Yerel seçimler, dünyada başka ülkelerin merak edeceği bir aktivite değil. Beşiktaş'ın çöpünü kimin toplayacağından Amerika'ya ne? Biz soruyor muyuz İngiltere'de muhtar adayları kimdir diye? Ancak bir ülkenin cumhurbaşkanının, 17 bakanla birlikte İstanbul'da yerel seçim çalışması yürütüp ilçe ilçe gezmesi elbette ilgi çekici. Hatta Z kuşağının değimiyle biraz 'cringe.'

Dolayısıyla, 31 Mart'tan önce dış basında yayınlanan seçim tahminlerinde AKP'nin İstanbul'u geri alıp almayacağı üzerinde en çok durulan konu oldu. BBC Türkçe'nin dünya basınından derlediği analizlere göre yerel seçimler Türkiye'nin geleceğine karar verecekti. Anadolu coğrafyasının sakinleri olarak, çoğumuz bu iddiadan yaklaşık bir yıl önce vazgeçmiştik. Her şey, felaket seviyesinde kötü gitmesine rağmen beklenen değişim olmamıştı, olmayacaktı da. Bu yılgınlık, bıkmışlık insanda o iki metrelik oy pusulasını zarfa tıkıştıracak derman bırakmamıştı. Tarkan'ın 'Geççek' şarkısı çalmıyordu artık hiçbir yerde. Sandığa gitmeyeceğini söyleyenler hiç de az değildi. Ama şurada biz bizeyiz, tanırız birbirimizi, yeterli söylenme seviyesine ulaştıktan sonra kararlarımızı yeniden gözden geçirmek gibi bir huyumuz vardır. Evet, katılım oranında 2019 seçimine göre 6 puanlık bir düşüş olmuş ama %78 de hiç fena değil. Türkiye, oy pusulası aracılığıyla konuşmayı hep sevdi.  

İngiltere'nin The Economist dergisi, yerel seçimlerde 'kaçınılmaz olarak' AKP'nin 'ülkenin çoğunluğunda galip geleceğini' yazmış. Yani tamam, CHP'nin Anadolu'nun derinliklerine süzülüp Adıyaman'a ulaşacağını kimse tahmin etmemişti ama Yozgatlı emekli dayının küfürlü isyanı da bir şeylerin habercisi gibiydi. Nerden bilecekti The Economist, iktidarın açlıkla sınadığı emekliye MHP'li vekilin “her şeyi devletten bekleme, ek iş bul, simit sat” diyerek sinir uçlarıyla oynadığını. Yine de hakkını teslim edelim, öngörü, Erdoğan'ın önündeki en büyük zorluğun ekonomi olduğunu içeriyor. İsrail'de yayımlanan Haaretz gazetesi de benzer bir izlenimle, yerel seçimlerin Türkiye'deki kasvetli gidişatı devam ettiren bir şekilde sonuçlanacağını öngörmüş. Amerika'da yayımlanan Foreign Policy dergisi, ekonomideki kötü gidişata dikkat çekse de Erdoğan faktörünün önemini vurgulamış. Özetle, yerel seçimin sonucunda, Türkiye'de demokrasinin tamamen sönme yoluna girebileceği uyarısı yapılmış. Yozgatlı dayının küfürleri İngilizce'ye çevrilmiş olsaydı, dipten gelen emekli dalgası belki bu karamsar yorumları biraz yumuşatabilirdi.

Geçen yıl (14 Mayıs) seçim günü, bu köşede şöyle yazmıştım: “Otokrasiler sandıkta yenilir mi? Yerini, yeniden demokrasi alabilir mi? Evet. Devleti çiftliği, halkı tebaası gibi gören siyaset anlayışı insanlarda hiçbir iyiliği, umudu hak etmediğine dair bir değersizlik hissi oluşturur. Bundan sıyrılıp gücünü fark etmiş ve hakkını geri almaya kafayı takmış milyonlarca insanın karşısında durmak imkânsızdır. Bu akşam sandıklar açıldığında sorunlarımız kendiliğinden kaybolmayacak. Umarım tercihlerimizin toplamı, derince bir nefes alıp özgürlüğümüz için mücadeleye kararlı bir halk olduğumuzun bütün dünyaya ilanı olur.” O gün, bugün değilmiş. Seçimden sonra bir yazı daha yazmış ve sonucu değerlendirmeye çalışmıştım: “Seçmenin neredeyse yarısı siyasette değişim istediğini gösterdi. Bir kesim ise, belli ki bunun için kendini yeteri kadar güvende hissetmiyor. Önümüzde yerel seçimler var. Ev ev, sokak sokak, mahalle mahalle gezmeyi gerektiren yerel seçim çalışmaları, muhalefet için tereddütlü ve değişimden korkan seçmenle bir araya gelmek için önemli bir fırsat olarak görülüp değerlendirilmeli. Kolları sıvayıp yola koyulma zamanı. Demokrasinin, sandıklara atılan oylardan ibaret olmadığı ziyadesiyle idrak edildi diye umut ediyorum.”

31 Mart seçim sonuçları Türkiye'nin ana muhalefet partisi CHP'nin kolları sıvayıp işe koyulduğunu gösteriyor. Son bir yılda daha da yoksullaşan, barınma, beslenme gibi temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan insanların karşısına çıkarılan 600 ev sahibi, kent lokantalarını, yoksulluğu küçümseyen iktidar adaylarlarının da unutulmaz katkısıyla, CHP Türkiye genelinde çok önemli bir başarı elde etti. Bunda 'özü başına' bir seçim süreci geçirmesinin etkisi de var, yoksulluğun ideolojik sınırları ortadan kaldırmasıyla daha önce oy alamadığı kesimlere ulaşabilmesinin de ve hali hazırdaki belediye başkanlarının beş yıllık hizmet başarılarının da...

Halk, parası plastik dinazorlarla çarçur edilmeyip önüne üç tas sıcak yemek olarak konduğu zaman, ya da sıcak bir öğrenci yurdu ya da çocuğunu emanet edebileceği bir kreş bulabildiğinde, bu zamana kadar kendinden nelerin çalındığını daha somut bir şekilde görebildi. 2024 seçimi, sonuçları bakımından her ne kadar çökertilen ekonomiye bir tepki olarak okunabilirse de, rantçılık yerine halka hizmeti öne koyan belediyelerle geçirilen son beş yıllık deneyim yabana atılamaz.  

31 Mart öncesi dünya basınındaki karamsar öngörüler 1 Nisan itibariyle hızla dağıldı. Gazeteler, ana muhalefetin beklenmedik bir darbeyle Erdoğan'a karşı net bir zafer kazandığından bahsederken Ekrem İmamoğlu için ulusal bir kaderin şekilendiği yorumunu yapıyor. Kazandığı her seçimi ülkeyi istediği gibi yönetme vizesi sayan Erdoğan'ın karşısında artık spotları üzerine çeken potansiyel yeni bir lider var. Üç gün önce, demokrasimizin tamamen sönme yoluna girebileceği yazılmıştı, bugün yerel seçim sonuçlarının siyaseti alt üst edebileceği düşünülüyor. Dünya da bizim gibi bizi anlamaya çalışıyor.