‘O çekilsin lan kenara’ dese…
Türkiye’nin yakın tarihini belirleyen iki dramatik olayın sonrasında yaşananların arka planı… Detay değil, resmin büyüğü. Biri Soma’da. 301 kişinin katledildiği maden kazasından sağ olarak kurtulan işçi hastaneye götürülmek üzere sedyeye yatırılırken; çizmelerini gösterip soruyor: “Sedye kirlenmesin, çıkarayım mı?” Yanlış anlaşılmasın; ‘ezikliğin’ değil, ‘ezilmişliğin’ görüntüsü.
Diğer görüntü birkaç gün öncesine ait. Adana, Aladağ’da Süleymancıların yurdunda ihmaller zinciri, kurumsallaştırılan gericilik nedeniyle yanan kız çocuklarının cenazesinde… Kameraman, muhabir, yönetmen… Her neyse işte… Daha çok bir zihniyet… ‘Az sonra kızını toprağa verecek babayı’ uyarıyor: “Şöyle bir kenara çekil, büyük adamlar görünecek!” Acılı baba, iğne batırılmış gibi kadrajdan çıkıyor. AB Bakanı Ömer Çelik görünüyor. Yanlış anlaşılmasın; DNA’ya kaynamış refleks! ‘Ezikliğin’ değil ‘ezenin’ görüntüsü.
Mevzuu eski. Sosyal devlet yerine, ‘devlet baba’ çakallığının tezahürü. ‘Hem döverim, hem severim’ ruhunun ‘erkek’ figürüyle dayatılması. Çok ilgisi var! Eski filmlerde izi bulunuyor. Kapsamlı sigara yasağından önce. Hastane koridorlarında, doğumhane önünde, uçağın içinde dumanı tüttürebiliyorsun. Ama… Sigarayı, öteden beri ‘serbest olduğu zamanlarda bile’ devlet dairelerinde içemiyorsun! Devlet, baba ciddiyetinde, devlet lakayt değil! Önünde düğmeni ilikleyeceksin, karşısında otururken bacağını indireceksin, sigaranı göstermeyeceksin!
Devlet… Gel diyince gelecek, git deyince gideceksin. Fotoğraflar; ‘ezikliğin’ değil, ‘ezilmişliğin’ yansıması. Canını zor kurtarmış madencinin ‘kızını az sonra toprağa verecek babanın’ hücrelerine sinmiş, içine zorla sindirilmiş itaat. Yeni değil, bin yıllık mazisi var.
İtaate koşullandırılmış, refleks olarak tabutun başından ayrılıyor, refleks olarak devletin sedyesini kirletmekten korkuyor. ‘Garibanlık’ dediğin bu! Alçaklık, yüzsüzlük, ‘garibanı yaratıp’ sözde onu kolluyorum fikrini yayanda. “Mecbursun, tevekkül edeceksin, beterin beterinden sakınacaksın!” Devlet aklı… Devletin aklı çakallığa eriyor. Sistemi böyle kuruyor.
Madenciye, babaya bakıyorsun… Yok suçu! Öğretilmiş çaresizlik, öğretilmiş itaat! Devlet, 14 yıllık siyasal iktidarla, daha ileri bir model de sunuyor. İş kazası ‘fıtrat’, 21. yüzyılda yanarak ölüm ‘kader oluyor’. Siyasal İslam’ın paket programı! Kadere karşı çıktın mı dinsizsin! AKP, sokağı, sokağın ruhunu biliyor. Bu bilgiyi ‘modern çağın’ PR ahlakıyla birleştiriyor. Yandaşının gazetesinde, medyasında reklamı basıyor: “Üç gün aynı beyaz gömleği giydi…” İşi gücü bıraktı, halkın cenazesini kaldırdı!”
