevap verecek salonlardan yoksun. SODEV’in yerel yönetimlere yönelik bir anketini anımsıyorum. Tiyatro salonunuz var mı sorusuna belediyelerin kültür müdürlerinin cevabı, “evet var” olmuştu. Gerçekte, büyük bir çoğunluğu sanatsal etkinlikler için çok yetersiz ‘çok amaçlı” salonlar… Mekansal ihtiyaçların karşılanması da yetmiyor. Bu mekanlarda düzenlenecek etkinliklerin halkın kültür düzeyini yükseltmek amacı doğrultusunda özenle seçilmesi gerekiyor.

Bu seçim zaferini büyük ölçüde ‘boş tencere’ ile kazanmış olabiliriz; ama bunun bir sürdürülebilirliği yok. Cumhuriyete, demokrasiye, bağımsızlığa, özgürlüğe ve insan haklarına tutkuyla bağlı bireyler yetişmesi için çok çaba göstermemiz gerekiyor. Anaokulundan üniversiteye tüm eğitim sistemini dindar ve kindar nesiller yetiştirme hedefi doğrultusunda yeniden kurgulayan siyasi iktidarın yol açtığı hasarı tamir etmezsek, seçim kazanmak için yeniden sağa çark etme formülleri aramaya başlarız. İşte bu yüzden sanatsal etkinlikleri ‘lüks’ kabul edip, onlardan tasarrufa gitmek yerine, bir sanat seferberliği için kolları sıvamak gerekiyor.      

NE YAPMALI?

Bu sorunun yanıtını oluşturabilecek pek çok şey söylemişimdir bugüne kadarki yazılarımda. Başka dostlar da söyledi, söylüyor. Örneğin, sevgili arkadaşım, değerli müzisyen Burhan Şeşen çok güzel öneriler sundu Cuma günkü yazısında. Başka arkadaşlar da beklentilerini dile getirdiler. Onları tekrarlamamaya çalışarak, somut öneriler getirmek istiyorum. CHP Genel Başkanı Sayın Özel’in konuşmalarında sık sık yer verdiği bir konudan başlayalım. CHP’li başkanların koordinasyon içinde çalışacaklarını söylüyor Genel Başkan. Son derece doğru bir saptama. Kendi alanım için de büyük bir ihtiyaç. Çünkü, önceki yazılarımda dile getirdiğim gibi ne yazık ki birkaç büyük şehir ve birkaç ilçe dışında kültüre, sanata öncelik tanıyan belediyeye rastlamadık geçen dönemde.

Ercan Karakaş’ın Genel Başkan Yardımcılığı sırasında kurulan Kültür-Sanat Kurulu’nda ciddi çalışmalar yapmış, politika önerileri getirmiştik. Nedense bu kurula sahip çıkan olmadı, Karakaş’tan sonra. Öncelikle bu kurula işlerlik kazandırılması gerekmez mi? Genel Başkanın, Yılmaz Büyükerşen’den Belediyeler arası koordinasyonu sağlayacak bir misyon üstlenmesini talep etmesi ve Sayın Büyükerşen’in de bu görevi kabul etmesi sevindirici bir gelişme. Sayın Büyükerşen belediyelerin kültür-sanat politikalarının belirlenmesi ve uygulamaların denetlenmesi sürecinde yol gösterici olacak en yetkin kişilerden biridir hiç kuşkusuz.

Yeni dönemde, üç büyük kentimizin büyükşehir başkanlarına büyük bir sorumluluk düşüyor. Gerek sahip oldukları olanaklar, gerekse kentlerindeki sanatçı potansiyeli ile bölgelerindeki kentlere yardımcı olabilirler. Bir kentteki etkinlikler komşu kentlere taşınabilirse, ülkemizin dört bir yanındaki kentlerimizin sakinleri nitelikli etkinliklere ulaşma şansına kavuşur. Örneğin, Manisa, Denizli, Afyon, Kütahya, Uşak gibi illerimizin İzmir ve Eskişehir’deki sanat kurumları ve etkinliklerle işbirliği içinde olması güzel olmaz mı? Bilecik’in, Yalova’nın Bursa‘dan (Bursa Büyükşehir Başkanımızın Nilüfer ilçesini bir sanat kentine dönüştürmesi gerçeğinden hareketle bu becerisini komşu illere taşımasını bekleyebiliriz), Adıyaman’ın, Ardahan’ın, Kırşehir’in Ankara’dan, Burdur’un Antalya’dan destek alması düşünülemez mi? 

