Gün geçmiyor ki, dış basında Türkiye’yi zora sokan bir haber çıkmasın. Gün geçmiyor ki, uluslararası kurumlardan biri ülkemizle ilgili acı bir rapor yazmasın. Gün geçmiyor ki, dış dünya ile kavga ettiğimize dair iktidardan bir açıklama yapılmasın…

Adeta her geçen gün AKP iktidarındaki Türkiye, dünya uluslar ailesi içinde saygınlığını yitiren, itibarını kaybeden bir ülke haline getiriliyor. Skandal üzerine skandallar yaşanırken, suçlu hep dış güçler; AKP ise doğruları yapan, güçlü, muktedir olarak anlatılıyor! Ama artık yurttaş, bu sözlere inanmıyor ve iktidarın aldatmacasına kanmıyor.

***

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, AB Genişleme Paketi ve ülke raporlarını açıkladı. AB Genişleme ve Komşuluk Politikası Komiseri Oliver Várhelyi’nin Avrupa Parlamentosu’na sunduğu rapor, Türkiye’nin bugünkü hazin durumunu açıklıyordu. AB üyeliğinden bahis bile edilmeyen raporda, Türkiye’yle ilişkilerin, üçüncü ülkeler düzeyine indirildiği görülüyor!

***

Rapor, demokratikleşme alanındaki geriye gidişi temel boyutlarıyla ele alıyor. Türkiye’nin dünyada ekonomik ve siyasal güvenilirliğini kaybetmesinin nedeni olarak da laik demokrasiyi askıya alan ve devleti hukuk devleti olmaktan çıkaran AKP iktidarı olduğunu açıklıyor.

***

Özetle raporda, “Başkanlık sistemi; yürütme, yasama ve yargı arasındaki ayırım gücünü kaldırdı. Meclis’in işlevsiz bırakılması sonucu merkezileşen partili Cumhurbaşkanlığı, denetleyen ve dengeleyen mekanizmaları da yok etti. Bu durum; Türkiye’nin demokratik kurumlarının yok olmasına neden oldu. Yürütme organının demokratik hesap verebilirliğini ise seçimlerle sınırlı bıraktı. Cumhurbaşkanı bağımsız olması gereken Merkez Bankası Başkanı’nı keyfi olarak üç kez değiştirdi. Muhalefet partilerinin belediye başkalarına dönük baskıların sürmesi yerel demokrasiye daha da zayıflattı. Kısıtlayıcı önlemler, sivil toplumun özgürlüklerini kullanmasında geriye gidişe neden oldu” deniyor. Rapor, ortaya çıkan siyasi kriterlerin demokrasiden geri dönüş olduğunun altını çiziyor!

***

Devamla, “Cumhurbaşkanlığı sistemi, hükümet organlarının ve devlet idaresinin işletilmesini olumsuz etkiledi ve kamu yönetiminin siyasileşmesine yol açtı. Cumhurbaşkanlığı, karar ve kararnameleri çok aşırı kullanımı nedeniyle Meclis’in yasal fonksiyonları zayıflatıldı! Meclis, partili Cumhurbaşkanı’nın isteği doğrultusunda 821 yasa teklifinden sadece 61 tanesini onayladı. Aynı dönemde sosyo-ekonomik politikalar gibi Cumhurbaşkanı Kararnamesi alanlarına girmeyen konular da dahil olmak üzere 77 kararname yayımlandı. İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılma sürecinde de Meclis’in dahli olmadı” saptamasıyla da tek adam rejiminin otokratik bir yapıda olduğunu açıklıyor!

***

Rapor, en çok insan hakları ve yargı bağımsızlığının üzerinde duruyor. Yargı için, “2016’dan beri gözlenen ciddi gerileme devam ediyor” deniyor. “Yargı bağımsızlığının sistemik eksikliği ve hâkim ile savcılara dönük baskılardan kaynaklanan endişeler arttı” diye de ekleniyor.

***

“Temel insan haklarındaki kötüleşme vahim bir hal aldı” alt başlığıyla; “Olağanüstü hâl zamanında getirilen önlemlerin büyük çoğunluğu hâlâ uygulamada. Bu nedenle gazeteciler, yazarlar, avukatlar, akademisyenler, insan hakları aktivistleri ve eleştirel seslere dönük geniş kısıtlamalar, özgürlüklerin kullanılmasında olumsuz etki yaptı ve düşünenleri oto sansüre yönlendirdi. Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala davalarında olduğu gibi Türkiye’nin AİHM kararlarını uygulamayı reddetmesi, yargının uluslararası ve Avrupa standartlarına olan bağlılığına ilişkin endişeleri artırdı. Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılması da bu kaygıları pekiştirdi. İfade ve toplanma özgürlüğü de bu dönemde hayli geriledi. Cinsel şiddet, ayrımcılık, azınlıklara ve özellikle LGBTIQ kişilere karşı nefret söylemi hâlâ ciddi bir endişe konusu” açıklamalarıyla hak ve özgürlüklerden yoksun bırakıldığı gerçeğine dikkat çekiliyor!

***

Oliver Várhelyi’nin açıkladığı raporda, faşist dönemlerde yaşanan insan hakları ihlallerinin en vahşisi olan işkencenin tekrar gündeme getirilmiş olması Türkiye için kara bir lekedir! Várhelyi, “İşkence ve kötü muameleye ilişkin inandırıcı ve ciddi iddialar bildirilmeye devam edildi” diyor. “Ulaşılan belgelere göre, işkence ve kötü muamele gözaltı merkezlerinde, cezaevlerinde ve gayri resmi gözaltı yerlerinin yanı sıra, sokaklarda, çoğunlukla gösteriler ve toplantılar sırasında meydanlarda yapılıyor” diyor.

***

Raporda, “Özellikle Boğaziçi Üniversitesi protestoları ve Onur Yürüyüşü’ndeki kötü muamele ve aşırı güç kullanımıyla ilgili” bölümde, AKP iktidarının ülkede yaşattığı polis şiddetinin vahim bir boyuta taşındığı tespit ediliyor!

***

Her zaman olduğu gibi AKP iktidarı bu raporu kabul etmiyor ve “Raporun, ülkeye özgü koşulları değerlendirmeden, yönetim ve siyasal sistemimize, temel haklara, bazı yargı/idari kararlar ile terörle mücadelemize yönelik haksız ve orantısız tespitlerini reddediyoruz” diyor! Pes artık! Laik demokrasiden ve bağımsız yargıdan vazgeçmek, temel insan haklarını ihlal etmek ülkemize özgü koşulmuş ha! Anlaşılıyor ki iktidar, artık kendinde değil!