Google Play Store
App Store

Ekonomik kriz, seçim yenilgisi ana etmenler olsa da Erdoğan’ın "yumuşama" hamlesini sadece iç dinamiklerle açıklamak eksik kalır. Meselenin uluslararası boyutu da var: Gelmeyen dış destek, aşınan meşruiyet hepsi birer etken.

‘Yumuşama’ çıkışıyla Batı’ya verilen mesaj
Fotoğraf: AA

Dış politikada olmasa da içeride oyun kurmakta -ki bunda muhalefetin çok katkısı var- pek bir mahir olan AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, seçim yenilgisinin etkisiyle birden bire “normalleşmeyi” keşfetti. “Türkiye’nin yumuşamaya ihtiyacı var” diyerek yeni dönemin işaretlerini verdi.

Her sıkıştığında bir toplumsal/siyasal aktörü kendisine yedekleyerek/eklemleyerek yol almayı başaran Erdoğan’ın kurduğu tek adam rejiminin bekası ve meşruiyeti açısından bu manevralar şaşırtıcı değil.

Ekonomik ve toplumsal kriz, ağır seçim yenilgisi ana etmenler olsa da Erdoğan’ın "yumuşama" hamlesini sadece iç dinamiklerle açıklamak eksik kalır. Meselenin bir de dış ayağı, uluslararası boyutu var.

Malum, AKP tarikat-cemaatler, İslamcılar, liberaller ve sermaye koalisyonunun bir ürünü. Ama aynı zamanda ABD, AB, Körfez ülkeleri ve uluslararası finans çevrelerinin desteğiyle/yol vermesiyle 2002’de işbaşına geldi.

22 yıllık tek parti iktidarının otoriter bir rejim inşasına girişmesi, krizler, dış politikadaki çıkar çatışmaları derken AKP’yi iktidara getiren hem iç hem de dış ittifakta çatlaklar oluştu. AKP kredisini tüketti. Seçmen AKP/Erdoğan’ı terk etmeye başlarken Batılı başkentler, uluslararası toplum Erdoğan’la arasına mesafe koymaya, küresel finans çevreleri muslukları kesmeye başladı.

REJİM NE YAPMAK İSTİYOR?

Saray rejimi hiç olmadığı kadar darda. İçeride de dışarıda da kımıldayacak alanı gün geçtikçe daralıyor. Ne finans çevrelerinden ne de Batılı liderlerden dilediğini alamıyor. 31 Mart yenilgisi, Beyaz Saray’a ziyaretinin iptali, gelmeyen dış kaynak derken üst üste binen bu etmenler Saray’a manevra yaptırdı.

1- Sermaye, para, dış kaynak arayışı

Erdoğan dış kaynak arayışı için uluslararası çevrelere selam çakıyor. Malum ekonomi derin krizde. İktidar dört bir koldan sıcak para ve yatırımcı arayışında. Mehmet Şimşek aylardır finans merkezlerinin kapılarını çalsa da nafile. Uluslararası finans çevreleri kredi musluklarını gevşetmiş değil, para gelmiyor. Körfez Arap ülkelerinden dahi para akışı sağlanamıyor.

2- AB ile ilişki geliştirmek

Mayıs seçimlerinin ardından ülkenin koordinatlarını yeniden Batı’ya endeksleyen rejim, uluslararası arenadaki yalnızlığını giderme peşinde. AB ile ilişkiler resmen kopmuş halde. Bu durum sermaye akışını engellediği gibi siyaseten de fiili bir tecrit durumu yaratmış bulunuyor. İktidar cephesi AB ile ilişkiyi yumuşatmak, aradaki gerilimi gidermek istiyor.

3- ABD ile 'normalleşmek'

Ankara, İsveç’in NATO üyeliğine “evet” dese de karşılığında istediği ödünleri tam olarak alabilmiş değil. F16’lardan F35 savaş uçaklarına ve diğer savunma sanayi projelerine pek çok pürüz söz konusu. İkinci kez başkanlığa hazırlanan Joe Biden, dört yıllık ilk döneminde Tayyip Erdoğan’ı Beyaz Saray’a çağırmadı. Bu ayın başlarında yapılması planlanan Beyaz saray ziyareti de son anda iptal edildi. Kasım’da seçime gidilecek ABD’de bir başkan NATO müttefiki Türkiye’nin liderini Beyaz Saray’da ağırlamayarak “tarihe” geçecek bu gidişle.