İstanbul’un kültürel mirasını ayağa kaldıran, kente sayısız sanat mekanı kazandıran Genel Sekreter yardımcısı Mahir Polat ve Ataköy Belediyesi’nde başarılı bir sınav verdikten sonra Ekrem İmamoğlu tarafından Büyükşehir Kültür Daire Başkanlığına getirilen Volkan Aslan gibi yöneticilerin enerjisi, Trakya’ya, Zonguldak’a, diğer Karadeniz illerine de yeter kanımca. Üç büyük ilimizde Sanat Danışma Kurulları oluşturularak, bu kentlerdeki sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşları ve sanatçılarla el ele vererek ülke çapında bir sanat seferberliği başlatılabilir. Ülkemizin geleceğini oluşturacak özgür ve çağdaş bireyler yetiştirilmesi hedefi doğrultusunda sivil toplum örgütlerinin projelerine, Çanakkale, Sinop, Mardin gibi illerimizdeki Bienallere yerel yönetimler destek çıkabilir; çıkmalıdır. Elbette, sanatın özgür ve özerk olması kuralına saygı göstererek…

İstanbul, İzmir ve Eskişehir’deki Şehir Tiyatroları CHP’li belediyelere örnek oluşturabilir. Sinema teknolojisindeki gelişmelerden yararlanarak, tüm Anadolu’da bir Sanat Sinemaları zinciri kurulabilir (İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kente sanat sineması olarak kazandırdığı Beyoğlu Sineması ve Kadıköy Belediyesi’nin oluşturduğu Sinematek / Sinema Evi en güzel örnekler). Bayramlar ve özel günler dışında ‘nitelikli’ sanat etkinlikleri gerçekleştirmeyen/gerçekleştiremeyen pek çok belediyemiz var. Bu kentlerin özelliklerinden yola çıkan tematik festivaller düzenlenebilir. Bunlar, büyük harcama gerektirmeyen işler; yeter ki bu heyecanı paylaşacak yerel yöneticiler olsun. Yetmez, bir de işini seven, liyakatli Kültür Müdürleri gerekir. İzleyici ile buluşmasının önünde engel bulunmayan popüler müzisyenlerin konserleri yerine, süreklilik ve gelenekselleşme potansiyeli olan festival v.b. kente kimlik kazandıracak uluslararası etkinlikler düzenlenmesi, ’nitelikli’ etkinlikleri illerin ilçeleri ile ortaklaşa gerçekleştirerek, nüfusun daha geniş bir kesimine ulaşılması temel ilkeler arasında yer alabilir. Ekrem İmamoğlu’nun çağrısı önemli; merkezi hükümetle her alanda olduğu gibi kültür alanında da işbirliği yapılabilir. Kullandıkları kaynaklar bizim paramız değil mi?

Bu söylediklerim yalnızca CHP’li yerel yönetimlere yönelik değil. TİP’li başkanın yöneteceği Samandağ, Sol Parti’li başkanın yöneteceği Hozat için de geçerli, DEM’li başkanların yöneteceği illerimiz için de… Doğu ve Güneydoğu’daki belediyeler, Batıdaki kardeş şehirlerle işbirliği yaparak festivaller v.b. etkinlikler düzenleyebilir. 2000-2003 yıllarında Özdem Petek ile gerçekleştirdiğimiz “İstanbul-Hakkari Sanat Köprüsü”, “İstanbul-Van Sanat Köprüsü” gibi etkinliklerle kardeşlik ve dayanışma duygularının kök salması için çaba gösterilebilir. Örnekleri çoğaltabiliriz ama yazımın sınırına geldim… Tüm yerel yönetimlerde göreve başlayan sanat dostu yöneticileri selamlayarak bitirelim. Şimdilik…