Çok eski zamanlardan beri bu tartışma vardır: Türkiye’de seçmen çoğunluğun yüzde 60’ı sağcıdır. Sol sinyal vererek üzerinde buldozer taşıyan bu sağcı kamyonu geçip de iktidar ipini göğüslemek mümkün değildir!

Hayatlarının hiçbir döneminde solcu olmadan, solcu farz edilen partilerde yöneticilik yapma bahtiyarlığına erişen aklı evveller ilk olarak İsmet İnönü’ye musallat olmuşlardı:

-Paşam bir kere de Allah deyin!

1950’lere tekabül eden o yıllarda Demokrat Parti lideri başbakan Adnan Menderes, “demokrasi anlayışını” Meclis çatısı altında şöyle ifade ediyordu:

-Siz isterseniz hilafeti de getirebilirsiniz!  

Çok partili demokratik rejimlerde ezici çoğunluğa sahip partilerin “demokrasiyi imha edecek” güce ulaşmalarının nasıl sonuçlar doğurduğu biliniyor.

Bütün bu yaşananlara karşı “affedersiniz biz solcu bir partiyiz” deme mahcubiyeti içindeki siyasetçiler arasında yeni bir dalga yükseliyor:

-Efendim muhafazakâr hassasiyete dikkat etmeliyiz!..

O zaman buyurun “demokrasinin cenaze namazına” birlikte saf tutalım.

Seçim kazanmak ve iktidara gelmek için sağ damarları okşamak, muhafazakâr hassasiyete karşı mümkün olan en üst düzey saygıyı göstermek lazımdır.

Hayata bu perspektiften bakınca neler yapılabilir?

Öncelikle lider öncülüğünde Meclis Grubuyla topluca Cuma namazlarına gidebilirsiniz. Olur olmaz zaman ve mekanlarda sıklıkla “biz de Müslümanız” demekten utanmamak gerekir!

Hemen ardından “laiklik dinsizlik değildir” demek çok yerinde olacaktır.

Hiç utanıp sıkılmadan bunları yapabilirsiniz!

İktidar mücadelesi bu boru değil!

İçlerinde bu satırların yazarının da bulunduğu münafıklar cephesine karşı çok sağlam bir veriniz var:

-Bu ülkenin yüzde 60’ı sağcı!

Diğer yüzde 40 hiç önemli değildir. Onların elleri mecbur sizi destekleyeceklerdir.

Sağcı iktidarların ellerini zayıflatmak için onların akıllarına gelmeyecek öneriler, yasa teklifleri, Anayasa değişiklik önergeleri verebilirsiniz.

Mesela ülkenin dört bir yanında yapılmakta olan film festivallerine Diyanet İşleri Başkanlığından birer jüri üyesi bulundurma mecburiyeti talep edebilirsiniz.

“Halkın bir bölümünü kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılamaya” tevessül edebilecek filmleri yarışma dışı bırakılmasını sağlayabilirsiniz.

Bu ataklığın, kültürel hegemonya kuramamaktan yakınan çeyrek yüzyıllık iktidarın da “gönlünü hoş tutmak” bakımından hatırı sayılır bir adım olacağı kesindir. Muhafazakâr hassasiyet bunu mutlaka görecek ve “hah size” diyerek oy verecektir:

-Bizimkiler yapamadı, siz yaptınız!

Uygulamada başarılar elde edildiğinde, yeni alanlara da dindar gözlemciler, ünlü cemaatlerin temsilcileri, seçici kurul üyeleri atanmasını herkesten önce isteyebilirsiniz.

İlk başlarda bazı zorluklar yaşanabilir. Mesela müzik festivallerinde şarkıların içinde gizli “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” notalarını tespitte yeni üyeler sıkıntı yaşayabilirler. Onlara yardımcı olunması gerekir. Konservatuvar çıkışlı yardımcılar talep edebilirsiniz.

Bütün bu “olağanüstü” planlarınızı halka anlatmak için sol kökenli olup hep sağ partilerin seçim kampanyalarını yönetmiş siyasal iletişim uzmanlarından akıl-fikir alabilirsiniz. Karşılığında “küçük bir servet” ödeyebilirsiniz. Ama önemli değil, sağcılarla yarışıyorsunuz. Siz de onlar gibi olacaksınız, paranın içinde yüzeceksiniz. Unutmayın:

-Sağcılaşma yarışında utanma olmaz!