Çizginin uzmanlarından Suat Gönülay’ın bi hikâyesi vardı, adını unuttum, salondaki kitaptan da bakmaya üşendim ne yalan söyleyeyim, zaten mühim olan adı da değil.

Çizginin uzmanlarından Suat Gönülay’ın bi hikâyesi vardı, adını unuttum, salondaki kitaptan da bakmaya üşendim ne yalan söyleyeyim, zaten mühim olan adı da değil. Hikâyede sıradan bir iş günü içinde işine gitmeye çalışan insanların durumları anlatılır. Her köşebaşında başlarına bir şey gelir, her an bir şekilde kötü bir durum ortaya çıkar ve bu insanlar gündelik hayatlarının en sıkıcı parçası olan işe gitme durumunda bile ölümlerden ölüm beğenirler. Kafaları patlar, vapurun arasında ezilirler, belden aşağıları kesilir, üstlerine bi şey düşer, sonunda işe varanlar da aynı macerayı bu kez işten eve dönerken yaşamak zorunda kalırlar, döngü böyle devam eder…

• • •

Gelelim gerçekliğe. Gerçekliğin sevimsiz, soğuk ve mesafeli durumu Türkiye’de artık çok daha tuhaf hallerde kendini göstermeye başladı. Onca yıldır “Ya bırak, olduğu kadar işte” zihniyetiyle yapılmış olan her şey, artık son kullanma tarihi gelmiş süt gibi bozuluyor, çürüyor, parçalanıyor, yok oluyor. Tabii ki bu kadar yatırım büyük bir ülkede boşuna yapılmamalı. Bir yolun değeri onu yaparken ölen canlarda gizlidir bizim coğrafyamızda. Ne kadar fazla insan hayatını kaybederse o yollar bizim için daha değerli, daha bir önemli sayılır bizde. Bizde bok yoluna gitmek diye bir kavram da yoktur. Türkler hiçbir zaman bok yoluna ölmez. Gerekirse bok çukurunun içine arabasıyla düşer ama bok yolunda ölmez, çünkü onu da kutsal bulur halkını seven sistem. “Şehit” yazarlar, tabutuna da şanlı Türk bayrağını hediye paketi gibi bağlarlar, haydi cennete. Cennetten sonrası zaten güllük gülistanlık.

• • •

Sabah evden çıkıyorsun, üst geçitten karşıya geçerken üst geçit çöküyor, ölüyorsun. TEM’desin araç içinde trafikte bekliyorsun, yağmur bastırıyor, araçta seninle birlikte hayvan gibi kargo bölümünde taşınan 6 kadınla birlikte boğularak ölüyorsun. Polissin, bir yerde olay çıkıyor, müdahale etmeye giderken aracın kaza yapıyor, bir iki arkadaşınla birlikte hop öbür tarafa “Şehit” localı yerden biletin hazır. Askersin, beklediğin cephanelik “Yenii ve güçlü milli iradeee” diye patlıyor, arkadaşlarınla birlikte ölüyorsun, zaten gençsin, bi de üzerine “Şehit” yazıyorlar, bayramda dedeni nineni görmeye köye gidiyorsun. Şaka şaka gidemiyorsun, minibüsünüz şarampole yuvarlanıyor, dedenden önce sen ölüyorsun. İnşaatta çalışıyorsun, düşüp ölüyorsun, hemen gelip “Şehit” ilan ediyorlar seni daha cesedin soğumamışken, sonra da bu işlerden sorumlu bıyıklı Bakan çıkıp “Ya iş kazası olan şeydir” diyor. Fakirsin, paran yok kömür madenine girmişsin, ciğerlerin solmuş, üzerine bir de madende 300 arkadaşınla ölüp kalıyorsun, cesedini bile göremiyor sevdiklerin, üzerine madenin kapısına beton döküyorlar. Haftaya zaten yeni ekip gelecek, onlar sizin yerinize yerin altına girecek. Öğrencisin, inşaatte tecavüz ediyorlar sonra öldürüyorlar. Ülkeden değilsin, turist olarak geçiyorsun, amacın Avrupa’yı otostopla geçmek. Türkiye’de seni arabalarına alıyorlar, önce bir güzel tecavüz ediyorlar, sonra da kafanı taşla eziyorlar, genç yaşında yaptığın modern sanatınla kalıyorsun. Hayata artizlik etmeyeceksin bu ülkede. Hiçbir şeye artizlik yapmayacaksın, başbakana kızıyorsun, sokağa çıkıyorsun, yanındaki arkadaşının kafasına normalde havaya sıkılması gereken fişeklerden girmiş olduğunu görüyorsun, kız yerde titrerken ambülans bile gelmiyor sana, size, ona, onlara bakmaya. Rüzgar esiyor inşaattan uçan kaplama malzemesi seni kesit olarak ikiye bölüyor, hiç aklında yokken son kullanma tarihin geliyor.
Özetle, bu güne kadar kıçımızla yaptığımız, denetlemediğimiz her şey, her yol, her inşaat, her şey ağır ağır çürümeye başladı. Daha bunun depremi var, belki depremden sonra Türkiye’de bir şeyler değişir ya da depremi de göremeden ölür gidersiniz.
Bu gazete 25 bin satıyor, bu yazıyı okuyan çoğu insan bu satırlardan bir ay sonrasını çok da kolay göremeyecek. Kötümserlik değil bu, istatistik. Sonra “Metroda adama nasıl da boru girmiş ya?” diye her gün bok yollarının önünüze ardına kadar açılmasına şaşırmayın. Formül belli, atasözü bile var: Ne şehit oldu, ne gazi, bok yoluna gitti Niyazi.

(Niyazi’yi istediğiniz bir isimle değiştirin, oluyor)

Sevgiler