Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Aslında seçim öncesinde yapılan tüm kestirimlerde, Akıncı’nın bu yarışı önde bitireceği belirtiliyordu. Ancak AKP iktidarının son anda devreye girerek Başbakan Ersin Tatar’dan yana ağırlık koyması dengeleri değiştirdi.

KKTC’de bir dönem kapanırken…

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda Mustafa Akıncı’nın az bir farkla da olsa koltuğunu yitirmesi, Ada’nın iki yakasını “federal çözüm” temelinde birleştirmek isteyenleri üzdü. 45 yıldan beri siyaset sahnesinde yer alan Akıncı’nın, seçim yenilgisinin ardından siyaseti bırakacağını açıklamasıyla KKTC’de bir dönem kapanmış oluyor...

2017 yılında İsviçre’nin Crans Montana kasabasında BM gözetiminde yapılan ve büyük umut bağlanan toplumlararası görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlanması, Kıbrıslı Türkleri düş kırıklığına uğratmıştı. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve muhalefetteki Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin çabalarıyla Ada’da son dönemde yeniden yeşeren barış umutları, Akıncı’nın temsil ettiği siyasal çizginin yenilgiye uğramasıyla yerini bir kez daha kaygıya ve karamsarlığa bıraktı.

Aslında seçim öncesinde yapılan tüm kestirimlerde, Akıncı’nın bu yarışı önde bitireceği belirtiliyordu. Ancak AKP iktidarının son anda devreye girerek Başbakan Ersin Tatar’dan yana ağırlık koyması dengeleri değiştirdi. Anamur’dan KKTC’deki Geçitköy Barajı’na taşınacak suyun dokuz aydır onarılamayan borusunun seçime iki gün kala Aziz Nesin’in “Kazan Töreni” öyküsünü anımsatır biçimde yeniden hizmete açılması, üstelik bu törenin KKTC Yüksek Seçim Kurulu’nun “seçim yasağı” kapsamında olmasına karşın TRT-BRT işbirliğiyle canlı yayımlanması, ardından “Maraş Açılımı”nın koalisyon ortağına haber verilmeden yapılması, Türkiye’den gönderilen danışmanların Tatar için çalışmaları, KKTC’de üniversite sahibi bir MHP milletvekilinin köy köy dolaşarak UBP adayına oy istemesi, bu arada seçmenlere “seçim rüşveti” olarak para dağıtıldığı haberlerinin yaygınlaşması, siyasal ortamı iyice gerdi ve seçimi daha baştan tartışılır duruma getirdi.

KKTC’de bir hafta içinde ortaya çıkan bu olağanüstü gelişmeler, aylardır durgun geçen seçim sürecini birdenbire hareketlendirdi. Bu gerilimli ortamda KKTC-Türkiye ilişkileri, neredeyse Cumhurbaşkanlığı seçiminin tek belirleyicisi durumuna geldi.

SEÇİMLERE DIŞARIDAN KARIŞMA GELENEĞİ

Devlet televizyonu BRT’deki son “liderler oturumu”nda Mustafa Akıncı, “Tehdit ediliyorum. Adaylıktan çekilmem için Türkiye Büyükelçiliği bana baskı yapıyor” dedi. Bu açıklama kimseyi şaşırtmadı. Çünkü Kıbrıs halkı bu tür müdahalelere alışıktı. Ülke tarihinde Dr. Fazıl Küçük’ten Ahmet Mithat Berberoğlu’na, hatta UBP’li Derviş Eroğlu’na kadar birçok siyasetçinin Türkiye’nin baskısıyla adaylıktan çekildikleri biliniyordu. Nitekim 1990’daki Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerindeki dış karışmaları incelemek için Cumhuriyet Meclisi’nde kurulan Araştırma Komitesi, yapılan tüm müdahaleleri tek tek saptayarak kayda geçirmişti.

Seçimlere müdahalenin “açık tehdit” dışındaki yöntemleri de yürürlükteydi. Ekonomik açıdan Türkiye’ye bağımlı olan KKTC’de, Akıncı’nın seçilmesi durumunda yardımların kesileceği, ülkeye para girişinin duracağı, hatta kamu görevlilerinin maaşlarının ödenemeyeceği söylentileri kulaktan kulağa yayıldı. Bu propaganda, pandemi koşullarında zaten çok zor durumda olan halkı korkutmaya yetti. Ayrıca seçim öncesinde dağıtılan paralar da oyların UBP adayına yönelmesinde etkili oldu. Cumhurbaşkanı adaylarından Serdar Denktaş, bu konuyu en çok dillendirenlerden biriydi. Hatta devlet kanalı BRT’de, Ersin Tatar yandaşlarının banka hesaplarına, seçime iki gün kala para yatırıldığını açık açık söyledi.

Türkiye kökenli “yerleşiklerin” çoğunlukta olduğu İskele bölgesindeki seçmenlerin oyu da seçimin sonucunu belirlemede önemli rol oynadı. İkinci turda Ersin Tatar’a kayan yaklaşık 5 bin oyun, UBP’yi destekleyen milliyetçi Yeniden Doğuş Partisi’nin bu bölgedeki yandaşlarından geldiği belirtildi.

