Birkaç yıldır, yazları Büyükada’da yaşama şansına sahibim...

Birkaç yıldır, yazları Büyükada’da yaşama şansına sahibim. Her geldiğimde doğası, köşkleri, bahçeleri ile “bu ne nimet” demeden geçemediğim bir yer oldu Ada. Adalar’ın Tüm İstanbul için hazine değerinde olduğuna da kuşku yok. Bu hazineyi oluşturanlar da, yalnız doğa değil, aynı zamanda geçmişte burada yaşayan insanlar. Ada’yı, Adaları sevmişler, daha da güzelleşmesi için yapılarıyla, bahçeleriyle  emek harcamışlar ve ortaya bugün imrenilecek bir güzellik çıkmış.

Korkarım ki, bugün yaşayanların çoğu emek vermekten çok tüketmek derdinde. İşin en kötüsü, Adalar’ın, Büyükşehir Belediyesi ile Adalar Belediyesi arasında yönetimler arasında paylaşılacak bir “nesne” haline gelmesi. Bu paylaşım kavgasında hukuki ve siyasal anlamda tartışlacak konu vardır muhakkak; ama orada yaşayan veya gezmeye gelen biri için ortada hem üzülecek hem gülünecek bir durumdan başka bir şey görünmüyor.

Bir bakıyorsunuz; bir meydana, “burası Ukome kararıyla Büyükşehir Belediye sorumluluğundadır” tabelası dikilmiş. Ukome nedir diye soruyorsunuz, Ulaşım Koordinasyon Merkezi imiş. Adalarda faytonlar, at arabaları işlediğine göre, demek ki Ukome faytonların trafiği ile de ilgili; bu meydanı da sorumluluğuna almış. Meydan bu tabelayla birlikte öylece gelen geçene bakıyor. Gülmek mi, ağlamak mı daha doğru olur, bilemiyorum.

Sonra, “bir meydan belediyenin değil, olsa olsa orada yaşayanların malıdır” demek geçiyor içimden. Bir belediyenin bir meydanla ilişkisi de, oraya “benimdir“ yaftası yapıştırmak değil, ancak hizmet götürmek olabilir. Bu hizmetin de tarihi miras, çevre koşulları, halkın isteğini dikkate alacak biçimde yapılandırılması gerek. Adalar Belediyesi kendileri gibi seçimle geldiğine göre, Büyükşehir’in de ona köstek değil destek olması beklenir. Hani hep seçilmişlerden yanalar ya! Oysa ne yapılıyor? Önce Ada Belediyesinin meydan düzenlemesi bozuluyor, sonra “özel mülktür, girilmez” gibi bir ilanla meydan sahipleniliyor. Bilmem, meydandaki bu tabelanın gelen geçen açısından komik karşılandığının farkındalar mı? Ya da, böyle bir ilanın Büyükşehir Belediyesi’nin hizmet anlayışını gösteren bir ibretlik olduğunu görebiliyorlar mı? Göz kirliliği yaratması da cabası. Komik, gerçekten komik!

İskele’den indiğiniz meydanda da hummalı bir faaliyet var; Büyükşehir Belediyesi meydan düzenlemesi yapıyormuş. Burada tabela konmakla yetinilmemiş,  faaliyete girişilmiş. İyi de, güya 1 Haziran sonrası inşaat yasağı var; yasağı denetleme konumundaki kurum ise yasağa filan aldırmıyor. Gemiler her gün yığınla turisti ve İstanbullu’yu Adalar’a taşıyor; ama onları ilk karşılayan güzellikler değil, toz toprak. Bir de meydana kondurulmuş koca bir zabıta binası. Kocaman ve çirkin.  Büyükşehir’in burada zabıta sorumluluğu mu var diyor ve şaşırıyorsunuz; ama onların derdi başka.  Adalar Belediyesi görüntü kirliliği yaratan bina eklerini yıktırmaya çalışırken, Büyükşehir ilk ayak basılan, bu nedenle en korunması gereken yere bir çirkinlik abidesi kondurabilmekte. Tarih, miras, güzellik, koruma, nereden baksanız moraliniz bozuluyor.

Özetle, Büyükşehir Belediyesi’nin,  belde belediyesine karşı iktidar mücadelesi, daha doğrusu gövde gösterisine girdiğini anlıyoruz, anlamasına da; yakıştıramıyoruz.  Yukarıda da değindim; bu durumun tartışılır yanları olabilir. Ancak bir vatandaş olarak baktığımda, olan bitene “çok yazık” demekten kendimi alamıyorum.

Yazık; çünkü hizmet götürmek durumunda olan bir belediye, iktidar ve yer kapma yarışında. Halkın seçimini yere göğe konduramayanların işlerine gelmediğinde seçim filan dinlemedikleri anlaşılmakta. Varlık göstermeyi de güç göstermekten öteye taşıyamadıkları ortaya çıkmakta. Oysa varlık göstermek istiyorlarsa, Adalar’a yapabilecekleri çok şey var. Adalar Müzesi yer bekliyor; restarasyonu gereken bir dolu güzelim yapı  var; sergi alanları, kültür merkezi gibi ihtiyaçlar büyük. Hani neredeler?

Acaba sorsak, Adalar’a kaç liralık bir yatırım yapmışlar? Ya da, hangi ecdad yadigarını gün yüzüne çıkarmışlar, hangi güzelliği gelecek kuşaklara aktarmışlardır? Başka bir partiden belediye aşkanı seçildi diye, bu beldeler bizim olmaktan çıkıyor mu?  

Tüm bunlara bakınca, daha büyük resme gelmek kaçınılmaz ve ne kadar çok konuda yanıltıldığımızı görmemek mümkün değil. En başta aklıma, AKP’nin muhafazakar-demokratlık iddiası geliyor. Demokrasi anlayışları konusunda kuşkum çok da, muhafazakarlıkları konusunda genel kanıya ben de katılıyordum. Ama bakıyorum da, gerçekten muhafazakar olsalar geçmişe saygıları, dolayısıyla da geçmişten bize miras kalan bu güzellikleri koruma adına ciddi bir politikaları olurdu. Oysa yalnız Adalar’da değil her yerde talana dönüşen bir yapılaşma ve güzellikleri silip götüren çirkinlikler almış başını gidiyorken, ne muhafazakarlığı! İktidar gerektiriyor ve rant görünüyorsa muhafazakarlıktan eser yok; kadın ve aile denilince ise muhafazakarlıkta çiçekler açmakta. Yani, kullanılan her kavramın bir de AKP’cesi var; böyle anlayıp, böyle bilmek gerek.

Şimdi gelin de, seçim öncesi ekranlara düşen, hala devam eden “birlik-beraberlik “şarkısını” gönül rahatlığıyla dinleyin. Evet iyi bir seçim yatırımı; sözleri de, melodisi de güzel; insanın aklına ve diline kolayca yerleşebiliyor. Ama, aynı safta yer almayanları bekleyen akıbetler ortada ve bir heykelin bile hışma uğramaktan kurtulamadığı bir iktidar karşısında şarkının dile getirdiği beraberlik çağrısını nereye koyalım. Tek yol, muhafazakarlık ya da demokrasi gibi beraberlik anlayışını anlamak için de “AKP’ce öğrenmek. O zaman da yalnız şarkıya değil, hepimize yazık olur!