Son seçim bize gösterdi ki Türkiye Cumhuriyeti sadece emperyalist işgalin hedefi değil, bu hedefi gerçekleştirmek için yerli işbirlikçilerinin de sürekli tasallutu (saldırı/sataşma) altında…

***

AKP iktidarı, çağdaş Türkiye’nin emperyal güçlerin önünde büyük bir engel oluşturacağını bildiği için, bir yandan Cumhuriyetin temel ilkelerini yok etmeye çalıştı, diğer yandan halkın aç ve cahil kalması için yaptığı vahşi planları uyguladı.

İşgal ettiği devletin kaynaklarını yandaşlara aktarırken, eser miktarını da halka adeta sadaka gibi dağıttı…  

Amaç belli; aç ve işsiz kalma nedenlerini sorgulayamayan bilinçsiz yurttaşı, karnını doyurmak, yaşamını sürdürmek, ailesini korumak, kısaca, mağduriyetini gidermek için iktidarın gücüne biat etmeye zorlamak…

***

Uygulanan bu politikayla AKP, yalnızca devleti kullanarak sefil ettiği yurttaşın karın tokluğu karşılığında hayatta kalmasına izin vermiyor, aynı zamanda cahil bıraktığı, inancını sömürdüğü, kaderciliğe alıştırdığı geniş bir toplumu, tarikat ve cemaatlerin eline teslim ediyor… 

***

Oysa Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş olabilmesi; “din ve devlet işlerini ayıran”, yani, demokratik sosyal hukuk devletiyle yönetilen, üreten ve adil paylaşan, özgürlük ve barış içinde yaşamasını sağlayan laik ilkeler bütününe bağlıdır…

***

CHP yönetiminin “LAİKLİK İLKESİNİ” unuttuğu andan itibaren AKP, Türkiye’yi “GERİLEŞTİRME” çabalarına hız verdi.

Önce eğitim sistemine saldırdı. Bilime değil dine dayalı eğim politikasını izledi.

Kendi dilinde okuduğunu anlamayan eğitim sistemi kurdu. 

“Dindar ve kindar Gençlik “hedefiyle tüm değer yargıları ve toplumsal ahlakı yok etti.

***

Sonra yargıyı eline geçirdi ve düşünce, ifade, gösteri ve toplanma özgürlükleri yok etti.

Öyle bir hale geldi ki, geçtiğimiz pazar Taksim’de “Onur Yürüyüşü” yapılacak korkusuyla, Tophane’den Karaköy’e, Kasımpaşa’dan Şişli’ye kadar tüm bölgelerden Taksim ve Beyoğlu’na çıkan yolları binlerce polisle kapattı.

***

AKP’nin koltuktan kalkmamak için attığı her adım anayasaya aykırıydı. 

Seçim kararının alınışı, Erdoğan ve bakanların adaylıkları, valilerin ve bürokratların parti üyeleri gibi çalışmaları, yalanlar, sahte videolarla algı yönetimi ve TRT’nin borazanlığı vs.

***

Anayasal düzene sahip çıkmayan ve ucube rejimin anayasal dayanaklarını öğrenmek zahmetine bile katlanmayan başta CHP olmak üzere, 6’lı masa muhalefeti, sonunda 14/28 Mayıs seçimlerini kaybetti. 

Kusuru önce kendinde aramayan, tüzüğü, programı ve kadrosuyla çelişkiler içinde olan CHP, Türkiye için dönüm noktası olan bu seçimin sonuçlarını bile doğru dürüst irdeleyemedi…

Değişim talebini isimlere indirgedi, toplum ve parti tabanının “Sağcı partilere öykünmekten vazgeç” uyarılarına kulak asmadı ve “CHP’nin ilkelerine” sahip çıkma talebini geçiştirdi…

Sola değil de, sağa açılma politikasının Cumhuriyetin temel ilkelerine karşı olduğu bilinmesine rağmen ısrarla bu yanlışı devam ettirdi… 

***

Tek adam rejimine rağmen hala Meclis’te milletvekillerinin sayısı, anayasa değişikliği için önem taşımaktadır.  

Şayet, CHP listesinden Meclis’e giren 39 sağcı milletvekiliyle, Cumhur İttifakı’nın 323 milletvekili beraber yol yürürse, anayasa değişikliği için gerekli olan 360 milletvekili sayısına ulaşıyor olması tesadüf müdür?

Yoksa çok etkili bir toplum mühendisliği midir?

Bu soruların cevabını zaman içinde anlayacağız…

Nasıl bir yanıt alacağımız şimdilik meçhul, ancak görülen o ki, Meclis’te AKP’nin “gerici bir Anayasa yapmasına” olanak tanıyacak imkân doğmuştur.

Nitekim AKP cenahı, yeni anayasada ilk 4 maddenin kaldırılması, çok eşlilik, kadın erkek eşitliğinin reddedilmesi, kadınlarda kıyafet zorunluluğu gibi gericiliği ayyuka çıkaran örnekleri sergilemeye başlamıştır…  

Böyle Talibanvari  anayasa oluşursa sorumlusu ve müellifi kim olacak? 

***

10 ay sonra Türkiye yeni bir seçimle karşı karşıya. 

Belediyeleri yönetecek kadrolar belirlenecek. Kim belirleyecek?

CHP’de değişim isteyenlerin kafasındaki öncelikli sorulardan biri de bu!

CHP’nin değişim ihtiyacı isimlerin yer değiştirmesiyle gerçekleşmeyecektir.

CHP’de istenen değişim, misyonu ve vizyonuna uygun sol ve sosyal demokrat bir parti olmasıdır.

İlkeleriyle bütünleşmiş, üyesi bilinçli, örgütü güçlü, dünya ve ülkedeki değişimleri yakından takip eden, söz ve karar hakkının üye ve örgütte olduğu, politikaları Parti Meclisinde oluşturulan, kimlik siyaseti gütmeyen yönetimlerce yönetilmelidir…

CHP Genel Başkanların baskısıyla yönetilen bir parti olamaz.

İlçe, il başkanları, belediye ve milletvekili adaylarını genel başkanın doğrudan belirlediği bir partide üyenin hakkı, varlığı ve saygınlığı  yok olur.

CHP böyle bir düzenden çıkmalıdır.

***

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başkanlığında alınan Kurultay kararı yerindedir… 

Bu karar hem parti hem de ülke için çok önemli bir adımdır…

CHP bir kez daha kaybetmemelidir!