89’un Ocak ayıydı, geceydi… Cizre’de Yeşilyurt köyünde, insanları sıraladılar, ‘insan pisliği’ yedirdiler. Soruldu. “Doğru mu?” Hepsi kafasını salladı.

Sonra… 20 yıldan fazla geçti. AKP, kamu düzenini, dirliği, birliği sağladı!!!

Sağlık Emekçileri isyan etti: “Orada susuzluktan kırılmak üzereler, kendi idrarlarını içiyorlar.”

27 yılda… Pislik yediren devletten, idrar içiren iktidara çok mesafe kat edildi! Makyajladılar, cilaladılar… Toros’un yerine Ranger’ı, faili meçhulün yerine gündüz günü tankla bina vurup sivilleri infaz etmeyi koydular… Hayatı yıktılar.

At gözlüğünü çıkarıp vicdanını taksan göreceksin!

• • •

Bunların hepsi çocuk! Orada burada, doğuda batıda, kuzeyde güneyde olmaları fark etmez!

Bir ses… “Heval su… Ölüyoruz biz…”

Aralarında kara gözlü, olasılık yaramaz, sevimli bir çocuk… Kürt çocuğu… İnliyor, duruyor… İnsan ‘öldü mü acaba, şimdi?’ diye korkuyor.

‘Çocuk’ desen, duymaya çalışsan, inceden gelen sesini, iniltisini işiteceksin!

• • •

Latte’ni içmeye devam ederken dinle; anlatayım!

Hemen şehrin yanı başında… Gazi’de, Okmeydanı’nda, Armutlu’da…

Alevi ve muhalif olup aynı zamanda şehrin prim yapmaya müsait, merkeze yakın, denize nazır yerlerinde oturdukları için… Yani, sadece dinlersen; hem mezhepçilikten, hem rantçılıktan… Bir taşla iki kuşa birden eziyet edildiğini anlayacaksın. Özel harekâtla evlerinin basıldığını, idari, mülki amirlerin kendilerine “Cemevi’nizi de, binalarınızı da yıkacağız” dediklerini öğreneceksin.

• • •

Bir dolaşsan… Okmeydanı’nda, Gazi’de, Armutlu’da, biber gazıyla, gerçek mermiyle, baskınla yapılanın Bağcılar’da bonzai ile yapılmak istendiğini çözeceksin. Yaşlı teyzenin, evini elinden almak için torununu uyuşturucuya alıştırdıklarını, onu yıldırıp mahallesinden ayrılmaya zorladıklarını bileceksin. Hikâyenin TOKİ TOKİ bina üzerine inşa edildiğini, bu sırada yandaş müteahhidin, ellerini ovuşturup salyalarını sildiğini çözeceksin…

• • •

Baksan… ‘Bakan’ı görüyorsun zaten…

Günde ortalama üç kadının vurulup kesildiği ülkede…

Bağdat Caddesi’nin orta yerinde 19 yaşındaki bir kıza şiddet uygulanıp tecavüz edildiği gecenin hemen akabinde, “Kadına şiddet yok. Konuyu marjinalleştirmeyelim” diyen siyaseti de siyasetçiyi de tanıyorsun.

• • •

Elbette, ‘Yeni Türkiye’ ile birlikte ‘yeni nesil bir ahlak’ yaratıldığını da hissediyorsun. “Aman türban, canım türban” diyip Google’da en çok ‘türbanlı porno’ aratma iki yüzlüğüne tanık oluyorsun. Dahası… Babanın kıza duyduğu şehveti meşrulaştıran Diyanet fetvasını biliyorsun!

• • •

Ezcümle ‘malum örneklere’ bir sonuç kısmı iliştirelim… AKP, savaşırken, daha büyük bir savaşa da hazırlanıyor. Hadise ‘Başkanlık’ üzerinden akıyor…

Vicdanın, çocuğun, kendi mezhebi dışındaki inancın, aydınlığın, laikliğin, ötekinin, Kürt’ün, kadının, eşitliğin… Kimin, neyin karşısında oldukları açıkça görülüyor. Hayatı dümdüz edip üstümüze, içinde soluk olmayan rejim inşa etmek istiyorlar. Vakit daralıyor.

Laiğin sapı, Kürt’ün çöpü, solcunun kılı, Alevi’nin yünü derken… İş işten geçiyor.

