Topal demokrasinin kurbanları olarak yarın sandık başına gideceğiz. Biliyorum ki büyükçe bir kitle her dönem olduğu gibi kendini tam tamına...

Topal demokrasinin kurbanları olarak yarın sandık başına gideceğiz. Biliyorum ki büyükçe bir kitle her dönem olduğu gibi kendini tam tamına ifade eden bir siyasal yapının yoksunluğundan ötürü, düş kırıklığı yaşayacak yine. Yazgımız biraz rastlantısal, büyük oranda piyango yöntemiyle biçimlenecek. Her ne kadar yüksek perdeden itirazlarımızı dillendirsek de fiili duruma karşı yenik hissedeceğiz kendimizi.
Son dönem yaşadıklarımız yine acılı günlerin öncesinde olduğumuzu düşündürüyor bana. Başbakan meydanlardan kükrüyor, sert ve milliyetçi, hatta militarist bir dil kullanıyor.
Kendini yenilemeye çabalayan ana muhalefet özüyle sözü arasındaki çelişik ilişkinin toplum tarafından görülmezden gelmesini bekliyor. Adı yenilenme olan sürecin tamamlanması için fırsat diliyor.
Kürt hareketi biraz mağduriyetin haklılığından, biraz da solun açık desteğinden yararlanarak keskin bir söylem sürdürüyor. Hep yazdım, haklılığımıza iman ettiğimiz an bencilleşiriz. Bu açmaz orta yerde duruyor. Başbakanın tehdit diline eşlik etmeleri savaş ortamının doğmasını sağlayacak, endişe ediyorum.
Milliyetçiler talihli bu kez. Hiçbir ciddi siyasal iddia ortaya koymamalarına karşın art arda yayınlanan kasetler ters etki yarattı ve sokakta olumlu karşılık buldular. Bunun bize özgü bir gariplik olduğunu bilmiyor değilim ama böyle.
Bir dolu siyasi parti baraj mağduru olacak, bir başka baharı bekleyecek. Kimse temsil adaletini görmek istemeyecek düdüklerini çalmaya devam edecekler. Toplumun farklı düşünen insanlara, yeni seçenekler görüp düşünmeye gereksinimi olduğunu anlamayacak birileri!
Suriye olayının ne denli kızıştığı, yeni bir tarih yazılan süreçte sadece kendi iç meselelerimizle ilgili olduğumuz gerçeği daha netleşecek. Nasıl bir dış politikamız olacak, bilmiyoruz…
Kapıda bekleyen iktisadi kriz artık açıktan dilleniyor ve durum yeni iktidarı zorlayacak. Diyeceğim yine ciddi yokluk, yoksulluk günleri göreceğiz.
Bunları okur yazar herkes biliyor, görüyor. Peki neden önemli bu seçim?
Kuvvetle muhtemel parça parça bir Meclisimiz olacak. AKP kendi içinde kurduğu koalisyonu bu kez tonu daha milliyetçi ve dinci bir çizgide tutuyor. Başkanlık sürecine gitmek için tüm yolları deneyecek bir kadro. Eğer ekseri bir çoğunluk olursa, bu kez meclis’te ciddi bir muhalefet olasılığı yok. Otoriter düzen daha da güçlenecek. Özellikle yandaş medya ve her alandaki yandaşlar artık liberallere gereksinim duymadan, belki de dövüşerek egemenliklerini ilan edecekler.
 Ana muhalefet partisi de bir koalisyon halinde. Tam yamalı bohça! Eğer seçimden güçlü çıkarsa bir dönem vaziyet idare olur. Ama eğer AKP’yle arası açık olursa darmadağın olur.
Kürt siyasi önderleri daha çok PKK çizgisine gidecekler. Meclis içinde ne denli işlevsel olurlar kestiremiyorum. Ama bu kez APO’nun salıverilmesi, yerel özerklik ve anadilde eğitimden geri adım atmazlar.
Milliyetçiler iç hesaplaşmalarını mutlaka yaşayacak. Oradan da yepyeni bir kadro çıkması olası!
Diyeceğim şu; muhtemelen herkes taleplerini daha açık söyleyecek, fakat mutabakat sağlanacak bir ortam asla olmayacak. Köşeli ve sert günlere gebeyiz.
Benim tahminim Türkiye kısa sürede pek çok halk oylaması ve art arda seçimler yapacak. Yerel seçimler, başkanlık düzeni için oylama, erken genel seçim ve cumhurbaşkanlığı seçimleri yakında tartışılır olacak.
Yeni bir anayasa yapılacağını sanmıyorum. Yoksulluğun tırmanacağını görüyoruz. En büyük sorun işsizlik, muhtemelen daha da artacak. Ortadoğu’daki şekillenmeye kayıtsız kalamayacağız. İzmir’in önemli bir üsse dönüşmesi de bunun göstergesi.
Başbakan’ın yapması olası balkon konuşması güzel bir ninni olarak dinlenebilir.
Sürpriz bir yeni başbakan ateşten gömleği nasıl taşır, bilemiyorum.
Güzel günler göreceğiz, güneşli günler demek istiyorum ama diyemiyorum.