Kısa siyasi yaşantımdan ötürü olabildiğince CHP’den söz etmemeye çabalıyorum yazılarımda...

Kısa siyasi yaşantımdan ötürü olabildiğince CHP’den söz etmemeye çabalıyorum yazılarımda. Bir yıllık deneyimin tüm notlarını aldım ve gün gelince bir kitap olarak yayınlayacağım. Umut, düş kırıklığı, bir geçiş sürecinin toplumsal analizi ve esasen Türkiye’ye dair birçok bulgu var içinde. Elbet düşmanlıklar, adam kayırma, yalanlar ve daha bir sürü şey. Siyasetin bizdeki kurallarının ne olduğunu kısa zamanda öğrendim. Bir de aydın, yazar olmakla siyasetçi arasındaki ayrımı. Bunlar başka yazının konusu.

Kemal Kılıçdaroğlu genel başkan olmadan önce farklı nedenlerle hakkında çok yazmış ve konuşmuş biriyim. Özellikle Baykal’ın saplandığı ve de saplantılı hale getirdiği kitlenin dönüşmesi, gelişmesi ve iktidar ortağı olması için bir talih olarak gördüm Kemal beyi. Ölçütüm çok nesnel ve netti; İstanbul belediye başkanlık seçimleri. Erdoğan türü güçlü, baskın ve iktidarı elinde bulunduran biriyle kafa kafaya yarışmış ve partisinin yalnız bırakmasına karşın kıl payı kaybetmişti seçimi Kılıçdaroğlu.

O dönem tanıdığım Kemal bey için BirGün’de “Bir Negatif Kahraman Olarak Kılıçdaroğlu” diye yazmıştım. Gülümsemesi yüzünden eksik olmayan, çelebi tutumlu, özgülükçü, demokrat ve en önemlisi kavgacı dile karşı sevecen ve serinkanlı biriydi söz konusu olan. Gittiği her yoksul semtte ayakta karşılanıyor, başı bağlı/açık herkesin sevgilisi olmayı başarıyordu. Dayatmacı bir laiklik yerine, özgürlükten, sınıfsal farktan söz ediyordu. CHP tarihinde Ecevit’ten sonra halk desteği almayı başaran tek kişiydi. Lider olacağını düşünüyordum ve sonra başbakan.

Kemal beyle ilgili değerlendirmelerimi burada keseceğim. Sonrası için biraz zamana gereksinim var. Tarihi bir veri olması için zamanın serinletici etkisini beklemeliyiz. Ama inandığım kimi değerlerin gerekçesini, geçen gün eşi Sevim hanımın Habertürk (Amberin Zaman’a) gazetesine verdiği söyleşide buldum. İnsan ömrünü paylaştığı kişinin aynasıdır. Sevim hanımın söyledikleri, esasen CHP genel başkanı olan kişinin söylemesi güç ifadeler. Benim için önemiyse bir yanıyla sivil Kemal Kılıçdaroğlu’nun zihnini de yansıtıyor olması tahmini.

Sevim hanım ve Kemal bey, ikisi de Dersim’li ve Alevi. Anadilleri Zazaca. Bu güne dek liberallerin, göstermelik özgürlükçü kimi çevrelerin cumhuriyetle hesaplaşma aracı olarak gördükleri acıları, yoksunlukları kendi yaşamlarında yaşamış, tanıklık etmiş bir çiftten söz ediyoruz. Sivil Kemal Kılıçdaroğlu demem de boşuna değil. CHP cumhuriyetin en eski partisi, haliyle kökleri derin, doğru/yanlışları çok bir parti. Geçmişin izinden, geleneğinden sıyrılıp konuşmak ve eyleme geçmek kolay değil. Çoğu zaman temsil ettiği kitlenin tutuculaşması sorununu da yaşıyor.

KÜRT SORUNU, DİNİ AYRIMCILIK VE KADINA BAKIŞ

Sevim hanım söyleşide dört yaşına dek Türkçe bilmediğini söylüyor. Demem o ki, bugün anadilde eğitim sorununu tartışırken, CHP genel başkanının eşinin de benzer bir açmazla boğuştuğunu aklımızda tutmalıyız. Alevi olduğu için ağabeyinin ve yöre halkının büyük güçlükler yaşadığına işaret ediyor Sevim hanım. Ayrımcılığın, aşağılamanın, ötekileşmenin acısını en derinden hissetmiş.

Dersim olaylarında kırk akrabalarını yitirdiklerini de ekliyor. En sevdikleri öldürülmüş. Kadın sorununa vurgu yapıyor. Hem CHP’de, hem de tüm ülkede kadına şiddete, temsil adaletine yönelik eleştiriler de bulunuyor.

Söz ettiği her sorun ülkenin temel meselesi. Bugüne dek bu konuda adım atmaktan korkmuştu CHP. Oysa, eğer CHP genel başkanının eşi, bu denli açık, yalın ve sorumluluk sahibi olarak kendini ortaya koyuyorsa, buradan bir anlam ve sonuç çıkarmak olası.

Meseleye nereden bakacağınız son derece önemli. Birileri bugün sadece kendilerine özgürlük diye yeni anayasa istiyor. Kafalarında ne Kürtler, ne Alevilere özgürlük diye bir dertleri yok. Oysa CHP, geçmişte kendi siyasetinden ötürü soruna dönüşen bu konularda cesur olup ön alabilir. Başka bir deyişle bir Dersim’li Alevi’nin, bir Kürt’ün kendi gibi olarak CHP genel başkanı olmayı sağlayanın yine cumhuriyet olgusu olduğuna dair vurgu yapabilir. Bunu yapmanın tek yolu da sosyalist solla işbirliği yapmaktır.

BU SES ÇÖZÜME GİDEN YOLDUR

BDP’nin sadece Kürt sorunu öncelikli siyaseti, AKP’nin bencil, otoriter dili, MHP’nin sığ milliyetçiliğe sıkışmış hali Sevim hanımın söyleminden yeni bir Türkiye yaratma olanağı sağlıyor. Denklemde eksik olan sadece ve sadece sol siyaset. Şimdi biri çıkıp; ‘Bunu Sinan Aygün’le mi yapacaksın, Demirel vesayeti altında ANAP’lı Faik Tünay’la mı, Turhan Tayan’la mı?’ diye sorarsa, haklıdır. Ben sordum.

Şimdi yanlıştan dönme zamanı. Yüzünü sosyalistlere dönen ve en azından eşinin cesaretini gösteren bir Kemal Kılıçdaroğlu tarihi görev yapar. Yerel seçimlerde gösterilecek adaylar solcularla barışmak için vesile olacaktır.

Eşin sözünü dinlemek iyidir iyi!