İki gün önce elimize şahsımıza hitaben yazılmış İsa Gök (Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı) imzalı, ekinde rapor olan bir mektup ulaştı. Mektupta, mektup ekinde yer alan...

İki gün önce elimize şahsımıza hitaben yazılmış İsa Gök (Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı) imzalı, ekinde rapor olan bir mektup ulaştı. Mektupta, mektup ekinde yer alan sendika tarafından hazırlanmış olan ‘Şekerde Özelleştirme Gerçeği’ başlıklı rapor özetlenerek, şeker fabrikalarının özelleştirme programından çıkarılması gereğine dikkat çekilmekte ve ardından özerkleştirilme seçeneği ortaya atılmaktadır.
Sendika Başkanı’nın böylesine hayati bir konuyu, konu ile ilgili akademisyenleri ve köşe yazarlarını bilgilendirerek tartışmaya açmasını, sendikal muhalefetin gelişimi açısından çok olumlu buluyor ve önemsiyorum. Ayrıca önemsediğim diğer bir nokta, sendika yöneticilerinin özelleştirme karşıtlığıyla yetinmeyip, ayrıca bir alternatif sunmuş olmalarıdır. Artık ‘istemezük’ devri geçti; sadece karşı olmak yetmiyor, seçeneğinin de gösterilmesi gerekiyor.

Mektup ekinde yer alan raporda, ‘Türkşeker’deki hem olası bir özelleştirmenin sakıncalarına değinilmekte, hem de yeni bir seçenek sunulmaktadır’. Özelleştirmenin olası sakıncalarını rapordan özetleyerek aktarıyorum. Sakıncalar satır başları ile şöyle sıralanıyor:
•Türkiye’nin şeker sektöründen çekilmesine, pazar haline gelmesine vesile olacak riskler içermektedir. Özelleştirme durumunda yine verimli ve kârlı fabrikalar satılacak, özellikle doğu bölgelerimizde sosyal amaçlarla kurulan, yörelerinin tek istihdam alanı niteliğinde olan ve yöre ekonomisinin temelini oluşturan fabrikaların ise satılamayarak kapanmalarına neden olacaktır. Dolayısıyla bu karar, kârlı fabrikaların öncelikli satışı ile aynı sonuçları doğuracaktır.
•Kârlı fabrikaların özelleştirilmesi, diğerlerinin ise satılamaması halinde; kalan Türkşeker fabrikalarının ortalama şeker üretim maliyetleri yükselecektir. Çoğunluğu eski teknoloji-düşük ölçekle üretim yapan sosyal amaçlı bu fabrikalar pazar avantajlarını kaybedeceklerinden, yatırım değeri düşecek olan çok sayıda fabrika kapanmak zorunda kalacak, Türkşeker bünyesindeki makine fabrikaları, EMAF, tohum fabrikası, şeker enstitüsü, tarım işletmeleri gibi tesislerin de işletilme imkânı kalmayacaktır.
•Kapanması beklenen fabrikaların çoğunluğu doğu bölgelerimizde, kalkınmada öncelikli yerlerde kuruludur ve bulundukları yörenin tek istihdam alanı niteliğindedir. Bunların kapanması halinde; pancar tarımı ve şeker üretimi ve sektörel istihdam azalacaktır. Yan sektörler de bu durumdan olumsuz etkilenecek, bölgesel kalkınma sekteye uğrayacak, doğrudan ve dolaylı şekilde 6 milyon kişi bundan olumsuz etkilenecektir. Köyden kente göç olgusu önlenemez boyutlara ulaşacak, büyük kentlerde güvenlik sorunları artacak, kırsal kesimde ise terör olağanüstü boyutlara ulaşacaktır. Dolayısıyla ülkemizin kalkınma stratejisi ve kalkınmada öncelikli yöreler olarak kabul edilen yerlere yönelik politikaları çökecektir. Türkiye pancar şekeri üretiminde stratejik önemini yitirecek ve dev uluslararası şirketlerin pazarı olacaktır.
•Sektörün özelleştirilmesine yönelik olarak atılan adımlarda ve belirlenen politikalara ilişkin temel esaslarda da bazı yanlışlıklar yapıldığı görülmektedir. Özellikle danışman şirket seçimi bariz bir hatayı yansıtmaktadır. Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi çalışmalarına yardımcı olmak üzere belirlenen konsorsiyumda yer alan ED & F Man Şirketi, şeker ticaretinde dünya lideridir. Dolayısıyla ülkemizin şeker üretimindeki her azalış, bu şirket için kâr anlamına gelecektir. Türkşeker’in rakibi konumundaki böyle bir şirketin Şeker Sanayii’nin özelleştirilmesine yönelik stratejiyi ülkemizin çıkarları doğrultusunda belirlemesi beklenemeyecektir.