GÜÇ KAYBEDİNCE DIŞARIDAN GELEN BASINÇ ARTTI

Prof. Dr. Barış Doster de Erdoğan’ın “normalleşme” daha doğrusu “yumuşama” hamlesinin arka planında bu üç etmenin bulunduğu görüşünde. Prof. Dr. Doster, “İktidar ekonomik kriz nedeniyle dış kaynak arayışında, “değerli yalnızlık” söylemleriyle yol alınamayacağını görüldü. Uluslararası çevreler de yumuşama olmazsa sana kredi, kaynak yok, para muslukları açılmaz dedi” ifadelerini kullanıyor. Prof. Dr. Doster, Batı’dan yani uluslararası toplumdan bu süreçte gelen basıncın nedeni olarak da iç siyasette iktidar blokundaki gerilemeyi işaret ediyor. Ve ekliyor, “İktidar bloku eğer güç kaybetmeseydi yumuşama için bir dayatma da olmazdı” diyor.

KÖKLÜ DEĞİŞİKLİKLER OLMAZSA KAPILAR AÇILMAZ

Peki siyasetin varsayıldığı gibi “yumuşama dönemi”ne geçişi ne getirir? İddia edildiği üzere bu görüşme trafiği iktidarın yarattığı kutuplaşmayı törpüler mi?

Emekli Büyükelçi Faruk Loğoğlu, iktidarın dışarıda hamle yapma imkânını sıfırladığını, Ukrayna’da oynayacağı rolün kalmadığını, İsrail-Filistin meselesinde de yanlış kararlar nedeniyle rolünü sıfırladığını söylüyor. Köklü değişiklikler olmazsa ABD-AB’nin tatmin olmayacağını ve kapıların açılmayacağını kaydeden Loğoğlu, Kavala-Demirtaş tutukluluklarının her platformda Ankara’nın karşısına çıktığını belirtiyor. Kavala-Demirtaş meselesinde adım atılırsa bunun dışarda göreceli bir etkisinin olacağı kanaatinde. Loğoğlu, “yumuşama” adımının bir oyun olduğunu ileri sürerek muhalefetin ülkenin ciddi yaşamsal sorunlarına yoğunlaşması gerektiğini ifade ediyor.

CHP lideri Özgür Özel de geçen günlerde Strasburg’da Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde (AKPM) Türkiye heyetiyle görüştüğünü ve heyetin orada sürekli kendilerine Osman Kavala’nın hatırlatıldığını ve Türkiye heyetine adım attırılmadığını söylemişti. AKP’nin milliyetçi milletvekili Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi üyesi Tuğrul Türkeş de Özel’i teyit ederek Kavala çıkışı yapmış ve “Türkiye’nin büyümesi özgürlükle olur, cezayla değil” açıklamasıyla bu duruma dikkat çekmişti.

AB’DEN GELEN MESAJLAR ETKİLİ OLDU

Strasburg Üniversitesi’nden Prof. Dr. Samim Akgönül de Demirtaş ve Kavala’nın AİHM kararına rağmen bırakılmamasının, AİHM’de Türkiye aleyhine çıkan insan hakları kararlarına uyulmamasının her alanda Ankara’nın karşısına çıktığını belirtiyor. Hem Avrupa Parlamentosu’nda hem de AK’de bu konuların sürekli gündeme geldiğini kaydeden Akgönül, “normalleşme” hamlesinde AB’nin belirleyici etkisine vurgu yapıyor. AB’den Türkiye’nin evrensel hukuk normlarına uyulması için uzun bir süredir basınç olduğunu belirten Prof. Dr. Akgönül, “AB’nin normalleşme üzerinde doğrudan etkisi var. Buradan gelen mesajlar etkili oldu. Erdoğan uluslararası bir meşruiyet, saygınlık peşinde. Bunun için de içeride normalleşmeye ihtiyacı var. Normalleşme sinyalleri verirse ya da bu yönde adımlar atarsa yeniden popülist liderler tarafından ağırlanmayı bekliyor. AKP içinde de bir tartışma var, Tuğrul Türkeş gibi bir kesim Kavala, Demirtaş kararlarından, AİHM kararlarına uyulmamasından rahatsız” ifadelerini kullanıyor.

ATMOSFERİ KİM ZEHİRLİYOR?

Siyasal İslamcı rejimler/yönetimler her tarafta kaybettiler. Bu rejimlerin Türkiye ayağında da durum farklı değil. Bunun pekala farkındalar. Siyasal İslamcı rejim için hem bölgesel gelişmeler, hem ekonomik koşullar, hem de toplumsal etkenler nedeniyle çember daralıyor.

“Yumuşama” adı altında rejimin restorasyonu sağlanmak isteniyor. Tam da bu nedenle “yeni açılım”a mesafeli duranlar, eleştirel gözle bakanlar hedefe konuyor. Erdoğan siyasette yumuşama istemeyenlerin yapıcı atmosferi zehirlemek için uğraştığını söylerken bu durumdan duyduğu rahatsızlığı açıkça dile getiriyor.

Çanlar Saray rejimi için çalıyor. Rejim çözülmeye başladı. Erdoğan kendi iktidarının tahkimatı için tüm olanakları zorluyor. Bunu yaparken de hem iç hem de dış destek peşinde. “Yumuşama” hamlesi ile bir taşla birden fazla kuş vurmanın peşinde.