Bir parantez açıp içine, ‘acılı insana’ çekil bakan TV’ye çıkacak deme haysiyetsizliğini gösteren meslektaşlarımızı koyarak parantezi kapatalım. “Ne yapalım, işi bu, ondan bunu istiyorlar, emir eri” vıdı vıdısından bıktığımızı da tam bu noktada ifade edelim. Kameraman, muhabir, yönetmen… Her neyse işte… Daha çok bir zihniyet… Paralı asker! Simit satıp onurlu yaşaması gerekenler listesinde yeri olan kişi, kişiler!
Halka bühtan kolay. Oysa; daha çok itaat, refleks, PR… Fakat en çok da korku… Korkarlar… Bilirler çünkü… Bir tarafta şöyle dursun. Devrim ‘bir an’dır. Pamuk ipliğidir. “O çekilsin lan kenara” ya da “Al sedyeni başına çal” dediği anda… Hiçbir şey eskisi gibi olmaz!
***
Madenciler gününde cezaevinde
Soma Katliamı’ndan sağ kurtulup tazminat ödenmeyen, haklarını aradıkları için sayasız kere işlerinden kovulan madenciler birkaç gün önce tutuklanıp cezaevine gönderildiler. İki işçi, 4 Aralık Madenciler Günü’nü de cezaevinde geçirdi.
13 Mayıs 2014’te Soma Kömürleri A.Ş. ve onu denetlemekle yükümlü devletin, iş sağlığı ve işçi güvenliğini hiçe saymamasın bir sonucu olarak Eynez’de 301 madenci katledildi. Şirket sağ kurtulanları işten attı, devlet madencilere gaz, su sıktı, tekme attı. Ailelere katliamın hesabı sorulmasın diye baskı yapıldı. Dahası işçiler tazminatlarını alamadı.
301 kişinin katledildiği Eynez Ocağı’ndan sağ kurtulan Gökhan Ayaydın ve Volkan Çetin de diğer işçiler gibi işten atıldı ve tazminatlarını alamadı. Sendikal mücadele içerisinde yer alarak, Maden İşçileri Dayanışma ve Mücadele Derneği’ni kuran Ayayadın ve Çetin’in başına gelenler bununla bitmedi.
İmbat Madenleri’nde çalışmaya başladıktan sonra da üzerlerindeki baskılar azalmadı. Hem şirket hem devlet adeta, “Sadece madene inin ve dayanışma faaliyetlerinden elinizi çekin” dedi. İki işçi bu süreç içerisinde de kapı dışarı edildi.
Ancak madenciler mücadelelerinden vazgeçmedi. Eylemleri sonuç verdi ve başka maden ocaklarına yerleştirildi. Sonunda devlet örgütlü mücadeleyi sürdüren ve dayanışma ruhundan vazgeçmeyen Ayaydın ve Çetin’den kurtulmanın yolunu buldu. Son olarak Soma Kınık’taki Polyak Madeni’nde çalışan işçilerin haklı taleplerine destek vermek için onlarla bir araya gelen iki madenci tutuklandı.
Madenci Derneği de terör örgütü sayıldı
301 kişinin yaşamını yitirdiği madenden sağ kurtulan, işsiz kalan, tazminat alamayan ve sonrasında örgütlü mücadeleyi sürdürdükleri için kapı önüne konulan iki madencinin kurduğu Maden İşçileri Dayanışma ve Mücadele Derneği de terör örgütü sayıldı.
Bu bir yana ‘madencinin madenciye destek olması’ da terör faaliyeti sayıldı. Tutuklanan işçiler için hazırlanan iddianamede, ‘Polyak maden işçilerine destek olmak’ ve ‘bununla amaçlananın ne olduğu’ gibi tuhaf sorular soruldu.
Çocuklara ders verenler de tutuklandı
Maden ocağından sağ çıkan iki madenciyi tutuklamak yetmedi. Onlara destek veren Fırat Kaya, Turgut Onur, Gündoğan İşçi ve madenci çocukları anne babaları işteyken onlara gönüllü ders veren Mehmet Ter de ‘terör örgütü üyesi oldukları gerekçesiyle’ tutuklandı.