“Halk iyidir, aydınlar kötüdür” yargısı üstüne bu günlerde ısrarla düşünmek ve yazmak gerek. Bu tümceyi Aziz Nesin kuruyor ve bu kanaati oluşturanların politikacılar ve popülist aydınlar olduğunu söylüyor. Soruyor: “Aydınlar döneklik kaypaklık eder de, işçiler, halk etmez mi?” diye. Halkın; kötülük, kaypaklık etmesinin pek çok haklı nedeni olduğunu kabul ediyor Aziz Nesin. Eğitimsiz ve bilisiz bırakılmış kalabalığın; her koşulda sağlıklı karar vermesi olası değil elbet. Peki ya aydın kişinin böyle mazereti olabilir mi?

Bugün memleket görülmemiş bir cehaletin boyunduruğu altında. Meşhur ‘örgütlü cehalet’ iktidarda, görgüsüzlük, duyarsızlık ve keyfiyetle uçuruma gidiyoruz. Hayatın her alanında bayağılık, sığlık ve ürkütücü bir saldırganlık var. Üstelik tüm bunların olmasında okur-yazarların suçu alabildiğine. Korkutucu bir pervasızlık, bilimin askıya alındığı hamasi bir ortam ve en kötüsü koltuk değneği olmaya hazır çıkar çevreleriyle iktidar üstümüze sürekli saldırıyor. Her sabah “bu kadarı da olmaz” dediğimiz, bal gibi oluyor!

Sartre’ın müthiş kitabı “Aydınlar Üzerine” mutlaka okunmalı yeniden. Derin bir yalnızlık tarifidir aydın olmak ve egemenlere karşı boyun eğmeden direnç gösteren kişidir aydın. Biraz iktidarla oynaşan, sonra yalandan itiraz eden kimseye aydın denmez. Aziz Nesin’in “Okuma Güncesi” kitabında “Bir Aydın” yazısını okurken acı bir tebessüm yerleşti yüzüme. Bugünün boy boy ahkam kesen tiplerini tarif etmiş. 25 Şubat 1985’te yazmış metni. O günlerde iktisatçı Asaf Savaş Akat bir kitap yayınlamış ve Tercüman’a mülakat vermiş. Bunun üzerine almış sazı eline Nesin…

“Kafası ne denli karışık, karmakarışık bir aydın… Doğrularla yanlışlar birbirine karışmış ama yanlışlar hep temelde, doğrular hep yüzeyde… Genellikle o keskin solcular sonradan böyle yağlı balçık gibi yumuşak, denizanası gibi kaygan olurlar.” diyor. Daha neler neler… Darbenin en azgın günlerinde yayınlanan “Aydınlar Dilekçesi”ni imzalamadığını yazıyor Akat’ın. Şaşırtıcı değil elbet.

Sözü sağcıların aydınları nasıl kullandığına getiriyor. “Sağ hiçbir zaman soldan birini benimsemez, hatta tam dönenleri bile” diye yazıyor. Sağcılardan alkış aldığı için mutlu olan Kemal Tahir’den söz ediyor, Attila İlhan’ın sağcı dergilere verdiği mülakatlarla hata yaptığından dem vuruyor, Fethi Naci’nin “Küçük Ağa/Tarık Buğra” romanını övsün diye ekrana çıkmasının ne anlama geldiğini yazıyor. Son olarak sağın aydını olamayacağını, ürettiklerinin de soldan devşirme olduğunu saptıyor ve Cemil Meriç’i örnek gösteriyor. Hepsinin altına bugün imza koyarım.

Bazı dostlarım keskin olduğumu, toplumsal ayrışma karşısında birleştirici olmam gerektiğini, söylüyor. Neden böyle bir görevim olsun? Devletten ihale almıyorum, siyasi beklentim yok, çıkar çevreleriyle alış verişim olmadı, köşeyi dönme peşinde değilim, sırtımı sıvazlayan patronlarım yok, ayak oyunları yaparak edebiyat/sanat çevresinde koltuk kapmak niyetim yok…‘İfade Özgürlüğü’ dışında bir beklentim yok. Laik, bilimden yana, örgütlü, ırkçılıktan uzak, kimsenin öteki sayılmadığı, ekmeğin adil bölüşüldüğü, sarayların ve soytarıların olmadığı bir dünya düşüm var. Onun peşindeyim. Hepsi bu…

“Sivas 93” oyununun galasına gidemeyen, egemen bir devletin başkanına emperyalistlerle birlikte tehdit mektubu yazan, kafasında tuhaflık olan bir yazar olmak istemem doğrusu. Aziz Nesin’e geliyoruz işte. Nihat Doğan’ın cezai bir ehliyeti yoktur.  Dilediğini söyler, ciddiye alanda hata. Ama ya diğeri?

AKP’nin kuyruğuna takılan; cumhurbaşkanı sofrasına koşarak giden yazarlar unutulur mu sizce? Orwell adını nerede zikrettiğini şaşıran diğer yazara ne demeli? Hrant Dink’in ‘Agos’unda yayın yönetmeni/yazar olup, AKP’den vekil olmak için sıraya giren kalem tacirleri, acaba sosyalist Dink’in kemiklerini sızlatmıyor mu? Her konuşmasında Mustafa Kemal’e ağzına geleni söyleyen, şimdi CHP’den medet uman sakallı kısık sesli tarihçi, yazara ne diyeceğiz? Cumhuriyet’e alabildiğine sallayan ve şimdi gazetesinin sütunlarında caka satan “Yetmez Ama Evet”çiler ne iş?

Saldırgan değilim. Hakikat peşindeyim. İsim vermedim.

Korkumdan değil, sadece say say bitmez bunlar, köşeme yazık.

Siz kimden söz ettiğimi bilirsiniz!