Madımak; kendine has bazı nitelikleriyle yakın tarihte gerçekleştirilen bir kitlesel kırımın adı olarak belleklerde yer aldı. Bu kırımın, devlet de dahil herkes tarafından adeta canlı yayında izlenmiş olması herhalde sözkonusu niteliklerin başında gelir. Modern zaman devletlerinin, ötekileri tasfiye etme aracı olarak sıkça başvurdukları yakma eylemi de bu özgün niteliklerden biridir. Keza özelleştirmenin kitlesel tasfiye alanına uygulandığı bir örnek olması da yine bu niteliklerden biri sayılabilir. Ayrıca Madımak’ı konuşurken mekânın, Pir Sultan Abdalın şehri olduğunu da unutmamak gerekir. Dörtyüz yılı aşkın bir zaman sonra içinde yine Sivas valisinin de bulunduğu ve sistemin Pir Sultan Abdal’ın torunlarıyla bambaşka bağlamda karşılaştığı bir deneyim olması başlıbaşına önemlidir. Madımak katliamında belki de daha başka özgünlükler de vardır ama onları konuşmak için biraz daha anlama-dinleme ihtiyacı var.

***

Madımak’ın öyküsüne, kırıma uğrayanların penceresinden baktığımızda, üzerine ne söylenirse söylensin bilhassa çocuklarını ve yakınlarını kaybeden ailelerin duygu dünyasını tercüme etmede kifayetsiz kalır. Mesela Koray ve Menekşe’nin annesi Hüsne Kaya’nın sessizliğinde ya da sesinde ve yüzünde cisimleşmiş acıyı anlatabilecek herhangi bir sözcük yoktur. Benzer acılar bütün ailelerin dünyasına işlenmiştir ve bu kuşaklar boyu devam edecek en ağır yaradır. Hatta sahici bir yüzleşme bile (ki bunun toplumsal ihtiyaç olduğu ayrı bir gerçektir) bu acıyı biraz olsun hafifletir mi, tartışılır.

Sivas’ta gerçekleştirilen etkinlikler Pir Sultan Abdal’ı anma amacı taşıyan; bir yönüyle onun torunları olarak Alevilerin etkinlikleriydi. Etkinliklerin ev sahibi de Alevi dünyasının saygın bir kurumu olan Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’ydi. Yüzyıllardır baskı altında tutulmuş, çok kez kitlesel kırımlara maruz kalmış bu inanç topluluğu, Pir Sultan’ın hayatına kıyılan şehirde toplanmıştı. Dörtyüz yılı aşan bir zaman sonra ilk kez bu ölçekte bir etkinlik oluyordu. Üstelik ülke çapında adeta derinleştirilen toplumsal kültürel gerilimler şehirde çok ağır bir hava yaratmıştı. Tehlikeyi haber veren bildiriler dağıtılıyor ve gerilimi tetikleyen haberler acık ya da gizli yayılıyordu. Bu yüzden düzenleyenlerin de, destek veren sanatçıların da endişeleri vardı ve anma etkinliklerine bu ruh hali içinde gidilmişti. Ne yazık ki endişeler gerçek çıktı.

Kuşkusuz bir kırımın öyküsüne çok farklı bağlamlardan bakılabilir. Onlardan biri, kırımın sonrasındaki sosyolojiyi anlamaktır. Madımak kırımı bittiğinde yani 3 Temmuz 1993 sabahı Türkiye kamuoyunun büyük bir kısmı “demokratik ve laik Cumhuriyet’e başkaldıran, Orta Çağ karanlığından beslenen şeriatçı güçleri” konuşuyordu. Bu güçler aslında Sivas’ın da “adını kirletmişlerdi”. Cumhurbaşkanı ve Başbakanın açıklamaları bu eğilimden bir ölçüde sapma gösterse de o sabah hükümet yetkilileri saldırganları lanetlemişlerdi. Genelkurmay Başkanı da dahil pek çok devlet yetkilisi Sivas’taydı. Cenazelerin taşınması başta olmak üzere devlet adeta seferber olmuştu. Birkaç saat önce ölüm mekânlarından seslerini ulaştırabildikleri halde hiçbir devlet yetkilisini yanında göremeyen ama yine de kurtulabilenler, o sabah devlet yöneticilerinin yakın ilgisiyle karşılaşmışlardı.

***

Söylemlere bakılırsa devlet başta olmak üzere neredeyse tüm toplum kesimleri Madımak’ta 33 insanın yakılarak öldürülmesi ile biten insanlık dışı durumu lanetliyorlardı. Bu durumda Alevi kurumların gayet doğal ve masum olan anma etkinliklerini sonraki yıllarda görece rahat bir ortamda yapabiliyor olmaları beklenirdi. Ama öyle olmadı. Alevi kurumları bir daha bu şehirde bu çapta bir etkinlik yapmaya teşebbüs dahi edemediler. Yılda bir defa yapılan anma etkinlikleri bile o tedirgin edici iklimin gölgesinde geçti ve halen de öyledir.

***

Türkiye’de sol-demokrat geniş bir kesim Madımak’ı, insan bile yakan karanlık güçlerin “laik demokratik Cumhuriyet’i yıkma girişimi” olarak değerlendirdiler. 2 Temmuz Cuma bütün gün buharlaşıp, 3 Temmuz sabahı ortaya çıkan laik demokratik Cumhuriyet’i! Ne var ki Madımak kırımını laik Cumhuriyet’e başkaldırı olarak tarif etmek, Türkiye’nin siyasal gerilimlerine dair tecrübelere bir ölçüde işaret etse de, Madımak’taki hakikati anlamanın önünde kocaman bir perde olarak duruyor.