Cumhurbaşkanlığı seçiminin “Türkiye’yi sevenler ve sevmeyenler” ikilemine indirgenmesi UBP’nin işine yaradı. Çeşitli etmenler sözkonusu olsa da son çözümlemede ekonomik kaygılar ağır bastı ve kazanacağına kesin gözüyle bakılan Mustafa Akıncı bu seçimden yenik çıktı. Akıncı’nın yüzde 48,26 oranındaki oyuna karşılık Ersin Tatar yüzde 51,74 oy alarak KKTC’nin 5. Cumhurbaşkanı oldu.

TÜRKİYE’NİN KIBRIS BİLGİSİZLİĞİ!

Kıbrıs Adası burnumuzun dibinde olmasına ve yarım yüzyıldır ülke gündeminde ağırlıklı yer tutmasına karşın Türkiye’de KKTC konusunda derin bir bilgisizlik var! Üstelik siyasal parti başkanlarından gazetecilere, diplomatlardan strateji uzmanlarına dek her kesimde gözleniyor bu bilgisizlik!

Kuzey Kıbrıs’ta hükümetin düşmesine yol açan “Maraş Açılımı” sürecinde bu bilgisizliğin çarpıcı örnekleriyle karşılaştık. “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan” kimi yorumcuların televizyon ekranlarından ahkâm kesmelerini geçiyorum. Ama CHP Genel Başkanı’nın bile konuya yabancı olması beni dehşete düşürdü!

“Maraş olayı”nın patlak verdiği gün, bir TV muhabiri Kemal Kılıçdaroğlu’na “Maraş’ın açılması konusunda ne düşünüyorsunuz?” diye soruyor. Kılıçdaroğlu soruyu algılayamıyor! Belli ki “Maraş” denince aklına Kahramanmaraş geliyor! Muhabir, “Efendim, KKTC’deki Kapalı Maraş’ı soruyorum. Bir bölümü halka açılmış da…” diye açıklık getiriyor sorusuna. Kılıçdaroğlu şu şaşırtıcı yanıtı veriyor: “Neden bir bölümü açılmış? Hepsi açılmalıydı!” Böylece ana muhalefet partisi başkanının, Kapalı Maraş’ın uluslararası statüsünden haberli olmadığını anlıyoruz…

Bir başka ekranda bu kez Emekli Büyükelçi Uluç Özülker konuşuyor. O da uzun uzun KKTC’nin “stratejik” öneminden söz ederken “Maraş iskâna açıldı” deyiveriyor! Deneyimli bir diplomatın böyle konuşması beni şaşırtıyor! 46 yıldır kapalı olan Maraş’ın bugünkü koşullarda “iskâna açılması” sözkonusu değil. Sahil yolunda bir buçuk kilometrelik bir alan, üstelik belirli saatlerde ve denetimli olarak halka açılmış. Yani öyle elinizi kolunuzu sallayarak giremiyorsunuz oraya. Kimliğinizi kapıda bırakmanız ve ziyaret sırasında kurallara uymanız gerekiyor. Askeri bölgede fotoğraf çekmek yasak! Eskiden de böyleydi zaten? Ben 2017 yılında özel izinle gezmiştim “Hayalet Şehir” Maraş’ı. Değişen fazla bir şey yok ortada. Türkiye’de Ersin Tatar’ın katılımıyla yapılan tören, çok açık ki bir seçim şovuydu!

1974 müdahalesinden önce Maraş bölgesinde ağırlıklı olarak Rum nüfus yaşıyordu. Maraş’ın yeniden yerleşime açılabilmesi, ancak Rumların oradaki mülkiyet sorununun uluslararası hukuk çerçevesinde çözülmesine bağlı.

“STATÜKO KAZANDI”

KKTC’de seçim sonucunun belli olmasından sonra Ersin Tatar’ı ilk kutlayanlardan biri de Kemal Kılıçdaroğlu idi. Yalnızca kutlamayla kalsa sorun yoktu. Ama Mısır’da sağır sultanın duyduğu olayları görmezlikten gelerek “KKTC’de demokratik bir yarış gerçekleşti” demesi, Kuzey Kıbrıs’ta çok geniş bir kesimde tepkiyle karşılandı.

Tatar’ı KKTC’de Cumhurbaşkanlığı’na taşıyan UBP’yi 1975 yılında Rauf Denktaş kurmuştu. Ancak Kurucu Cumhurbaşkanı’nın oğlu Serdar Denktaş, bu seçimde çok farklı bir vizyonla Tatar’ın karşısında yer aldı.

UBP, geleneksel merkez partisi çizgisiyle bugünkü CHP’ye benziyor. Ne var ki son dönemde Erdoğan’la Tatar arasında kurulan yakın ilişki, bu partide “muhafazakâr” eğilimlerin güçlenmesine yol açtı. Bundan dolayı UBP, şimdilerde daha çok “KKTC’nin AKP’si” olarak anılıyor.

Ersin Tatar’ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle KKTC’de “federal çözüm”ün artık rafa kalkacağı yorumları yapılsa da iki devletli çözümün BM kararları çerçevesinde tek seçenek olma şansı bulunmuyor. Seçim öncesinde biraz da YDP’nin zorlanmasıyla, “Seçilirsem federasyon için masaya oturmam” diyerek kendini bağlayan Tatar’ın “masayı devirmeden” bunu nasıl gerçekleştireceği merak konusu.

Gerçeği söylemek gerekirse, KKTC’de Ersin Tatar’ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle “statüko” kazandı. Çünkü sağcı politikacılar için Kıbrıs’ta yarım yüzyıldır geçerli tek siyaset anlayışı, “çözümsüzlük çözümdür!”