Önce Merasim Sokak ve sonra Kızılay’daki PKK saldırılarının ardından yapılan açıklamalarda, ısrarla ve özellikle yapılan bir vurgu vardı hatırlıyor musunuz? Ağzını açan bu saldırıların “kokteyl saldırılar” olduğunu söylüyor, Suriye’de ne kadar örgüt varsa sıralıyor ama özellikle PYD/YPG’ye işaret ediyordu.

Niyet belliydi aslında, saldırıların Suriye kaynaklı olduğuna iç ve dış kamuoyu ikna edilmeye çalışılacak, Türkiye’nin terörle mücadele için gerekirse Suriye’de operasyon düzenleyebileceği, hatta bir tampon bölge kurabileceği ve bunun meşru olacağı mesajı güçlü bir şekilde verilmiş olacaktı.

Peki, bu iki saldırıya çok benzeyen ve Vezneciler saldırısının ardından yapılan açıklamaları hatırlıyor musunuz? Kulağınıza hiç PYD/YPG adı çalındı mı, Suriye’ye operasyondan, “terörle mücadele için tampon bölgenin zorunluluğu”ndan söz eden bir yetkili gördünüz mü?

Göremezsiniz, çünkü o iş bitti. Amerika Birleşik Devletleri, henüz içeriğini tam olarak bilmediğimiz bir süreçle birlikte, rejimi Suriye’ye girme ve hem kantonların birleşmesini engelleme hem de Halep’te sıkışan cihatçılar için bir nefes borusu açma planından vazgeçirdi. Bu vazgeçişi ise Rusya, İsrail, Mısır siyasetindeki değişikliklerle birlikte değerlendirmek gerekiyor şüphesiz: Yeni-Osmanlı rüyası sona erdi, stratejik derinlik iflas etti, kimseler de “kokteyl”den, “tampon”dan söz etmez oldu.

“İçeriğini tam bilmiyoruz” dedik ama yine de yazılan, çizilen, söylenen kimi şeyler var sürece dair. Lübnan’da yayınlanan Es Sefir gazetesine göre, Obama ile Erdoğan arasında yapılan uzun bir telefon görüşmesiyle başlayan süreç, ABD’li General Joseph Votel’in Türkiye’ye gelmesi ile hız kazandı. Hemen ardından ise İncirlik Üssü’nde ABD, Türkiye ve çoğunluğunu YPG’lilerin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) temsilcileri bir toplantı gerçekleştirdi. Burada varılan mutabakat neticesinde, Türkiye Menbic Operasyonu’nu kabul etti, “Fırat’ın batısına geçiş kırmızıçizgimizdir” söylemi de Fırat’ın sularına karışmış oldu böylece.

Peki Menbic Anlaşması’nın Türkiye’nin içine hiç mi yansıması olmadı? İddialara göre oldu, “Menbic Mutabakatı” ile PKK’nin Nusaybin’den çekilmesi ve kent savaşlarını sonlandırmasının aynı tarihlere denk gelmesi tesadüf değildi buna göre. Devlet Suriye’deki kırmızıçizgilerinden vazgeçmiş, PKK de stratejik olarak Rojava’nın şu an için daha önemli olduğunu düşündüğünden Nusaybin’den çekilmişti.

Tüm bu iddiaların doğru olabileceğine dair en önemli gelişme ise geçtiğimiz günlerde yaşandı. Dışişleri Bakanı, Bakanlık yetkilileri ertesi gün yalanlasa da, Le Monde’a yaptığı açıklamada ABD ile Menbic için bir anlaşma yaptıklarını, ama bunun gizli olduğunu ve içeriğine dair bir şey söyleyemeyeceğini belirtti. Dolayısıyla ortada bir pazarlık ve bir mutabakat vardı.

O halde şimdi sorulması gereken soru şu: Dış politikadaki keskin manevraların içeriye yansımalarından biri olarak Kürt sorununda da yeniden bir çatışmasızlık ve müzakere sürecine dönüş söz konusu olabilir mi?

Elbette ki, bu soruya kesin bir yanıt vermek şu an için güç ama yine de olasılıklara bakmak gerekiyor. Bölgede çatışmalar, “Bahar geliyor” söyleminde dile getirildiği şiddet ve kapsamda olmasa da devam ediyor, muhtemelen de bayram sonrası ivme kazanacak. Kandil’e yönelik hava saldırıları ve kırdaki operasyonlar aralıksız sürüyor, PKK’nin de buna karakol baskınlarıyla ve elindeki yeni silahlarla, örneğin anti-tank füzeleriyle yanıt verdiği görülebiliyor.

Öte yandan, HDP’li/BDP’li belediyelere “kayyum” atanması olasılığı masada duruyor ve böylesi bir durumun şehirlerde gerilimi yeniden yükselteceği rahatlıkla görülebiliyor. Aynı şekilde, kaldırılan dokunulmazlıklarla birlikte, vekillere yönelik herhangi bir gözaltı ya da tutuklamanın da büyük kırılmalar yaratacağı ortada. Bir de buna “savaş ortamında başkanlığa geçiş” planlarını eklediğinde şu an masaya dönüş zor görünüyor.

Ancak işin bir de diğer boyutu var. İki taraf da askeri yorgunluk nedeniyle çatışmalara bir süre ara vermek isteyebilir ya da iki taraf da kendi önceliklerine odaklanmak için çatışmasızlığı isteyebilir. İktidar özellikle kentsel dönüşüm ve Suriyeli sığınmacılar üzerinden yapacağı nüfus mühendisliğini daha kolay yürütebilmek, PKK ise Rojava kantonlarını birleştirme hedefine yoğunlaşmak için bir “mola”nın iyi olacağını düşünebilir ve bir tür çatışmasızlık tesis edilebilir.

Bu sefer de yine Öcalan’la mı görüşülür, MİT mi görüşür, yoksa hiç masa kurulmaksızın, geçici bir çatışmasızlıkla mı yetinilir bilinmez ama mevcut durumun bu şekilde sürdürülemeyeceği açık olduğuna göre, dış politikadakine benzer bir manevranın yaz sonuna doğru Kürt sorununda da gelmesi şaşırtıcı olmayacaktır.