Geçen haftaki yazımızda Orta Vadeli Program (OVP)’ın cari işlemler açığıyla finanse edilen bir büyüme stratejisi

Geçen haftaki yazımızda Orta Vadeli Program (OVP)’ın cari işlemler açığıyla finanse edilen bir büyüme stratejisi üzerine kurulduğunu ifade etmiş ve ardından bu stratejinin geçmişte olduğu gibi önümüzdeki üç yıllık dönemde (2011-2013) de istihdam yaratma olanağının çok sınırlı düzeyde kalacağını ileri sürmüştük.

Eleştirilerimize kaldığımız yerden devam ediyoruz. OVP istihdam artışı için sihirli bir formül öneriyor: İşgücü piyasalarının esnekleştirilmesi. Aslında bu öneri yeni de sayılmaz. Önerinin ayrıntıları, Haziran 2010’da hükümet tarafından açıklanan Ulusal İstihdam Stratejisi’nde yer almıştı. İşgücünün esnekleştirilmesi; daha düşük ücret ve uzun çalışma saatleri, güvencesiz çalışma, sendikasızlaştırma ve kıdem tazminatından yoksunluk anlamına geliyor. Aslında bu sayılanlar bilinmedik şeyler değil. Bir kısmı geçmişte uygulandı ve uygulanmaya devam ediyor. Ancak görüldü ki, bu uygulamalarla istihdam artmıyor. Bu uygulamalarla istihdam artmadığı gibi, ayrıca istihdamın kalitesi de bozulmuş oluyor. Dolayısıyla, denenmiş ve çözüm olamamış uygulamaların kapsamının daha da genişletilmesi, istenilen sonuçları yaratamayacaktır.

OVP’nin bir diğer sorunu, içsel tutarlılıktan yoksun oluşudur. OVP’nin Ödemeler Dengesi başlığı altında sıralanan makroekonomik politikalardan birisi şöyle formüle ediliyor. “Üretim ve ihracatın ithalata olan yüksek oranlı bağımlılığını azaltmak amacıyla özellikle ara malları ve yatırım mallarında yurtiçi üretim kapasitesini arttırıcı politikalara ve desteklere devam edilecektir”. Oysa ne böyle bir politika bugüne kadar uygulanmıştır ne de gelecekte bu mümkündür. Çünkü TL’nin dövize karşı reel bazda yüzde 7 dolayında bir değerlenmenin öngörüldüğü bir ekonomide (2011-2013 döneminde kur artışı yüzde 8 dolayında beklenirken, kümülatif enflasyon yüzde 16 olarak öngörülüyor. Yani, enflasyon kur artışını ikiye katlıyor) üretimin ve ihracatın ithalata olan yüksek oranlı bağımlılığı bırakınız azalmayı daha da katmerleşir. Kaldı ki, TL’nin öngörülerinden de daha fazla değerleneceği çok açıktır. Çünkü, Dolar-TL kurunun üç yıl birbiri ardına yükseleceği öngörüsü (Dolar-TL kurunun 2011’de 1,5560’a, 2012’de 1,5860’a ve ardından 2013’de 1,6260’a yükselmesi bekleniyor) gerçekçi değildir. Dövizin daha da ucuzladığı bir ortamda çok açıktır ki, üretici ve ihracatçı yürüttüğü ucuz girdi ithalatını sürdürmeye devam edecektir.

OVP’nin bir diğer sorunu, öngördüğü politikaların takipçiliğini yapmamasıdır. Geçen yılki OVP’de mali kuralın uygulanmaya konulmasını öngören reform dahil birçok reform alanları ayrıntılı bir şekilde programlanırken, yeni OVP’de bunlardan hiç söz edilmemesi ve uygulama sonuçlarına yer verilmemesi düşündürücüdür.

OVP’den verdiğimiz bu sorunlu örnekler daha da çoğaltılabilir. Şimdi Orta Vadeli Mali Plan (OVMP)’ın değerlendirmesine geçebiliriz. OVMP de OVP gibi bütün kurgusunu sıcak paraya dayandırıyor; çünkü çerçevesini çizdiği merkezi yönetim bütçesinin gelir kalemi, büyük ölçüde sıcak para girişine bağlı. Sıcak para girişiyle ithalat, dolayısıyla ithalattan alınan vergiler artıyor. Ayrıca sıcak paranın uyardığı büyümeyle iç talep (tüketim) canlanıyor, dolayısıyla dahilde alınan KDV ve ÖTV de artış gösteriyor. Böylece, ortaya dolaylı vergi ağırlıklı bir bütçe yapısı çıkıyor. Adil olmayan bu vergiler, geçmiş OVP’lerde olduğu gibi bu kez de yine başta emekçiler olmak üzere geniş halk yığınlarının sırtına yükleniyor. Ayrıca mali disiplin uğruna bütçe giderlerine yapılan kısıntılar ve giderlerin dağılımından da anlaşılıyor ki, vergi yükünü çekenlere ödedikleri vergi yol, su ve hizmet olarak geri dönmüyor.

Ancak OVP’nin 2011 bütçe büyüklüklerinden anlaşılıyor ki, dönemin tek istisnası seçim yılı olan 2011 yılıdır. İddiaların aksine 2011 yılı, seçim bütçesinin uygulanacağı bir yıl olacaktır. Geliniz, bu yargıya nasıl vardığımızın açıklamasını 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi’yle ilgili değerlendirme yazımıza bırakalım.