AYM’nin R.G.’de 24.10.2008’de yayımlanan AKP’yi kapatmama kararı, üç açıdan okunabilir: AKP’nin eylem ve söylemlerine yönelik geçmiş...

AYM’nin R.G.’de 24.10.2008’de yayımlanan AKP’yi kapatmama kararı, üç açıdan okunabilir:

AKP’nin eylem ve söylemlerine yönelik geçmiş,

Kararın yazım tekniği ve öne çıkarılan ölçütler,

Kapatmama sonrası AKP’nin tutumu.

 Bu yazıda sadece, karar gerekçesi ve  AKP’nin son günlerde sergilediği görüntü üzerine dikkat çekilecek.

Çoğunluk, muhalefette: AYM’lerin bir kısmı, kararlarını bütün olarak verir. Bizde olduğu gibi diğer bir kısmı ise, oyların rengini belli eder. İlki, yargı kararının etkililiği bakımından savunulabilirse de; ikinci uygulama, demokratiklik ve saydamlık ilkelerini yansıtır.

Fakat AKP kararını özgün kılan yön, çoğunluğun muhalefette kalması, azınlık oyunun ise yaptırımı belirlemiş bulunması. Karar, azınlık oyuna ait: ana gerekçe. Karşı oy yazısı, çoğunluğa ait. Çoğunluk oyu, muhalefete geçmiş. Her ikisine de karşı oy gerekçesi, bir üyeye ait.

Ölçülülük testi: Demokrasi, düşünce özgürlüğü, siyasal partilerin temsilî sistemde rolü, demokratik devlet, partiler demokrasisi, anayasal güvenceler, uluslararası norm ve ilkeler, lâik cumhuriyet, lâiklik-din özgürlüğü ilişkisi, demokrasi-lâiklik ilişkisi, Anayasa madde 24/son’un siyasal partilere yasakladığı alan vb, azınlık gerekçesinin eksen kavramları: “Davalı partinin Anayasa’nın 68. maddesinin 4. fıkrasında belirtilen ‘demokratik ve lâik cumhuriyet’ ilkesine aykırı bazı eylemleri belirlenmiştir.. Bu sorunlar …, toplumun dinsel konulardaki duyarlılıkları yalın siyasal çıkar amacıyla araçsallaştırılmış,…” “Dinin ve dinsel duyguların istismarı nedeniyle lâikliğe aykırı görülen davalı partinin eylemlerinin … kararlılıkla … yoğun biçimde işlendiği … odaklaşmanın kabulü gerekir”.

Lehteki öğeler ise, azınlık oyunu, AKP’yi kapatma yerine hazine yardımından yoksun kılma sonucuna götürüyor. Bu öğelerin yazımında olgusal yanlışlar, yanlış saptama ve değerlendirmeler yanısıra, tahlil  ve ölçülülük testine ilişkin eksiklikler bulunsa da, ulaşılan sonuç bakımından yaptırım, ölçülü. Özetle, ölçülülük testindeki zayıf halkalara rağmen, sonuç makul.

1961 Anayasası ve İHAM içtihadından hareketle, AYM’nin önceki kararlarına vurgu yapan çoğunluk görüşü ise, daha çok, lâiklik tanımı üzerinde yoğunlaşıyor: “Partinin, Anayasa Mahkemesi kararlarıyla anlam ve içerik kazandırılan lâiklik tanımlaması yerine, farklı bir lâiklik anlayışını savunarak, Anayasa’da cumhuriyetin nitelikleri arasında yer alan lâiklik ilkesini geçersiz kılmaya yönelik yoğun çabaları, amacını gerçekleştirme konusundaki kararlılığını ortaya koymuştur”. “Partinin başbakan, bakan, milletvekili, parti yöneticisi veya belediye başkanı konumundaki siyasal yaşamda daha etkili olabilecek üyeleri tarafından gerçekleştirilmesi, partinin demokratik rejim için yarattığı tehlikenin önemli boyutlara ulaştığını ve bu tehlikenin hazine yardımından mahrumiyet yaptırımıyla önlenemeyeceğini göstermektedir”.

Yetkinin artması ile tehlikenin ağırlığı arasında orantı kursa da, çoğunluk gerekçesi, azınlık gerekçesine göre zayıf. Her ikisi, şu nüansı yeterince vurgulamamış: Özgürlük öznesi olarak siyasal parti temsilcilerinin söylemi ile partinin iktidara taşıdığı, ama aynı zamanda parti temsilciliği sıfatını sürdüren iktidar sahiplerinin söylemi arasındaki nitelik farkı. Çünkü bu sonuncular, artık  milletvekili, bakan, başbakan gibi, karar alma ve uygulama yetkisine sahip devlet adamlarıdır.

Hem azınlık (4), hem de çoğunluk (6) oyuna karşı olan H. Kılıç, “özgürlük yalnızca ve daima farklı düşünenlerindir” (R. Luxembourg) sözleriyle başlayan yazısında, din ve kanaat özgürlüğü vurgusuyla, davalı partinin iktidar yoluyla demokratik düzeni ortadan kaldırmayı amaçlamadığı görüşünde.

Eğer üç ayrı gerekçe tek bir metin olarak yazılabilseydi, insan haklarının, demokrasi ve lâiklik ortak paydasını oluşturduğu sonucuna ulaşılabilirdi. Bu şekilde ikili veya üçlü diyalektik ilişkiden yoksun olsa da karar gerekçesi, bir bütün olarak , aslında AKP için yol haritası çizmiyor değil…

Eşit yurttaşlık ve artı hak yok, tek ırk var: Ne var ki aradan henüz üç hafta bile geçmediği halde, AKP’nin söylem ve faaliyetleri ile, AYM kararı ile kurulan üçlü halkaya ne denli uzak olduğunu gösterdi. Şu üç örnek, durumu sergilemeye yeter:

Kürtlere: “Tek”li söyleme karşı çıkan gitsin (Başbakan),

Alevilere: Eşit yurttaşlık mitingine tepki (Devlet Bakanı),

Gayrimüslimlere: Ulus devleti tek soya indirgemeye yönelik sözler (Millî Savunma Bakanı).

Sonuç: Ne eşit haklar (Aleviler), ne artı haklar (Kürtler), ne de etnik çoğulculuk (Rumlar ve Ermeniler), üstelik Lozan’a rağmen. Bu söylem ve eylemler, üç ana öğeden oluşan AYM kararı ışığında, ne demokrasi (azınlık görüşü), ne lâiklik (çoğunluk görüşü), ne de insan hakları (bir üyenin görüşü) ile bağdaşır.

Her şeye karşın; AKP iyi ki kapatılmadı. Öyle olsaydı, “ak parti”nin mezhepçi, ırkçı ve insan haklarına tamamen yabancı yüzü, örtülmüş olacaktı.