Memlekette tehdit, şantaj meşru bir yöntem oldu malum. Hele ki gazetecilere sövüp, saymak günlük olağan hallerden… Bir de içeri tıkmak tabi!

Geçen gün bacanağım aradı. Med Marine Holding adlı şirkette kaptan olarak görev yapıyor. Üç, dört aydır maaş alamıyorlar. Uzunca öyküsünü anlattı. Diyeceksiniz ki, ‘Türkiye’de bu ve benzeri durumlar sıklıkla rastlanan hallerden. Senin ilgini akrabalık bağları mı, çekti?’

Hayır, değil elbette. Her ne kadar emekçilerin içinde olduğu her mesele ilgimi çekse de burada tuhaf bir durum daha göze çarpıyordu. Med Marine adlı şirketinin sahibi Hakan Şen üç yıl üst üste ihracat ödülü alan bir iş adamı. Başbakan Erdoğan’ın elinden ödül alırken keyifle gülüyor. Zafer Çağlayan’dan da ödül almış…

GAZETECELİK İLKELERİ
Bunca başarılı ve belli ki krizden etkilenmeyen ve ödüllere doymayan bir iş adamı var karşımızda. Med Marine bol bol satış yapıyor, ancak aynı şirketin kılavuz kaptanlık ayağında millet evine ekmek götüremiyor. Bir tuhaflık söz konusu!

Üstelik işin başka bir yanı daha var. Bu kılavuz kaptanlar körfezdeki trafiğin sağlıklı akmasını sağlayan, toplumsal bir görev de yürütüyor. Aylardır maaş alamadıkları için istifa eden ve hak arayışına giren kaptanların yokluğu nasıl dolacak belli değil.

Kılavuz kaptanlık yetkisi alan iki şirket var ve toplam 60 kaptan çalışıyor burada. 3’ünü Hakan bey çıkarmış, kalan diğer 19’u da dayanışma göstermek için ayrılmış. Sorun şimdi daha keskin halde. Yoğun deniz trafiği aksayacak ve insani olmayan koşullarda çalışan kaptanların hata yapma riski artacak. Körfezde gerçekleşecek bir kaza olasılığı yüksek!

AVUKAT VE HEZEYANLARI!
Meslek ilkesine bağlılığım gereği cumartesi günü Hakan beyi aradım. İş yerinden. Güvenlik görevlisi çıktı, numaramı bıraktım. Konuyu bir de onun ağzından dinleyip, anlamak istedim. Bir yanıtı olacağını düşündüm. Cevap hakkı, haberi çifte teyit gibi temel kurallara bağlıyız hala çok şükür!

Bir toplantıya katılmak için yoldaydım. Yanımda konunun mağdurları olduğu halde! Telefonum çaldı. Tanımadığım numarayı açtım. Bir avukat sesiydi duyduğum. Hanımefendi Hakan bey adına aradığını söyledi. Ben kendisiyle konuşmak istemediğimi, bir haber için Hakan beyi aradığımı söyledim. Sanırım mesleki bir açmaz, telefondaki hanım kendini Hakan bey sandığı için onunla konuşmam konusunda ısrar etti. Ben kabul etmeyince, aynen şunu söyledi:

“Biz Aydın Doğan’la konuşmasını biliriz!”

MAFYA DİLİ…
Ben hemen Aydın Doğan’ı arayabileceğini söyledim. Ekledim; “Hakkınızda suç duyurusunda bulunacağım.” Ardından da telefonu yüzüne kapadım. Anlaşılan o ki, sayın avukat hukuka ve demokrasinin temel ilkelerine olan inancını yitirmiş ve güç, gövde gösterisi üzerinden iş görüyor.

Şöyle düşünün; ben haftada iki kez CNNTÜRK ekranına çıkan biriyim. BirGün’de yazıyorum. İyi kötü toplumda biliniyorum, sesimi duyurabilirim. Bana bunu yapan bir avukat ve onun anlayışı şirketlerdeki emekçilere ne yapmaz ki?

Başbakan, kendini eleştiren gazetecileri patronlarına şikayet ediyor, adamlarına sahip çık, diyordu. Anlaşılan bu yöntem dalga dalga yayılıyor. Beni kovdurmakla tehdit eden, şantaj yapan bir avukat! Hakan beyden ses yok hala! Özür de!

GAZETECİNİN HABER OLMASI ve SORULAR!
Yola çıkarken bir haksızlığı açığa çıkarmaktı niyetim. Ancak avukat sayesinde ben haber oldum. Soru sorduğum, anlamaya çalıştığım için tehdit edildim. Yine de biz yönümüzü kaybetmeyelim. Sorularımızı soralım;

-Hakan bey emekçilerin parasını niye ödemiyorsunuz?

-Hakan bey son derece önemli görevi olan yetişmiş kılavuz kaptanların işlevini şu an kim görüyor?

-Hakan bey avukatınızın tavrını destekliyor musunuz?

-Hakan bey konunun haber olacağını öğrenince çalışanlara baskı yaptınız mı?

SONUÇ;
Gazeteciler emekçidir. İlkin emek hakkı peşinde koşması gerekir. Ben bugüne dek tehditle, şantajla sonuç alındığına hiç şahit olmadım çalıştığım ortamlarda. Üstelik anlaşılan siz ilk değilsiniz, son da olmayacaksınız. İyisi mi siz bir yandan tehdit ederken, öte yandan da sorularımıza yanıt verin. Biz mesleğimizi yapalım, siz de bildiğinizi!