Google Play Store
App Store

Üniversitede bir hocamız vardı. Her sınavda öyle bir soru sorardı ki, yanıtlamaya Fransız Devrimi’nden başlamak zorunda kalırdık. Büyük resmi okuyacağız diye önümüzü göremeyip düştüğümüz de oldu, önümüze fazla bakıp yolu göremediğimiz de… Öyle böyle derken dengeyi bulduk. Günün cevapları, geçmişin büyük kırılma anlarında filizleniyordu. Gerek toplumsal, gerek kişisel; karşılanmayan, bastırılan her talep zamanın akışını ve algısını değiştiren bir patlamayla kendini dayatıyordu. Tıpkı dünyanın dibini kaplayan sıcak kayaların yüksek basınçla yüzeyden dışarı taşıp püskürmesi gibi. Zaman akışında meydana gelen bu yukarı yönlü kırılma, örneğin kendini Fransız Devrimi’nde, dünya savaşlarında ya da Gezi’de gösterdi. Tarihte çeşitli sebeplerle meydana gelen bu anlarda kimileri inisiyatif aldı, kimileri sürüklendi. Bazı olaylar özgürleştirdi, bazıları tutsaklaştırdı. Patlamanın toplumda, ileri ya da geri, iki yönlü de gerçekleşebilecek bir sıçramaya neden olabilecek gücünü kimin kontrol ettiği ise günün sonunda zamanın ruhunu belirledi. Süreci doğru okuyanlar için daha kalıcı, doğru okuyamayan ya da kendine göre manipüle etmeye çalışanlar içinse sadece kısa vadeli ‘zaferler’ doğurdu. Bu bana kalırsa, hayatın bize gösterdiği en açık örüntüsü.

***

Türkiye tarihinde, daha önce eşi benzeri görülmemiş bir kalabalık taleplerini duyurmak için yaşadığı şehrin sokak ve meydanlarını doldurarak isyan ettiğinde, tam da bu tarif etmeye çalıştığım büyük kırılma ete kemiğe büründü, adını yazdırdı: Gezi Direnişi! Toplum, özellikle de gençler Erdoğan’ın muhafazakâr fikir ve inanç dünyasına göre yaşamayı reddederek hayatlarının ele geçirilmesine karşı çıktı. Şehrin havasına oksijen veren o birkaç ağacı söküp yerine beton dökmek isteyen iktidarın baskıcı otoriter karakterinden bunalmış milyonlarca insan için Gezi Parkı, kendilerini nefessiz bırakanlara karşı bir araya gelip seslerini güçlendiren tarihsel bir sembole dönüştü. Yüzüne yüzüne parmak sallayan, kibirli, sinirli, anlayışsız ve diyaloğa kapalı siyasi liderlikten bıkmış insanlar şehirlerin park ve meydanlarında çember kurup konuşmaya başladı. Halk meclisleri doğdu. Kafesin içinde şemsiye ucuyla dürtülmek istemeyen, karanlık çağlardan kopup gelen onu giyme bunu içme öğütlerinden yılmış gençler, herkes herkesi rahat bıraksın diyerek kendinden farklı olanla el ele tomaların önünde durdu. Farklı siyaset anlayışında olan ya da siyasetsiz fark etmeksizin, özgürlük ve demokrasi talebiyle bir arada gaz yedi. İttifaklar böyle doğdu.

***

Gezi’nin zaman ve siyaset içinde meydana getirdiği o büyük sıçrayışı Erdoğan kendine tehdit olarak gördüğü için, elindeki iktidar gücünü baskıyı artırarak geriye doğru manipüle etmek istedi ve kısmen de olsa başardı. Kısmen, çünkü yönetim anlayışına karşı gerçekleştirilen böylesi büyük bir başkaldırı, tıpkı iyileştirmek yerine elle bastıra bastıra kanı durdurmaya çalışmak gibi, geçici ve kendisi için sürekli bir enerji kaybı. Oysa insanlar o günün taleplerine bugün yenilerini eklediler. Bugünün siyasileri, Gezi’nin halk meclislerinde filizlenen diyalogu güçlendirme çabalarına kayıtsız kalamıyor. Tıpkı tomaların önünde duranlar gibi, tek adam rejimine karşı ancak ittifaklar kurarak başarılı olabileceklerini biliyorlar. Unutmasınlar. Yaşlı, inatçı, katı, kibirli dil ve tavırdan bıkan milyonlarca insan; genç, kararlı, diyaloga açık, mütevazı dil, tavır ve siyaset talebini sürdürüyor. Hakkı yendiğinde pes etmeyen, kollarını sıvayıp işe koyulan, seçim otobüsünün arkasından koşup ona ‘Her şey çok güzel olacak’ diyen çocuğun dileğini kendine slogan yapan İmamoğlu’nu Beylikdüzü’nden merkeze taşıyan teveccühün sebebi bu. Alçılı, Özköklü otobüs fotoğrafını eleştirenleri akıllı olmaya davet etmek yerine yolu kaçırmamaya odaklanmak daha akıllıca olur. Gezi’yi doğru okuyan talebin sadece bir lider değil, sistem değişimi olduğunu görür. Toplumsal kutuplaşmayı, halkı kin ve düşmanlığa tahrik eden, omurgasız olmakla övünen insanlarla çözemez, o çok arzuladığınız kucaklaşmayı yapamazsınız. Taban da, toplumun hangi kesimini temsil ettiği belirsiz isimlerle değil, sözünün kıymeti olan kişisele genişletilir. Kendini bile taşıyamayan itibarsızları yük ederseniz, o otobüsün aksı kırılır.