Sisli bir İstanbul sabahında uçağım ağırdan göğe doğru yol alıyor. İnsan yukarı doru çıktıkça küçülen kente şaşar, kalır. Belki kötü bir benzetmeyle sis bulutunu delip, aydınlığa yürüdük. Binalar, araçlar ve insanlar giderek küçüldü, yok oldu. Silindi. Algımızın ve zamanın ne denli göreli olduğu üstüne bir kez daha düşündüm. Ne o insanların ölçüleri değişti, ne İstanbul ortadan kalktı aslında. Belki de yaşam gördüğümüzden ibaret. Uzaklaştıkça sorunlar ve olgular değişip, küçülüyor. Tartışmaya değer bir konu. Yaşama biraz uzaktan bakma gereksinimi tamamen bundan aslında. Aranıza mesafe koyduğunuzda garip didişmelerin içi boşalıyor, yeni bir hakikatle karşılaşıyorsunuz. Sizi bayağılığa çeken her şeyle aranıza bir mesafe koymakta yarar var.

Aynı kenti paylaşmak, aynı duyarlılığı, benzer kaygıları taşımak anlamına gelmiyor. Kentin konforlu, zengin muhitlerinde akan yaşam başka, yoksulların gündemi ve dili başka. Sevdalar, komşuluk ilişkileri ve ihtiyaçlar başka! Ama umulmadık gelişmelerle, farklı kimselerin bir araya geldiği patlama anları var ki; onu bir şair ancak dile getirir. “Gezi Dirilişi” buydu. Türlü kültürden, iktisadi koşullardan gelen kadınlı, erkekli ve farklı yönelimleri olan insanların sarsıcı buluşmasıydı “Gezi”. Üstelik buluşma için önceden söz verilmemiş, kimle kimin bir araya geleceği bilinmeksizin; garip bir içtenlikle, alışılmadık bir güvenle toplandı insanlar. İsyan, macera gençliğe daha çok yaraşır ama bu kez farklıydı. Yaşsız bir kalabalıktı bir araya gelen. Ya da tersten söyleyelim; yeni bir gençlik tarifi yapmak gereksinimi var, bir ağaç için direnen insanların gençliğiydi bu.

Bugünlerde iki yaşına giren “Gezi Dirilişi” geçmiş zaman muamelesi görüyor, ki bu büyük bir yanlıştır, tersine o gün kurulan yeni ‘dil’, önümüzdeki döneme damga vuracak belli. Hayat salt seçimlerde verilen oylarla biçimlenmiyor. Zalim değişmiyor, yobaz, gerici kafa her biçimiyle karşımıza dikiliyor. Seçim sonuçları ne olursa olsun, kaçınılmaz biçimde yine ‘direnç’ günlerine gereksinim duyulacak. Gezi’de ortaya çıkan yoldaşlık bilinci, değerler yeniden güncel biçimde konuşulur, yaşanır olacak. Başka çare yok. “Toplumsal kutuplaşma kötüdür” diye bir ezber var. İlk ağızda doğru gibi görünse bile, hakikati yansıtmıyor. Hırsızın, yalancının, din tacirinin ve kadın düşmanının yanında nasıl durulur? Elbet ayrışacağız. Bu ayrılık; özgür ve kendimiz olmamızı sağlar. “Uzlaşma Fetişizmi “ kötüdür. Diktatörle uzlaşılmaz!

Toplumsal hareketler bir gereksinimden doğar. İlkin bunu fark etmek güçtür. Adım adım açığa çıkar. Geçen yazdım; koca “Fransız Devrimi” içinde olanların farkında olmadığı bir hareketti. Artık soluk almaz hale gelen birey, önce toplumsallaştı, ardından sert bir yumruğa döndü. Tabanı, gerçekliği olmayan hareketler mühendisliktir. Bana kalırsa darbe ve devrim arasındaki fark budur. Darbe bir kurgudur, zorlamadır, kötücüldür. Devrim; ihtiyaçtır, dipten gelen bir sestir ve nihayetinde kavga sonunda özgürlük getirir. Süreç acılı yaşansa bile, soluk alma zorunda olan toplum bunu yaşamaktan alıkoymaz kendini. Baskıya, şiddete karşın direnir.

İstanbul’u ilkel biçimde yeniden fethe kalkan güruh bir mühendislikle bir araya getirildi. Neo-Osmanlı’nın gülünç gösterisi, ucuz bir sunumla ve abartılı medya desteğiyle sunuldu. Toplumda alıcısı var mı, derseniz, bence kimsenin umurunda olmadı. 2015’te kimsenin kendi kentini bu biçimde fethetmeye pek niyeti olduğunu sanmam. Esasen ecdat palavrasına da kimsenin pabuç bıraktığını sanmıyorum. Seçimde sadece ve sadece iktisadi vaatler tartışılıyor. Yazık ki ‘özgürlük’ bile konu değil. Ama bu fetih saçmalığı önemli bir kutuplaşmayı açıklıkla önümüze koydu. Hakiki olanla, sentetik olan farkını!

“Gezi Dirilişi” dipten gelen, hakiki ve kirletilmesi olanaksız bir toplumsal hareket olarak daha çok konuşulup, tartışılacak. Haklılığı her gün belgeleniyor. Hepimizin bildiği ve önümüzdeki sürece damga vuracak savaş suçları işleniyor. İnsanlığa karşı suç bunlar. Dünya tüm bunları yaptığı için nasıl Türkiye’yi mahkûm edecekse; “Gezi”ciler barış adına ülkenin onurunu temsil edecek ve insanlığa karşı yükümlülükleri yerine getirmeye devam edecek. Başka deyişle vicdan pırıl pırıl açığa çıkacak yine “Gezi Dirilişi” sayesinde.

Medya üzerinde yürütülecek olan, haysiyetli hiçbir kimsenin benimseyemeyeceği tehlikeli günlere giriyoruz. Burada taraf tutmak zorunda değiliz. Kapalı kapılar ardında ne tür pazarlık yapıldığını bilmiyoruz. Ama coğrafyamızda ölen her çocuğun kanı yüreğimize damlıyor.