Siyasal iktidarlar dünyanın her yerinde sanatla, kültürle kavga halindedir. Basit bir nedeni var: İktidarın sürekliliğini sağlamak statükoyu korumakla mümkündür. Peki nasıl koruyacaksınız? Sanatta, kültürde geçmişe dönecek, eski “parıltılı zamanların, fazla irdelemediğiniz başarıların” hikayesini statükonun hizmetine sunacaksınız. Bu da gelişmiş, zamanın ruhunun önüne geçmiş sanatla, kültürle kapışmayı kaçınılmaz kılacaktır. *** Boşuna çabadır; ne kadar parlak olursa […]

Siyasal iktidarlar dünyanın her yerinde sanatla, kültürle kavga halindedir. Basit bir nedeni var: İktidarın sürekliliğini sağlamak statükoyu korumakla mümkündür. Peki nasıl koruyacaksınız? Sanatta, kültürde geçmişe dönecek, eski “parıltılı zamanların, fazla irdelemediğiniz başarıların” hikayesini statükonun hizmetine sunacaksınız. Bu da gelişmiş, zamanın ruhunun önüne geçmiş sanatla, kültürle kapışmayı kaçınılmaz kılacaktır.

***

Boşuna çabadır; ne kadar parlak olursa olsun tarihi yinelemenin imkansız olduğunu hayat size öğretecektir. Marx’ın dediği gibi “Akhilleus barut ve kurşunla bağdaşabilir mi? İlyada basınla ya da daha iyisi matbaa makinesiyle bağdaşabilir mi?” (Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı. Sol yayınları, sf.280) Siz sadaktaki bütün okları tüketseniz, hedefi hep 12’den vursanız da o çağı geri getiremezsiniz.

***

Bu tarihin hikayesi, Manifesto’da şöyle anlatılır: Burjuvazi, “Dini ve siyasi yanılsamaların ardına gizlenen sömürünün yerine açık, hayasız, dolaysız, gaddar bir sömürüyü geçirmiştir; …onca zamandır onurlu sayılan ve önünde huşuyla eğilinen her faaliyeti çevreleyen haleyi söküp atmış, hekimi de, hukukçuyu da, rahibi de, şairi de, bilim adamını da kendi ücretli işçisi yapmayı başarmıştır” (Nail Satlıgan çevrisi, Yordam Kitap, sf.24)

***

Bu dönem, eskiler silinirken, yenilerin de hızla eskidiği “katı olan her şeyin buharlaştığı” dönem oldu. Kültüre saldırı çok yönlü ama başarısızdır. Çünkü sanat hiç bir zaman kapitalizmin gönüllü hizmetkarı olmadı. Sonrası sosyalizmin dönüştürücü ideolojisinin maddi bir güç olarak aydınlanmanın aşkın fikir ve sanat eserleriyle beslendiği zamanlardır; bu kez burjuvazinin kısıtlayıcı çemberini kıran, sömürüyü sorgulayan, geleceği işaret eden eserlerin çağı başladı.

***

Sanatın, kültürün yozlaştırılması hedefine kilitlenen burjuvazi, iktidarını bu kez köktenci bir rüyaya göre tanımlamakta, Aydınlanma düşmanı “postmodern” ile, kitlenin ilkel duygularına hitap eden “popülist kültür”ün egemenliğini savunmakta ısrarlı görünüyor.

***

Sosyalistlerin kültür alanında asıl görevi bu ikiliyi etkisizleştirmek olmalıdır. Prof. Moissej Kagan’ın Estetik ve Sanat adlı eserinde (Altın Kitaplar, sf.511) vurguladığı gibi “halkın, genel beğeni düzeyini yükseltecek, geliştirecek ve yetkinleştirecek yerde, kitlelerin estetiksel olarak geri kalmışlığını sürdürecek düşük nitelikli işlerle beslendiğini” görmek ve savaşmak gerekiyor.

***

Her gün yeni bir örneğini görüyoruz; iktidar siyasal projesinde diretiyor; cumhuriyeti dönüştürme hedefine uygun bir kültür dünyası yaratmak da hedefleri arasındadır. Bir yandan popülizmin niteliksiz elemanlarını devşirmeye, öne çıkarmaya, çeşitli yöntemlerle alışverişe zorlarken, diğer yandan burjuva kültür çerçevesini aşmış, zamanın ruhunun önüne geçmiş kültür insanlarını da karalamayı, gözaltına almayı, tutuklamayı sürdürüyor. Son aylarda tutuklanan, mahkum edilen bilim insanlarının sayısındaki artış, kültürel faaliyetlere konulan yasaklar, ünlü mizah sanatçıları Metin Akpınar ile Müjdat Gezen’e soruşturma açılması hep bu çaba kapsamındadır.

***

Hukukçu, politikacı, yazar İlhan Cihaner’in dediği gibi, siyasi güç sahipleri galiba “kültürel iktidar” olamayınca “kültür ve sanatı” tutuklamaya karar verdiler. Ama oluşacağı umulan boşluğun niteliksiz elemanlarla doldurulması imkansızdır. Postmodern kültürün, ilkel kültürle beslenmeye alışık işkembesinin doyurulması belki mümkündür; ama sanatın, kültürün uzun erimde geriletilmesi, işte o mümkün değildir.