Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

BirGün’de sinema ağırlıklı yazılarını ilgiyle okuduğum ve çok yararlandığım değerli yazarımız Uğur Kutay’ın geçen haftaki yazısında geçen “seri katil” ifadesi beni hayli düşündürdü. Çünkü dilbilgisi açısından yanlış ve itici bulduğum bir tanımlamaydı. Ama entelektüel düzeyine saygı duyduğum Uğur Kutay Hocamız da bu terimi kullandığına göre sorun bende miydi acaba? Merakımı gidermek için aynı günün gecesi Uğur Hoca’ya şu iletiyi gönderdim:

“Hocam, bugünkü yazınızda bol bol ‘seri katil’ nitelemesini kullanmışsınız. Sizce bu tanımlama Türkçe açısından doğru mu? Bana hep ters ve biraz ‘dublaj Türkçesi’ gibi gelmiştir. Hatta geçmişte bu konuya değinen bir eleştiri yazdığımı da anımsıyorum. Ama günümüzde yaygın biçimde kullanılıyor. Hatta mesleki ve akademik makalelerde bile görüyorum.

Fransızca kökenli ‘seri’ sözcüğü Türkçede -yerine göre- ad ve önad olarak kullanılıyor. Örneğin Türkçe karşılığı için ad olarak ‘dizi’ diyoruz. Ama ‘seri imalat’ dediğimizde, sözcük bu kez önad yerine geçiyor.

Dil Derneği’nin sözlüğünde ‘seri katil’ kavramı yer almıyor. Ama TDK’nin Güncel Türkçe Sözlük’ünde bu ifadeyi görmek çok şaşırttı beni!

‘Seri üretim’, ‘seri cinayet’ olur ama ‘seri katil’ ifadesi bana Türkçenin dilbilgisi açısından hayli sorunlu geliyor. Bu konudaki düşünce ve değerlendirmenizi paylaşırsanız sevinirim. Selamlar, saygılar.”

Uğur Kutay’ın yanıtı şöyle oldu: 

“Değerli Attila Hocam, merhaba;

Saptamanız çok doğru, ‘seri katil’ ifadesi hem Türkçe bakımından sorunlu hem de epeyce ‘dublaj ürünü’. Fransızcadan değil de İngilizce ‘serial killer’ tanımlamasından böyle çevrilmiş, böyle kullanılıyor. 

‘Serial murder’, ‘seri cinayet’ olarak çevrilince, ‘serial killer’la karşılaşan çevirmen, büyük olasılıkla bunu da ‘seri katil’ olarak çevirdi. Sorunlarına rağmen dile öyle yerleşmiş durumda ki, bana artık yanlış ya da rahatsız edici gelmiyor. ‘Seri katil’ dendiğinde, örneğin cinnet geçirip çok sayıda insan öldüren birinden değil, klinik düzeyde takıntıları olan, kurbanlarını bu takıntılara göre seçen, hatta cinayet yöntem ve aletlerini de buna göre belirleyen bir suçludan söz edildiğini anlıyoruz artık. ‘Seri katil’ böyle bir galat-ı meşhur olmuş durumda... Belki yerine zamanla yeni bir niteleme gelir, ama o zamana kadar elimizdeki malzeme bu Hocam.”

Dilcilerin -çoğu kişiye anlamsız gelen- böyle takıntıları ve soruları vardır işte! Dilde en doğru anlatımı bulma çabası da diyebilirsiniz buna. 

Ben bu “seri katil” söylemine alışamadım bir türlü. Alışabileceğimi de sanmıyorum!

Uğur Kutay’ın yanıtından da anlaşılacağı gibi, bir yanlış çeviri oldubittisiyle karşı karşıyayız. Öyleyse doğru kavramı bulmak dilcilere düşüyor.

KISA KISA

-“Eylül ayında açıklanacak Orta Vadeli Program hazırlıkları kapsamında finans dünyasının temsilcileriyle bir araya gelen Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, OVP’yi ‘üç sac ayağı’ üzerine inşa ettiklerin söyledi.” (“Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz: OVP’yi üç sac ayağı üzerine inşa edeceğiz”, birgun.net, 11 Ağustos 2023)

(“Sacayağı” zaten üç ayaktan oluşur. “Üç sacayağı” ise dokuz ayak eder! Sahi, kaç ayaklıymış bu OVP, pek anlayamadık!)

