Google Play Store
App Store

İsrail şimdiden Gazze’yi yaşanmaz hale getirdi. Bir yandan ABD uçak gemisi grubunu arkasına alıp Hizbullah ve İran’ı uyararak aynı anda Suriye ve Lübnan’ı da bombalıyor. Buralarda yüzlerce çocuk, sivil öldü.

Şok ve yıkım arasında Filistin’in trajedisi

Hamas’ın İsrail’e karşı “Aksa Tufanı” adıyla başlattığı kapsam olarak sürpriz atak yalnızca Filistin sorunu değil, yaşadığımız döneme dair çok sayıda çarpıklığı, algılama bozukluklarını, dünyanın gidişatındaki vahim tabloyu göstermesi açısından da önemliydi. Filistin sorunu başta, insan olmak, etik olmakla ilgili bir sorun. Öyle ki, giderek sorunun kendisi kadar bu sorun karşısında nasıl bir tavır almamız gerektiği daha çok önem kazanmaya başladı.

İsrail’de şok etkisi yaratan Hamas’ın bu tartışmalı operasyonu kendi içinde birçok soru ve sorunu taşıyor ve henüz sonuçları tam olarak belirginleşmese de şu aşamada bile gidişata dair bazı ipuçları veriyor.

Saldırı Biliniyor muydu? 

Hamas, İsrail’e karşı silahlı mücadele yürüten en büyük örgüt. Dolayısıyla, bölgede yalnızca İsrail değil, Mısır, Ürdün hatta ABD’nin de dikkatinin üzerinde olduğu, her üyesinin, her hareketinin elden geldiğince takip edildiği bir örgütten söz ediyoruz. Bunun yanında İsrail’in yanı başında, sürekli sızma girişiminde bulunan, geçmişte onlarca canlı bomba eylemleri düzenlemiş olan, sistematik olarak füze saldırılarını sürdüren Hamas’ı hangi koşulda olursa olsun ihmal etmiş olması akla yakın gözükmüyor. Kaldı ki, teknik açıdan bakıldığında Gazze küçük bir bölge, İsrail’in elinde uydu, sınır gözetleme sistemleri, drone’ler, gözetleme ve dinleme balonları, ısı ve harekete duyarlı hassas sensörlerle örülmüş bir duvar ve tel örgü sistemi var. Bunun yanında hem Gazze hem de Batı Şeria’da insani istihbarat imkânlarının olduğunu tahmin etmek zor değil. Tehdit algılanan bir örgüte sızmak için biraz da abartılmış Mossad, Sin Beth gibi istihbarat kuruluşlarına da gerek yok. Ortalama her istihbarat örgütü bu faaliyetlerde bulunur zaten. Bütün detaylarına hâkim olmasa bile, onlarca paraşüte takılı motorlarla saldırı hazırlık ve eğitimleri, araç-gerecin bulunmasını vs hiçbir istihbarat örgütünün fark etmemesi mümkün değil. Bu konuda makul olabilecek bir ihtimal Hamas saldırısının bu kadar geniş kapsamlı ve bu ölçüde kanlı olacağının tahmin edilememiş ya da öngörülememiş olması.

İkinci sorun da, eylem başladıktan sonra verilen tepkinin çok gecikmiş olması. Bazı İsrailliler, güvenlik güçlerinin saatlerce ortada olmamasından yakınıyorlar. İsrail küçük bir ülke, güvenlik mekanizmasının, organizasyonunun çok gelişkin olduğu bir siyasal ve askerî düzene dayanıyor. Buradaki boşluğun, gecikmenin, ihmalin anlamı, olayların gelişimine göre zaman içinde daha iyi anlaşılacaktır.

Hamas’ın Yükselişinin Anlamı 

Hamas’ın kuruluşu ve yükselişi bir boşluktan kaynaklandı. Bütün olası istihbarat operasyonu ihtimallerini bir tarafa bırakırsak, El-Fetih’in önce Oslo’da İsrail ile uzlaşması ama Filistinlilerin hayatında bir değişiklik yaşanmaması, hatta koşulların daha kötüye gitmesi, İsrailli yerleşimlerin genişlemesi, Mahmut Abbas yönetimindeki Filistin Otoritesinin yurtdışından gelen yardımı kontrol eden (bir kısmını kendi içinde paylaşan) ve İsrail ile işbirliği yapan bir kuruma dönüşmesi Hamas’ı tek direnen örgüt olarak öne çıkardı. Ama Hamas’ın 2006 seçimlerinin ardından El-Fetih’i Gazze’den çıkarması, içte dinci ve baskıcı bir yönetim kurması, dışta İran’a ve kısmen Katar ve Türkiye’ye dayanması, İsrail’e yönelik ise yok etme söylemini devam ettirmesi ve füze göndermeyi sürdürmesi Filistin direnişinin uluslararası meşruiyetine büyük zarar verdi. Özellikle IŞİD’in yarattığı radikal İslamcılığa yönelik tepki ve algılama, Batı medyasının da katkısıyla Hamas’a yapıştırılarak yeniden üretildi.

