Radikal Sol Koalisyon (SYRIZA) sadece bizim değil, uluslararası sol çevrelerin de temel tartışma konusu. Yeni değil, ocak ayındaki seçim zaferinden bu yana böyle esasında. SYRIZA’nın büyük umutlarla işbaşına gelmesine “üzülenler” dahi oldu! Daha ilk andan itibaren, seçim gecesinden başlayarak salvolar başladı.

***

SYRIZA’nın “nasıl ve neden sol olmadığı” anlatılmaya başlandı. Tüm bunlar yapılırken solcu bir iktidarın neyi ne kadar yapabileceği de bir yandan merak konusuydu. “Liberal-sol” SYRIZA’nın boyunun ölçüsünü alacağı beklentisiyle bir kısım “sol” da ellerini ovuşturarak pusuda bekliyordu.

***

Tartışma, sol çevrelerde genel hatlarıyla ve ağırlıklı olarak, SYRIZA’nın vaatlerini yerine getirip getiremediği etrafında yürütülüyordu. Beş aylık bir süre zarfında nelerin gerçekleştirilebileceği hesaba katılmadan. Troyka ile sürdürülen müzakereler süreciyle birlikte bu tartışma ve saldırıların dozajı daha da arttı.

***

Troyka ile Atina arasında beş ayı aşkın bir süredir sürdürülen müzakerelerin bir anlaşmaya varmasıyla kesin hükümler de verilmeye başlandı. Brüksel’deki imzaların mürekkebi daha kurumadan, anlaşmanın metni açıklanmadan Çipras ve SYRIZA teslimiyetçi olmakla, ihanet etmekle suçlandı.

***

Eleştiri ve suçlamaların geldiği çevreler oldukça ilginç. Ülke içerisindeki her türlü manevralarını “reel politik” gerçeklik argümanıyla teorize eden çevreler “nasıl olur da anlaşma imzalanır”, “egemenlerle nasıl el sıkışılır” diye tutturmaya başladılar. Hedeflerinde Çipras ve sol hükümet vardı.

***

Ülke içinde siyasal İslamcılarla el altından işi tutan, koltuk uğruna AKP ile koalisyona dahi “evet” diyen, kendilerinden birisini Meclis’e göndermek için her türlü ittifak ilişkisine giren çevrelere göre tez elden Çipras’ın kellesi vurulmalıydı. Benzer bir “reel politik” durumun Yunanistan ve SYRIZA için de geçerli olabileceğini her nedense akıllara gelmez.

***

Brüksel’den çıkan elbette ki arzulanan, olması gereken bir anlaşma değil. Ancak anlaşma metnine bakılınca iki tarafın da kazanımlarının ve geri adımlarının olduklarını söylemek pekâlâ mümkün. Hatta Yunanistan’ın daha kazançlı çıktığı söylenebilir. Çipras, Troyka’nın, AB emperyalizminin, küresel finans çevrelerinin tüm saldırılarına rağmen diz çökmedi. Çipras’ın ifadesiyle sonuna kadar savaşıldı ve “onurlu” bir anlaşmaya imza atıldı.

***

Tartışmalar ve suçlamalar sürerken unutulan, görmezden gelinen şey ise şu: Yunanistan gibi her yönüyle uluslararası sistemin bir parçası olmuş bir ülkenin bu bağımlılık ilişkisinden kurtulması sanıldığı kadar kolay değil. Bir çırpıda bu bağların koparılması zor, bu zamanla peyderpey elde edilecek bir şey. Beş aylık bir süre zarfında yapılabileceklerin de bir sınırı var. Her şeyden önce bunun idrak edilmesinde yarar var.

***

SYRİZA bir ekonomik kriz üzerine oturdu, krizi iyi okudu, bunalmış halk yığınlarına bir çıkış önerdi. Bu bir devrim değildi, ancak devrimci bir süreçti. Çipras liderliğindeki koalisyon akıllı davrandı bu süre zarfında. Bazı sol yapılar umarsızca eleştiriyor ama 1917 Rusyası’nda ya da diğer devrimlerde yaşananları beklemek yanlış olur.

***

Şu an Yunanistan’da devrim olmadı, devrimci bir süreç başladı. Sınıf çelişkileri, sınıf mücadelesi daha keskinleşecek. Avrupa sermayesi Yunanistan’ı boğmaya çalışacak. Kavga, Avrupa çapında bir kavgaya dönüşecek. Yunanistan, Avrupa’da sol bir iktidarlar dalgasının başlangıcı olabilir. Tüm baskı ve anlaşmalara rağmen. Bu umut hala var.

***

SYRIZA’nın deneyiminden çıkarılacak çokça dersler var. Almak isteyenlere tabi. Her sola doğru açılış, sermayeye, emperyalizme her başkaldırı, diğer başkaldırıları besler. Ortak bir muhalefet dinamiğinin hem gerekli, hem mümkün, hem de zafere ulaşacağına ilişkin başarılı bir örnek ortaya koyduğu için önemli SYRIZA.

***

SYRIZA, eleştirilmez değil, elbette ki eleştirilmeli. Ancak özellikle de bazı sol çevrelerde vuku bulan eleştirilerde kantarın topuzunu kaçıranlara sormak lazım: Ne etti la bu SYRIZA size? Biten sadece ilk raunttu. Bu daha başlangıç. SYRIZA ve Yunanistan deneyimini yakından takip etmeye devam.