• • •

Kara gözlü Kürt çocuğunu, vicdanını, ötekini, başka inancı, aydınlığı, aklı, ahlakı, 19 yaşında şehrin orta yerinde şiddet görüp tecavüze uğrayan genç kadını yanına almazsan…

Tankın, topun, karınlığın, yobazın, soysuz müteahhidin, ahlaksızın, ahlaksızlığın karşısında yok olacaksın!

Mevzuu çok derin değil, AKP neye saldırıyorsa, kimin karşısında duruyorsa onunla bir olacaksın. Çünkü bin yola ayrılıp aynı yere çıkamazsın!

Sırayla dönüp sırası gelene ‘vatan hainisin’ diyorlar yiyorsun.

AKP’de oyun çok uyuyorsun.

• • •

‘Ya teröristsin ya değilsin’

Zehre, panzehirle diren! Butik devrim bulup butik bir ülke yaratamayız.

Fazla seçeneğin yok.

Ya hayatı seçeceksin…

Acil kodlu birlik ve destek çağrısı
Hiç dolandırmayalım, muhalif gazete ve muhalif gazeteciler olarak zor günler yaşıyoruz. AKP iktidarı tüm hoyratlığıyla üzerimize bir karabasan gibi çöküyor. Kendimizden yana endişe ve tedirginliğimiz yok, eyvallah. Ancak… Tüm muhalif gazeteler gibi biz de ekonomik kaygılar çerçevesinde, ‘sürdürülebilirlik’ endişesi taşıyoruz.

Buradayız, yeminimiz var, aç kalsak da gitmeyiz, gazetemizi sırtımızda taşırız. Ne var ki alçakgönüllü bir biçimde yardımınıza ihtiyacımız olduğunu da söylemeliyiz.

***

laigin-sapi-kurt-un-copu-109393-1.BirGün yoksa…

Biraz derinleştirelim… İşçiye kıyım yapan patronun, ağaçları kesen belediyenin, ikiyüzlü firmanın ilanını almıyoruz. Devletin kontrolündeki Basın İlan Kurumu da bize reklam vermemek için her yolu deniyor. Kısaca ayakta durmak zorlaşıyor.

BirGün’ün olmadığı bir Türkiye biraz daha kırılmış olacaktır.

Bir an olsun, Diyanet’in ahlak dışı fetvasından, SGK’si yapılan IŞİD bombacısından haberiniz olmadığını düşünün. Bundan sonrasında, cihatçıların kimlerle iş tuttuğunu öğrenemeyeceğinizi, sokakta neler yaşandığını bilemeyeceğinizi hesaba katın. Fikir yazıları ile analizleri de hayatınızdan çıkarın! ‘Acayip’ manşetler sonra…

“Geçen yine çıplak ve deri eldivenliyiz…”

“Bizi neden sevmedin?”

“Utanmazlığın resmini yapabilir misin Abidin?”

“AKP error verdi”

“Gezi Parkına da topçu kışlası yapıyordun ne oldu o iş?”

“Çok affedersiniz faşist”

“İşçiler, hakları için direniş ‘set ediyor’ bakalım, ‘handle edebilecek’ misiniz?”

Bunlar da yok işte; öyle düşünün!

Ne yapabilirsin?

Uzun lafın kısası… Dedik ya “Yardımınıza ihtiyacımız var” diye. Bu talepten zerrece hicap duymuyoruz üstelik. Bizler mahalle bakkalından çikolata aldıktan sonra para üstü istemeye utanan çocuklardık, hissediyorsunuzdur! Oysa bu öylesi değil. Yani basit; ‘kendimiz için bir şey istiyorsak namerdiz’ durumu!

Kısaca… Ne yapabilirsiniz?

Okurun kendini ait hissettiği bir üyelik sistemi üzerinde kafa yorduk. Büyüyeceksek bu sizin desteğinizle olur dedik.

Bir üye-destekçi kampanyası başlatıyoruz. Binlerce okurumuzun, sevenimizin desteği ile sabit bir gelire kavuşup bu zor dönemi aşmak istiyoruz. Karşılığında da e-gazete üyeliği, kitap dergi hediyeleri, festival biletleri veriyoruz. Bu ülkede BirGün’ün yaşamasını, büyümesini isteyecek on binlerin, yüz binlerin olduğunu biliyoruz. Mahkeme salonlarında başımız dik duruyorsak da bu güvenle duruyoruz.

BirGün alın, okuyun, üye olun, ait hissedin, beraber daha büyük adımlar atalım.

Haydi bakalım, yayalım… Elden ele.