Bir genç kadın tecavüze uğruyor, yakılarak öldürülüyor ve ardından olması beklenen gerçekleşiyor, vicdan taşıyanlar isyan ediyor! Elbet, son on iki yıldır her an yaşadığımız biçimde, hemen süreci olağan kılmak için kolları sıvayan tetikçiler çıkıyor ortaya. Durumu fırsata çevirmeye çalışan kimselerden söz açıyorlar, bu kişilerin kötü niyetli olduğuna vurgu yapıyorlar… Bu öfkenin örgütlü bir darbe girişimi olduğundan eminler!

Eleştiri yapanlara sesleniyor sultan: “Önce bir Fatiha okuyun”!

Benim bildiğim öfke bir hitabet sanatıdır! Bunu memleketin padişahı söyledi daha dün! Eh, eğer öyleyse bırakın da insanlar içten geldiğince öfkelenip sayıp, sövsünler. Ama yasak. Daha doğrusu; imtiyazlı olanlara, düzen bekçilerine, insanlıktan çıkmışlara, ikiyüzlülere ve iktidar sahiplerine her şey serbest! Haysiyetini korumak isteyene, acıdan yüreği dağlanmış olana, kalemini satmayana her şey yasak! Neden? Hakikat dengelerini bozuyor zalimlerin!

Gazete diye çıkardıkları paçavralarını kimse okumuyor ama yine de manşetleri görünce midesi kalkıyor insanın. Hele televizyon için görevlendirdikleri kimselere artık tahammül mümkün değil. Kaldı ki ben hayli deneyimliyim, ne yalancılıklara, ne rezaletlere, hakaretlere ve en önemlisi haysiyet cellatlığına şahit oldum. Ben bile ‘pes’ diyorum bazen; bir kadının hem cinslerine yönelik bu saldırı karşısında hala “Sultanım efendim” deyip, utanmadan insan içine çıkabilmesine. Yahu çocuğunuz da mı yok sizin?

Öyle bir yasa çıkıyor ki, ses veren herkes terör suçlusu sayılacak. Önünüzde tecavüz olsa, başınızı çevirip ilerleyeceksiniz. “Hırsız var” deseniz  “Ne demek istiyorsun?” diye soracaklar, tutuklanmak muhtemel, görmezden geleceksiniz. “Kardeşim niçin üstüne alındın?” diye sormak da suç! Esasen tablo net: hangi kanunu çıkarırsa çıkarsın, ne kadar koruma tutarsa tutsun, suçunu en iyi suçlu bilir! Bu hakikat peşini bırakmaz, bırakmayacak!

İnsanlar; ‘hukuk’, ‘adalet’, ‘yargı’, ‘hakim’ dedikçe, sultan hep öte dünyadan söz ediyor. Üstelik tüm olup bitenin ‘kader’ deyip kabullenilmesini emrediyor, sormak yasak, sorgulamak suç! ‘Fıtrat’ dedi maden meselesini çözdü. Şimdi de kadın cinayetini/tecavüzü ‘Fatiha’ ile halletmek niyetinde. Nasılsa kutsallara dokunmak yasak, kafanı kaldırsan “vay sen dine mi laf ediyorsun” deyip çullanacaklar üstüne. Yaygaracı kalabalık işi geçiştirecek…

Bu durum karşısında en çok saçmalayanlar; “her meseleyi siyasete alet etmeyin” diyenler. Tam da yaşadığımız bu rezalet, bu acı hiçbir meseleyi siyasetle tartışamadığımız ve tam da tüm bu olanın ideolojik nedenlerden kaynaklandığını görmediğimiz içindir. Pompalanan ideolojinin yoksulluğu arttırdığını, muhtaçlığın tüm zaaflarından beslendiğini, kadere boyun eğen bu düşkünler toplumu yüzünden başımıza bunca iş geldiğini anlamak zor olmasa gerek, ama zor işte!

Etrafında el, avuç açmak zorunda olan insanlar varken sen sarayda rahat oturamazsın, bir gün gelir o çaresiz insan kapına dayanır. Ortak kaynakları “devletin malı deniz yemeyen domuz” diye yağmalarsan, gün gelir mutlaka hesabı sorulur. Kibir, şımarıklık, kendini beğenmişlik, ucuz kabadayılık bir süre idare etse de, bir an gelir maske düşer, biri “kral çıplak” der.

“İnsan hakları”nı, “demokrasi”yi, “ifade özgürlüğü”nü, “laiklik”i, “örgütlü toplum”u, “bilim”i, “üniversite”yi, “eşitlik”i ve elbette “cumhuriyet”i ruhuna bir ‘Fatiha’ bile okumadan gömdünüz! Bugün değerlerini yitirmiş bir ülkenin insanı olarak savruluyoruz hep birlikte. Umutsuzluk, yalnızlık, korku, şiddet salgını içinde yoğun bakımdayız. Son nefesimizi verelim de bir an önce ayak bağı olmaktan çıkalım istiyorlar. Ama hesaba katmadıkları bir şey var;

“biz halkız, yeniden doğarız ölümlerle...”