14 Mayıs seçiminde ittifaklar, Türkiye’nin geleceği için amansız bir yarışa girmişti.

Bir yandan; Cumhuriyetimizin 100. Yılında laik demokrasi, insan hakları, özgürlükler, sosyal ve hukukun üstünlüğüne inanmış devlet yapısıyla Cumhuriyet taçlanacak iddiaları…

Diğer yandan, “büyük Türkiye’nin” gösterişi olan Anadolu uçak gemisi, İHA’lar, SİHA’lar, kızılelmalar, bakanlara tahsisi edilmiş TOGG otomobiliyle fakir bırakılmış yurttaşa yapay bir motivasyon verilmeye çalışılıyordu…

∗∗∗

Sonuç, laik demokrasiden yana olanların kaybettiği, ülkenin tüm kaynaklarını emperyal yandaşlarına sömürtenlerin kazandığı tehlikeli bir durum ortaya çıktı...

∗∗∗

Aslında 21 yıldır, önceleri sinsice, ancak son 13 yıldır da açıkça Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik rejimine sarkıntılık eden, idari, siyasi, hukuki ve toplumsal değerlerini değiştirerek yeni bir ülke kurma hedefinde olan bir anlayış ülkemizde kol geziyor…

Laik demokratik Cumhuriyetin tüm değer yargılarını yok sayan bir saldırı karşısında toplumsal muhalefet maalesef zayıf kalıyor…

∗∗∗

Bağnaz, din tacirliği yapan siyasal İslamcıların amaçlarına ulaşmak adına ilk hedefi laik düzeni kaldırmak oldu.

Bu anlayış, “ülkenin anayasal egemenliğinin” yok edilmesini de beraberinde getirdi.

Anayasal egemenlik yok sayılınca ülke, hukukun üstünlüğüne inanan, demokratik ve sosyal bir yapıdan uzaklaştırılan, çağdaşlık ve moderniteden vazgeçilmeye zorlanan, düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüklerinin yok edilmesine olanak tanıyan bir ortamı yarattı…

∗∗∗

“Eğitim ve sağlık hakkı, her yurttaşın doğal hakkıdır ve paralı olamaz” anayasa maddesi hepten yok sayıldı.

Bir ülkenin en büyük zenginliği, eğitilmiş gençleridir.

Güçlü devletler, insana yatırımı her şeyin önünde tutar.

AKP önce eğitime saldırdı. Bilim yerine dine dayalı bir sistem kurma peşinde koştu ve başardı da…

Karma eğitime son vermeye çalışıyor, böylece kız çocuklarının okumasını da sinsice engellemek istiyor…

∗∗∗

AKP yargıyı tamamen kendisine bağladı.

Yargısı bağımsız ve tarafsız olmayan bir devletin varlığından söz etmek mümkün değildir!

Çünkü böyle bir ülkede yurttaşın can ve mal güvencesi yoktur.

Yaşam garantisi olmayan bir ülkede devlet de yoktur!

Diktatörlükle yönetilen hukukun işlemediği zavallı bir toplum oluşmuştur.

∗∗∗

Böyle bir sonucun nedeni LAİK Düzenin yok edilmesidir.

Laiklik dışı düzende Din, en kolay kullanılan ve yöneticinin meşrebine göre uydurulan bir güç olarak yurttaşların başında sallanan giyotine dönüşür…

∗∗∗

AKP “Yeni Türkiye “uydurmasıyla, ülkemizi bir “İslam ülkesi” haline getirmeyi hedeflediğini biliyoruz.

EYYY Türkiye’nin tüm demokrasi güçleri, neredesiniz?

Bu tehlikeli gidişata dur demek zorundasınız!

Çünkü; Cumhuriyet’in kurucu değerlerinde var olan direncin örgütlenmesi tarihsel bir sorumluluktur.

Şu iyice anlaşılmalıdır ki; Ülkemiz 21 yıldır “cahiliye dönemine dönmek isteyen” gericilerin çılgınca saldırısıyla karşı karşıyadır.

İrticai faaliyetlerde o kadar pervasızlaştılar ki çağdaş Cumhuriyetin tüm kuralları ve kurumlarını yani toplumsal yaşamın güvencesi olan laikliği ayaklar altına almakla kalmadılar, yok ettiler!

∗∗∗

Toplumsal yaşam” laik düzen dışına itilince, yurttaş, “tarikat ve cemaatlerin” gerici, yobazlaşan inisiyatifine bırakılmış aynı zamanda ülke kaynaklarının bu ticani kurumlar tarafından yağlanmasına da izin verilmiştir…

Diyanet İşleri Başkanlığı ve tarikat uzantıları, eğitim kurumlarına sistematik bir şekilde yerleştirilerek yalnızca dini yaşam biçimine uyan sorgulamayan, cahil nesiller yetiştirme projesini hayata geçirdiler!

∗∗∗

İlk günden itibaren AKP “kadının erkek ile eşitliğini “reddetmektedir.

Üstelik bu anlayışla iktidar, "kadınları sahiplendirmekten" bahseden HÜDAPAR’ı da meclise taşımıştır.

İstanbul Sözleşmesi’ni, tarikat ve cemaatlerin 6 yaşındaki kız çocuklarına olan düşkünlükleri nedeniyle kaldıran AKP, kadın cinayetlerini cezasız bırakırken, failler adeta ödüllendirilmektedir.

Şimdi de 6284 Sayılı Kanun’un yanı sıra Medeni Kanun da hedef alınmakta,

yeni Anayasa’da da “çok kadınla evliliğe müsaade edileceği” mesajları verilmektedir…

∗∗∗

Dahası, Diyanet İşleri Başkanı adeta şeyhülislam gibi hareket etmekte, devletin kurumlarını tarikat ve cemaatlerle birlikte yönetmektedir…

Yani AKP, Diyanet İşleri Başkanını fiilen ruhani lider konumuna taşımıştır…

Toplum, dini kurallarla yeniden yapılandırılmakta, halkımız tarikat ve cemaat ağlarıyla kuşatılmaktadır.

Ülke, hurafelerle, şer’i hükümlerle, kul ve ümmet anlayışıyla yönetilmektedir…

∗∗∗

Yukarıda bir kısmını saydığım tehlikeler kapımızı zorlamaktadır…

AKP gerçek yüzünü şimdilik zamlarla 31 Mart 2024 yerel seçimlere kadar saklayacaktır…

Görünen o ki muhalefet partileri, yaklaşan bu büyük tehlikenin farkında olmalarına rağmen “Koltuk sevdaları” ülke çıkarının önüne geçmiştir…

İYİP’in son söylemleri ve CHP’nin kongrelerdeki “tek adamlı(!) demokrasi oyunu”, Büyükşehir Belediyelerini AKP’ye teslim edecekleri sinyalini vermektedir. 

∗∗∗

Yerel seçimin kaybı Türkiye’yi, laik demokratik sosyal hukuk devleti olmaktan çıkaran “yeni AKP anayasasıyla” karşı karşıya bırakılacaktır…

∗∗∗

Zaten Anayasa değişimi için gerekli 367 sayısını tamamlamak için CHP, AKP’nin ihtiyaç duyduğu 39 milletvekilliğini masadaki sağ partiler aracılığıyla ikram etmişti!

Durumun vahametini varın siz hesap edin!