Dilek Doğan Pazar günü yaşamını yitirdi. Tam bir hafta önce evine düzenlenen polis baskınında ailesinin gözü önünde katledilmiş, günler boyunca yaşam mücadelesi vermişti. Olmadı, yasal mermilerle canı alınan gencecik insanların adlarının yanına bir ad daha eklendi.
Peki, Dilek bugün değil de, dört yıl önce öldürülmüş olsaydı, Murat Belge arkasından aşağıdaki satırları yazar mıydı?


“Türkiye seçime yaklaşırken ben de birkaç günlüğüne Türkiye’den uzaklaştım. Ben yola çıkarken Armutlu’da kadın öldüğü, bir başkasının ağır yaralandığı haberini okuyordum. Nedir, nedendir, Türkiye’de ‘siyaset’ denince böyle bir şey anlamak gerekir? Ortalık kan revan içinde kalmadıkça siyaset siyaset olmaz? Birileri bununla AKP’ye oy kaybettireceğini umuyor herhalde.”


Peki devamında, bir gazeteci kendisine “Dilek’e Ergenekoncu dediniz mi” diye sorduğunda, şu yanıtı verir miydi?


“Kendisini değil ama onun bir çevresi var, çevresinin çevresi var. Toplumda her şey böyle olur. O kişiyle sınırlı değil. Bir bakana yumurta atan öğrencileri düşün… Niçin darbeler iyidir diyen Süheyl Batum’a atmıyorlar?”


Evet, çok büyük olasılıkla bunları yazar ve sonra da teyit ederdi. Çünkü bundan dört yıl önce Metin Lokumcu Hopa’da biber gazından yaşamını yitirdiğinde “Armutlu” yerine “Hopa”, “kadın” yerine “adam” sözcüklerini kullanarak yukarıdaki cümleleri kurmuştu. Türkiye’de insanlar AKP’nin iktidarını engellemek adına öldürülüyor, yumurtalı protesto eylemlerini düzenleyen öğrenciler ise Ergenekon’a ve darbecilere hizmet ediyordu.


• • •


Dilek’in ölüm haberinin geldiği gün, Dilek’in de canını alan “yalanın saltanatını” anlatan bir yazı yazmıştım bu köşede. İlginç bir tesadüf eseri, aynı gün Kabataş yalanının bir gazetecinin erotik fantezilerinden ibaret olduğunu “içeriden” bilgilerle öğrenmiş olduk. Tıpkı “camide bira içtiler” yalanı gibi bu da iğrenç bir senaryodan ibaretti ve yalanın saltanatının bir parçasıydı.


Daha ilginç bir tesadüf ise Murat Belge’nin Bugün gazetesine verdiği röportaj oldu. Belge, 2010 referandumu için “‘Elim kırılaydı da oy vermeseydim’ diyecek halim yok. O zamanın şartlarında doğru davrandığımı düşünüyorum. Ama yanıltan bir şey olduğu besbelli” diyerek kandırıldıklarını söylüyor, kandıkları şeyin de Erdoğan olduğunu şu cümlelerle ifade ediyordu: “Daha önce bizim desteklediğimiz, doğru işler yapan adam uydurma bir Tayyip Erdoğan’mış.”


Kandırılmak mı? Bu nasıl bir kandırılmadır ki, kendisine hala “sosyalistim” diyen birine, devlet şiddetiyle katledilen bir öğretmen için yukarıdaki cümleleri kurdurabilmektedir? Bu nasıl bir saflıktır ki, Marksist külliyatı yalayıp yutmuş biri, sosyalist öğrencileri darbecilere hizmet etmekle suçlayabilmektedir?


Hayır, Belge ve diğerleri kandırılmadılar, Wilhelm Reich’ın Nazi Almanya’sına destek veren Almanlar için söylediği gibi, kandırılmayı arzuladılar. Üstelik iddia ettikleri gibi “uydurma bir Tayyip Erdoğan’a” inanmadılar; o miti, o demokrasi savaşçısı mitini bizzat kendileri uydurdular ve uydurdukları o mite inanmaya başladılar, “şeyhi uçuran mürit” oldular. O mite inandıkları için de, düzmece davaları, sahte delilleri, yasadışı dinlemeleri, özel yetkili mahkemeleri meşrulaştırdılar, “demokrasi” diye diye diktaya giden yolun taşlarını adım adım döşediler.


• • •


Peki Murat Belge’nin “kandırıldık” röportajını, 2010 referandumunun gerisindeki esas güç olan Cemaatin medya organlarından birine vermesine ne demeli?


2010 referandumu, rejimin elindeki “son kale”nin, yani yargının, o dönemin AKP-Cemaat koalisyonu tarafından ele geçirilmesi ve Cemaat kadrolarına devri anlamına geliyordu. Referandum sayesinde düzmece davalarla gerçekleştirilen tasfiye süreci daha da kolaylaşıyor, parti-devleti rejimine giden yolun en kritik aşaması böylece geçiliyordu.


O halde soralım: Murat Belge cemaat medyasında köşe yazmaya devam ederek ve Cemaat medyasından bir gazeteye “kandırıldık” diyerek ne yapmış oluyor?


Yaptığı şey basit, sırtını Cemaate dayamanın rahatlığı ve muhalifmiş gibi yaparak kimileri tarafından muteber aydın sayılmanın keyfiyle, bir kez daha “kandırılıyor”. Kandırılırken de, tıpkı diğer liberal arkadaşları gibi, Erdoğan-sonrası kurulacak olan ve Cemaatin de yer alacağı yeni iktidar bloğunda yeniden demokratçılık oynayacağı günlere hazırlanıyor. Ne diyelim, kandıranları bol olsun!