Hepiniz gibi öfkem büyük benim! Özgecan’ın başına gelenlerden kendimi sorumlu tutuyorum, daha bir kederleniyorum. Bir genç kadın, gün ortasında, sadece evine gitmek için yola koyuluyor ve tarihin en vahşi cinayetlerinden biriyle sonlanacak saldırıya uğruyor. Sorumluluktan sıyıramam kendimi; memleketimi, aklımı, duygularımı meczuplara teslim ettiğim için ben de suçluyum!

‘Özgürlük’ diye her türlü sapkınlık meşru sayıldı ülkemde, anaokulu çocuğunun başı kapatılmak istendi, dedesi yaşında adamların koynuna sokuldu körpecik bedenler, sustuk! “İsteyen ana baba, çocuğunu dilediği biçimde yetiştirir” diye bir yalan uydurdu liberal işbirlikçiler… ‘Dünyada böyle’ dendi. ‘Aman özgürlüklere karşı olmayalım’ diye, sustuk.

Anasının dizinden tahrik olan sapıklarla televizyon programları yapıldı, ifade özgürlüğü diye katlandık. Sormadık kendimize; ‘çocuk ne zaman cinsel ayrımda olur, soyutlama duygusu ne zaman gelişir, dileyen dilediği gibi tasarrufta bulunabilir mi çocuğu üstünde, çocuk hakları nelerdir?’ diye…

Kadın bedeni üzerine düzenli saldırılar sürdürüldü, kafa çevirdik. ‘Kaç çocuk doğurması gerekir bir kadının? Kürtaj suç mu değil mi? Sezaryen doğuma kim karar verir?’… hepsini karanlık adamlar tartıştı, tüm bunlar gözümüzün önünde oldu, doğal gibi davrandık bu olanlara...  Şaşırmadık, isyan etmedik, alıştık…

Tecavüze uğrayan suçlu sayıldı, tecavüzcü alkışlandı, yetmedi adı bakan olan aklını askıya almış kimileri: “Kadın doğursun devlet bakar” dedi de çıldırmadık… İşimize gittik, yemeğimizi yedik, gece uyuduk… Öte dünya tacirleri, uyduruk din simsarları, fetva verdi, durdu. Sanki bir fikir söylüyorlar gibi bunlara ‘manyak’ diyemedik.

Köle pazarları kuruldu. Memleketimizde kadınlar alındı, satıldı. ‘Töre, aşk cinayeti’ diye kavramlar uyduruldu. Katillerin suçları örtbas edildi, bahaneler üretildi, yanı başımızda diri diri gömüldü kadınlar, recm edildi ve hepsini gördük de, ses veremedik! Gazeteler boy boy ölmüş kadının, kanlı, saldırıya uğramış fotoğraflarını koydu, almaya devam ettik, dirisini yaşatamadık, ölüsüne saygı göstermedik. ‘Feministim’ diyenle alay ettik.

Mini etek giyene, başı açık olana, içki içene, sevgilisiyle yaşayana ‘orospu’ dediler, sanki doğruymuş gibi sözleri, sanki haklılarmış gibi, ses etmedik. ‘Orospu’ dedikleri ‘seks işçileri’ kime işkence etmiş, kime tecavüz etmiş, kimi öldürmüş ki aşağılanıyorlar? En güç işi yapan, bedenini satarak ayakta kalan bu kadınların/orospuların onurundan kuşkum yok benim! Bu adamların ne onuru var, ne haysiyeti! Asıl ‘namussuz, alçak sizsiniz’ diyemedik! O orospuları, bu canilere bin kez tercih ederim.

En kötüsü; görünümü kadını andıran, iktidarın borazanı/yalakası mahlûkların utanmadan, tüm bu olan biteni meşrulaştırması! Bakıyorsun; bir eli yağda, diğeri balda mahlûklar, ekranlardan böğürüyor her gün! İki laflarından biri ‘örtünmek’, ‘28 Şubat’! Bir türlü dilleri varmıyor yaratılan bu siyasal iklimin sapıklıklara yol açtığına, erkekleri yüreklendirdiğine, kadınları eve tıkıp, kimliksiz, silik hale getirdiğine!

Gerici, yobaz, çağdışı ve karanlık adamların egemen olduğu, düşünür diye piyasaya sürüldüğü bu ortam, döner bir gün hepimizi vurur. Gazete, televizyon patronları aklını başına almalı, üç kuruş için el pençe duran sanatçı bozuntuları kendine gelmeli, artık bu liberal ahmaklığa, çıkarcı, bencil ikiyüzlülüğe sert ve net bir tepki göstermeli…

Unutmayın; o minibüste sizin kızınız olabilirdi, hatta siz olabilirdiniz… Karşınızda çığırından çıkmış adamlar, baba oğul birlikte vahşeti hazırlayan korkutucu yaratıklar var. Sanmayın ki salt kadınlar tehdit altında; bu mahlûklar için ‘erkek’, ‘kadın’ fark eder mi zannediyorsunuz? Susmak, suça ortak olmak, tecavüzü meşru kılmak, cinayeti işlemektir…

Öyle bir an gelir ki, o pislik içinde hep birlikte boğuluruz, demek isterdim ama o an geldi de geçiyor bile! Öfkem büyük benim, memleketi meczuplara teslim ettiğim için!