Hamas 1) Filistin hareketini bölerek 2) Sonuç alınmayan bir şiddeti sürdürerek. 3) Uluslararası alanda Filistin hareketine yönelik sempati ve desteği azaltarak Filistin direnişine aslında zarar verdi. Hareketin sol boyutu kalmazken, seküler kanadı zayıfladı, Hamas nedeniyle İran’ın bölgedeki vekili olarak algılanmasına neden oldu. Müslüman Kardeşler bağlantısı nedeniyle Mısır, İran bağlantısı nedeniyle de Suudi Arabistan, BAE gibi ülkeleri karşısına aldı. Bir dönem Yaser Arafat’ın dünyada sahip olduğu, uluslararası sol çevrelerin yardıma koştuğu, Filistin saflarında savaştığı dönemler çoktan bitti.

Siyasal Amacı ve Sonucu 

Hamas kendince İsrail ile savaşıyor. Bu son eylemi 1973’ten beri görülmemiş ölçüde kapsamlı, kendi imkânlarıyla kara, deniz, hava unsurlarının koordineli bir şekilde kullanıldığı ve İsrail topraklarına girip o bölgedeki askerî ve sivillere yönelik öldürme ve rehin almayı hedefleyen bir içerik taşıyor. Bu askerî kısmı. Eğer amacı İsrail’e sınır güvenliği konusunda bir ders vermek ise bunda başarılı oldu. Ama bu ölçüdeki bir baskının tek siyasal amacı bu olamaz. Geçen zaman içinde hâlâ Hamas’ın bu eylemden beklediği siyasal hedefler belli değil. Tersine bundan sonra hem İsrail sınır güvenliği çok daha etkin hale gelir, bundan iyi bir ders alır, hem İsrail toplumundaki güvenliğe dair rehavet giderilir hem de Netanyahu’nun yarattığı kutuplaşma en azından bir süreliğine kaybolur.

Özellikle gençlik festivalinin basılması, henüz sayı tam teyit edilmemiş olmakla birlikte çok sayıda insanın öldürülmesi, Kibbutz’lardaki sivillerin aileleriyle vurulması, rehin alınması gibi eylemlerin Filistin hareketine ve Hamas imajına çok sert bir darbe vuracağı çok açıktı. Bu bilindiği halde böyle bir eylem şeklinin tercih edilmiş olmasını akıl almıyor. Günümüzde televizyonlar ve sosyal medya ile görüntülerin çok kısa bir süre içinde ellerimize ve evlerimize girdiği ve çok derin etki yarattığı ortadayken, Filistin meselesini siyasal sorun olmaktan çekip, gece boyu kızlı erkekli dans eden sempatik gençlere saldıran radikal İslamcı tablosunun yaratılması, konuyu bir hayat tarzı çatışmasına döndürdü. Eylemin bu boyutunu kim planladıysa Filistin hareketini zayıflatma ve İsrail’in karşılığını meşrulaştırmaya çalışıyor demektir.

Amaç çok söylendiği gibi Suudi-İsrail normalleşmesini önlemekse bunun için bu kadar kanlı bir eylemin anlamı yok. Sonuçta, Suudi Arabistan şimdiye kadar Filistin hareketinin hele hele İran etkisindeki Hamas’ın arkasında duruyor değildi. İsrail ile normalleşme Filistin sorununda radikal bir dönüşüm getirmezdi. Kaldı ki, bu süreci önlemek mümkün değil ancak geciktirebilir. Şu an bu İsrail için acil, yaşamsal ve kritik bir ihtiyaç da değil. Zamana da yayılabilecek bir konu.

Eğer amaç İsrail’in yenilmezliği imajını kırmak ve Filistinlilere moral vermek, İsraillileri tedirgin etmek ise bunun bedelinin çok yüksek olacağı belliydi. İsrail’in misliyle karşılık ve bu tür durumlarda orantısız güç kullandığı bilinmekteyken, ilk vuruşu yapmış olmanın getirdiği psikolojik rahatlama dışındaki faydası ne olacaktır? Zaman geçince, bir keresinde İsrail sınırını nasıl aştığının hikâyesinin anlatılması dışında bu saldırı neye yarayacaktır?