***

-“Eş Genel Başkanımız Sayın Pervin Buldan, bu haftaki Meclis grup toplantısında yaptığı konuşmada, cumhuriyetin kuruluş sürecindeki âdemi merkeziyetçilik, çoğulculuk ve demokrasi fikriyatının terk edilerek devreye sokulan; kimlikleri ve inançları dışlayıcı ret ve inkâr politikalarının tarihsel süreç içerisinde yol açtığı toplumsal yaralara ve krizlere dikkat çekmiştir.” (Ebru Günay, HDP Parti Sözcüsü, 3 Kasım 2022 / https://hdp.org.tr)

(Arapça “adem” sözcüğü “yokluk, hiçlik” anlamındadır. “Adem-i merkeziyet”, bir merkeze bağlı olmadan, yerinden yönetim demektir. Ama sözcüğü inceltme imiyle “Âdemi merkeziyetçilik” diye yazarsanız, ilk insan olan “Âdem”le ilgili bir şeyden den söz ediyor gibi olursunuz.)

***

-“Bu ütopik rüyalar, benim gözümde cennette vaat edilen huriler farksız…” (Bedri Baykam, Cumhuriyet, 22 Eylül 2022)

(“Huriler” mi “hurilerden farksız” mı?)

***

HAFTANIN NOTU: KENDİ ÜLKESİNDE ESİR DÜŞENLER!

Yakınlarda bu köşede çıkan bir yazımda, “Her dönemin gedikli tutukluları” arasında saymıştım Barış Pehlivan’ın adını. 15 Ağustos’ta beşinci kez girdi cezaevine. Katillerin, tecavüzcülerin, uyuşturucuların, dolandırıcıların yararlandığı denetimli serbestlik hakkı” ona tanınmayınca, aldığı 8 aylık haksız bir cezadan dolayı yeniden Silivri’nin yolunu tutu Barış kardeşimiz…

 Ben Barış’ları tanıdığımda adlarını çok az kimse biliyordu. Çünkü o dönemde öne çıkmış kişiler değillerdi. Barış Terkoğlu, Odatv’nin Haber Müdürü, Barış Pehlivan ise Genel Yayın Yönetmeni idi. Ben de sitenin yazarlarından biriydim. Odatv’yi bir dönem Türkiye’nin en etkili haber portalı durumuna getirenler, sitenin mutfağında özveriyle çalışan bu adsız kahramanlardı. “Ergenekon kumpası” ile yaşamları değişmeseydi, belki hâlâ o portalın sessiz karıncaları olmayı sürdüreceklerdi. Hapse girince tüm ülke tanıdı onları. Çıktıklarında ise artık ünlü gazetecilerdi. Sonraki günlerde Odatv ile yollarını ayırdılar. Başarılı çalışmalarıyla en eski gazetemizin köşeyazarlığına yükseldiler; önemli bir TV kanalının da yorumcuları arasına katıldılar… 

Barış Pehlivan, 5. kez girdiği Silivri Cezaevi’nin kapısında konuşurken…

Barış’lar hep habercilik, iyi gazetecilik yaptılar, yapıyorlar. Çünkü bildikleri tek iş bu! Oysa gerici ve baskıcı AKP iktidarında dürüst gazetecilik yapmanın bir bedeli var. Bu işi hakkıyla yapmaya kararlıysanız sonucuna da katlanmak zorundasınız! 

Neden böyle?

Çünkü ülkeyi yönetenler; muhalif aydınları, yazarları, gazetecileri; çocuk tecavüzcüsü sapıklardan, uyuşturucu baronlarından, ihale çetelerinden daha tehlikeli görüyor! “İnfaz düzenlemesi” adı altındaki “örtülü aflar”la kötüler için “cezasızlık cenneti”ne dönüştürdükleri Türkiye’de; düşünen, sorgulayan, eleştiren insanları böyle zalimce içeri tıkma tutkusunun başka bir açıklaması olabilir mi?

Saray rejimi, nefret duygusuyla dolu olduğu bazı tutuklulara “düşman hukuku” uyguluyor. O yüzden de Osman Kavala, Selahatin Demirtaş, Selçuk Kozağaçlı, Merdan Yanardağ, Barış Pehlivan, Can Atalay ve Gezi direnişçilerine “savaş esiri” gibi davranıyor! Ne yazık ki her geçen gün artıyor bu tutsakların sayısı. Ama bir ülkeyi muhalifler için “açık hapishane”ye çevirmek, hiçbir iktidarın ömrünü uzatmaya yetmemiştir. Saray rejimi de bu kuralın dışında değildir!