Amaç Lübnan, Suriye ve İran’ı çatışmaların içine çekip Filistin sorununu bölgesel bir soruna mı çevirmektir? Bu durumda diğer Arap devletleri nerede duracaktır ve bunun Filistin halkına faydası ne olacaktır?

Büyük Bölünme 

Küresel bir kutuplaşma içinde yaşıyoruz. Sosyal medyanın da etkisi, dezenformasyonun internet aracılığıyla kolaylaşması, ilk görünenin akılda kalıcılaşması, bütün dünyada benzeri bir sorun yaşanmasına neden oldu. Filistin halkına sempati duyanlarda bile ilk görüntüler şok etkisi yarattı. İsrail’i savunan çevreler buradan aldıkları güçle, görüntüler eşliğinde mazlum pozisyonunda konumlandılar. İsrail’i eleştirmenin büyük bir günah, şiddetten yana olmak sayıldığı kısa bir dönem yaşandı. Harvard Üniversitesi içindeki çekişmeden Fransa’ya, Hindistan-Pakistan’dan (ilki sıkı İsrail, diğeri Filistin desteği), sosyal medyadan başlayan tuhaf bir kamplaşma yaşandı. Hamas eylemini kınayıp, Filistin halkının haklı davasına sahip çıkmak zormuş gibi iki taraftan biri ile ilintilendirilmek gibi saçma ama günümüz için anlaşılır bir küresel ruh hali oluştu.

İlan Edilmiş Etnik Temizlik 

İsrail şimdiden Gazze’yi yaşanmaz hale getirdi. Bir yandan ABD uçak gemisi grubunu arkasına alıp Hizbullah ve İran’ı uyararak aynı anda Suriye ve Lübnan’ı da bombalıyor. Buralarda yüzlerce çocuk, sivil öldü. Elektrik ve suyu keserek bölgeyi yaşanmaz hale getirmeye çalışıyor. Bütün insancıl hukuk, uluslararası hukuk ve ahlaki ilkelere aykırı olarak açıktan rakam da vererek 1,1 milyon Gazzeli Filistinlinin yaşadıkları yerleri terk etmelerini istiyor. Şimdilik Gazze’nin kuzeyini boşaltmaya çalışıyor. Bu kadar açıktan bir etnik temizlik niyetinin ilan edilmesinin dünya tarihinde bir ilk olduğunu hatırlatalım. Bu da eğer gerçekleşirse Gazze’yi Filistinlilerden arındırıp yeni yerleşim yerleri açma sürecinin başlangıcı olacak. Mısır şu anda sınırı kapalı tutuyor ama İsrail ısrarla bu kadar insanın Mısır sınırına yığılmasını istiyor. Böylece uluslararası baskı gelince Mısır’ın Refah kapısını açacağının hesabını yapıyor.

Hem Filistinliler hem de Mısır bu planın farkında. Gazze’deki Filistinliler evlerinde kalıp kafalarına İsrail bombalarının düşmesini beklemek ile yıllardır yaşadıkları evleri terk edip, bu sefer muhtemelen geri dönmemek üzere Mısır’da, Sina’daki kamplarda yaşamak arasına sıkıştırıldılar. Filistinli yetkililer halka evlerini terk etmemeleri çağrısında bulunuyorlar. Mısır da sınırı açmıyor. Ama bu durum ne kadar sürer belli değil.

Filistin sorunu genel bir Arap-İsrail sorununun bir parçasıydı. Bu dinamik artık çok dönüştü. Süreç içinde Arap-İsrail savaşlarından, Filistin-İsrail çatışmasına, oradan Hamas-İsrail çatışmasına ve son olarak İsrail’in Gazze halkı üzerindeki tek taraflı kıyımına geçildi.

Maalesef Filistin halkı Gazze’de İslamcı Hamas, Batı Şeria’da işbirlikçi Abbas yönetimi, acımasız bir İsrail devleti, ilgisini kaybetmiş bir Arap dünyası arasında, zayıf, çaresiz, korumasız kalmış durumda. Körfez’deki Zengin Araplar, Filistinlilerin toprak kaybetmesiyle ilgilenmek yerine İstanbul’da, Trabzon’da, Marsilya’da uygun fiyata arsa almaya çalışırken, Mısır’da, Tunus’ta, Libya ve Yemen’deki yoksul Araplar kendi günlük hayatlarını kurtarma derdinde. Filistinliler günlük hayatın bir aşağılanmaya dönüştürüldüğü, dünyadan yeterince destek alamayan, sorun çıkarmadan İsrail baskısı altında sessizce yaşaması beklenen, gözden çıkarılmış bir halk haline getirildi. Bunu insan olarak kabul etmememiz gerekir.